Jimin'den
Ece'yi eve gitmeye ikna edebilmiştim sonunda. Yani hangi kız beni reddebilidiki. Beni yani muhteşem Park Jimin'i reddetmek imkansızdır. Egomuda besledikten sonra artık Min Hee'yi aramaya başlayabilirim.
Ece'nin Min Hee'yi bulabileceğimiz söylediği yerlere birilerini gönderdim. Ben ise sahile falan bakacaktım. Bi ihtimal oraya gitmiş olduğu düşünerek. Yani sonuçta filmlerde hep böyle olurdu. Sahile geldiğimde arabadan inip etrafa bakındım.
Yaklaşık yarım saattir sahili turluyorum. Ama Min Hee'ye ait hiç bir iz yok. Bu yüzden başka yerlere bakmaya karar verdim. Zaten gönderdiğim adamlardan da bir haber gelmemişti. Arabama binip sahilden uzaklaştım.
2 saat kadardır sokaklarda geziyorum. Ve hala Min Hee'ye ait bir ip ucu yok.
Issız bir sokağa girdim. Dikkatlice etrafa bakınıyordum. Açın olan camdan esen serin hava tenimi okşuyordu. Bu çok güzel hissettiriyordu. Biraz daha ilerledikten sonra bağırarak ağlayan bir kız sesi duydum. Arabadan inerek sesi takip ettim. Sokak ıssız olduğu için ürperiyordum. Ama yinede geri dönmedim.
Sesi takip ettim. Ve küçük bir mezarlığa geldim. Kaynağa yaklaştığım için ses daha da şiddetlenmişti ve daha anlaşılırdı. Mezarlığın içine baktığımda arkası dönük bir kız titrek sesiyle "Neden, neden beni bırakıp gittiniz? Üstelik sizden bana kalan tek şey düşmanlarınızın nefreti." dedi. Sonra elini yüzüne yaklaştırdı. Sanırım gözyaşlarını siliyordu. Daha alçak bir ses tonuyla "Yoruldum artık. Her gün acaba bugün bir şey olacak mı korkusuyla yaşamaktan yoruldum. Anlıyor musunuz? Yoruldum." dedi. Sonra konuşmadı. Sustu. Belki de konuşamadı.
Bir süre kızı izledikten sonra ona doğru ilerlemeye başladım. Görüntüsü gittikçe netleşiyordu. Garip bir şekilde tanıdık geliyordu. Kızın yanına geldiğimde omuzuna dokundum. "İyi misin?" diye sordum. Kız yavaş hareketlerle başını çevirdi. Önce omuzundaki elime sonrada yüzüme baktı. Bu Min Hee'ydi.
Bir süre yüzüme baktıktan sonra beni tanımış olmalı ki birden ayağa fırladı. " sen... Yani senin burada ne işin var, nasıl buldun beni?" diye sordu. "Asıl senin burada ne işin var? Ece seni ne kadar merak etti biliyor musun?" dedim. Min Hee bir şey deneyip susunca devam ettim. "Neden buradansın? Ve neden ağlıyorsun?" diye sordum. Sustu. Düşünür gibi bir hali vardı. Bana söyleyip söylememek konusunda kararsızı galiba.
Sonra nefesini içine çekti. Anlatmaya karar vermişti sanırım. Ama burada daha fazla kalmak istemediğimi için konuşmasına izin vermeyip "Hadi kalk arabam buralarda önce buradan gidelim. Sonra her şeyi ablatırsın." dedim. Başını salladı ve yavaşça doğruldu.
Arabanın önüne geldik. Yol boyunca hiç konuşmamıştık. Sadece yürümüştük. Kapıyı açıp geçmesini bekledim. Bindi. Benden arabanın etrafından dolanarak şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdım.
Biraz ilerledikten sonra "daha iyi misin?" diye sordum. Başıyla onayladı. "Anlatmak ister misin?" diye sordum.
Nefes aldı verdi ve tekrar alıp "Ben 13 yaşındayken anne ve babam düşmanlarımız tarafından bir araba kazasıyla öldürüldü. Çünkü onlar iyi insanlar değildi. Karanlık isleri vardı. Ama onları yinede seviyordum. Sonuçta onlar benim ebeveynlerimdi.
Onlar öldükten sonra amcamlarda kalmaya başladım. Anne ve babamın düşmanları benimde o arabada anne ve babamla öldüğümü sandıkları için rahhattım. Ama sonra bir şekilde yaşadığımı öğrenmişler ve benim peşimdeler. Son 2 yıldır onlardan gizlenmeye çalışıyorum.
Bugün sabaha karşı bir rüya gördüm. Rüyamda peşimde biri vardı. Ve beni bulacağını, yaptıklarımızın yanımıza kalmayacağını söylüyordu. Bense ondan kaçıyordum. Bana 'seni bulcağım' dedi. Ve sonra uyandım.