Jimin'den devam
"İ-iyi" dedi Dilan. Ardından "Sen nasılsın?" dedi. "Açıkçası biraz yorgunum. Daha yeni mola verdik." dedim. "Şey.. Ben rahatsız ettiysem üzgünüm. Teşekkür etmek için aramıştım." dedi. Senden istesemde rahatsız olamam ki. "Hayır rahatsızlık vermedin. Aksine aradığına sevindim. Ve sana bana bir daha teşekkür etme demedim mi?" dedim. "Evet. Ama ben de senin için bir şey yapmak istiyorum." dedi. Aklıma çok iyi bir fikir geldi. "Haklısın galiba. Karşılığında seninde benim için bir şey yapman gerek." dedim. Bir süre telefondan ses gelmedi. Sanırım bunu beklemiyordu. Sonra "O zaman senin için ne yapabilirim?" dedi afallamış bir sesle. "Bilmem ki.. Ne yapsan acaba?" dedim.Düşünüyormuş gibi mırıltılar çıkardım. Oda düşünüyordu galiba. Sonra aklıma bi fikir gelmiş gibi yapıp her ne kadar göremesede paramğımı şıklattım. "Tamam buldum." dedim. Dilan heyecanla "Ne?" diye sordu. İçime bir nefes çekerek "Bana enfes bir Türk sofrası hazırlayabilirsin?" dedim sorar bir şekilde. "Hmm, Olabilir. Ne zaman istersin?" diye sordu. "Bugün saat 17.00 ve 19.00 arası boşum. Sana da uyarsa neden olamsın?" dedim. Aslında boş vaktim 16.00 dan başlıyordu. Ama ben şimdi ne giyeceğime karar veremem. Bu yüzden pembe bir yalan söyledim. "Bana da uyar." dedi. "O zaman tam vaktinde orda olacağım." dedim. Ardından "görüşürüz." diye ekledim. "Görüşürüz." dedi. Ve telefonu kulağımdan indirip kapattım.
Onun evine gidecektim. Bana kendi elleriyle yemek hazırlayacktı. Onunla görüşebilcektim. Bu çok heyecan verici bir duygu. Şimdi zaman nasıl geçecekti?
Ben bunları düşünürken beni düşüncelrimden koparan Namjoon hyungun bağırarak "Mola bitti!" demesi oldu. Oturduğum yerden kaltım ve hyungların yanına doğru ilerledim. Bende gelince tam kadro hazırdık. Herkes işinin başına döndü.
Sonunda bugünkü işlerimiz bitmişti. Çok yorgundum. Ama Dilan'ı görebilecek olmamın heyacanı yorgunluğumu bastırıyordu.
Koşar adım odama gittim. Ve kıyafetlerimle bakışmaya başladım. Acaba hangisini giyinmeliydim. Yani bu binevi ilk buluşma gibi bir şeydi. O yüzden iyi bir izlenim bırakmalıydım. Evine ilk defa gitmiyordum. Ama bu beni ilk davet edişiydi. Çok hoş olmalıydım.
Dakikalardır kıyafetlerimi karıştırıyorum, deniyorum. Ama hayla karar veremedim. Bu gidişle geç kalacağım. Biraz daha kıyafetlerime göz gezdirdim.
Dolabımdan rastgele bir kot pantolon, beyaz bir t-shirt ve laciverte benzeyen şık bir ceket alıp giyinmeye başladım. Kıyafet denemekten çok yorulmuştum.
Hemen giyinip boy aynasının karşısına geçtim. Bu da olmazsa artık iç çamaşırlarımla gidecektim-tabiki şaka yapıyorum.- Umursamaz bir şekilde aynadan kendimi süzmeye başladım.
Aman Tanrım! işte bu. Tam aradığım kombin. Ne çok umrumdaymış gibi nede umursamaz. Sonunda buldum.
Arabanın anahtarını alarak. Hızla dış kapıya koştum. "Hyunglar! Benim biraz işim var. Yakından dönerim." diye bağırıp. Beyaz sporlarımı ayağıma geçirerek arabaya doğru koşturdum.
Kapıyı açıp sürücü koltuğuna yerleştim. Ve arabayı Dilan'ın evi e doğru sürmeye başladım. Çok heyecanlıydım. Hem Dilan'ı görecektim. Hem de Türk mutafağının aşırı lezzetli olduğunu duymuştum.
Dilan'dan
Sabah yine o iğrenç alarım sesiyle uyandım. Dün gece geç saatlerde uyuduğumuz için hepimiz çok uykusuzduk. Ama okulda gitmemiz gerekiyordu.
Yatağımdan-yer yatağımdan- doğrularak banyoya gittim. Min Hee hayka horul horul uyuyordu. Elif benden önce uyanıp okula gitmişti. Aslında derslerimiz aynı saatte başlıyordu. Ama onun okulu biraz daha uzaktı. Bu yüzden o daha erken uyanıyordu.