numara~
yatışamadığım için eve girdiğim gibi soyunmuş ve karşıma bir tuval alıp resme koyulmuştum. tek düşündüğüm bana diklenerek bakan o gözleriyken arada tuvali parçalama isteğiyle aradaysa çıkıp o çocuğu bulup dövme isteğiyle dolmuştum.
çizdiğim resmi ellerime bırakmıştım. otomatik olarak hareket eden ellerimin amaçsızca bir şeyler karaladığına sonradan farkına vardım. kendime gelip çizdiğim şeyi anlamlandırmaya çalıştım. ama bir halt çıkartmadım. "bir sike benzememiş." tuvali kenara bir yere fırlattım ve boyanan ellerimi yıkayıp yatağa geçtim.
telefonum bildirim sesiyle öttüğünde sinirle inleyerek uzandım. telefonumu sessize almayı unutmuştum ve bildirim sesleri sinirimi bozardı. bana bildirecekleri önemli bir bildirim hiç olmazdı.
telefonuma bakınca yanılmadığımı anladım.
yongguk
bizim bara gel. acil.
aciliyeti neydi biliyordum. barmenler sadece bana sınırsız beleş içki veriyorlardı. çağırıp benimle olduğumu ispatlamak istiyordu. hızlıca cevap yazıp telefonu yatağa fırlattım ve mutfağa yöneldim.
büyü ve bazı şeyler için ödeme yap. mesela geçen sana borç verdiğim 50 won BORÇTU.
dolapta hiçbir şey yoktu. yarım kalan kutu birayı ve çeyrek çikolatayı alıp odama döndüm. pizza söylemek için telefonumu aldığımda gereksizden bir mesaj daha gördüm. bu seferki dikkatimi çekmişti.
yongguk
hayır bu sefer o değil
ve tamam borcum borçtur!!!!
ama seninki burada
bugünki afacangerçekten de dikleniyordu. o barın bizim barımız olduğunu herkes bilirdi ve dövdüğümüz çocukların aynı gün içinde oraya gittiği görülmezdi.
sinirle ve inanamayarak güldüm. her ne yapmaya çalışıyorsa karşılığını feci verecektim. kendinin farklı, güçlü veya akıllı olduğunu düşünüyorduysa aksi olduğunu ona fena öğretecektim.
bara sadece onun için gitmedim. onu yarın okulda da benzetebilirdim. o kadar önemli görülcek, gözümü korkutacak bir tipleme değildi. sadece farklı olarak dolabımda yenecek bir şey yoktu. ve emindim ki pizzacının numarasını kolay kolay bulamazdım.
geliyorum.
-
bara girdiğim gibi karanlık, kalabalık ve iğrenç kokularla karşılanmak her ne kadar umursamasam da güzel değildi. karanlığı severdim ama kalabalığa ve kötü kokulara katlanamazdım.
beni herkes tanısa da herkes sınırını bilirdi. birkaç kişi haricinde pek selam veren biri değildim. bana verilen selamı da istersem cevaplardım. birkaç kişiye sahtece gülümseyip tezgaha yöneldim ve önüme hemen konan birayla wonho'ya göz kırptım. "ah bir de birkaç atıştırmalık koyarsan?"
kafasını sallayıp tezgahın altından çıkardığı atıştırmalıkları tabağa koydu ve uzattı. bir gözüm bizimkileri ararken etrafta yabancı biri *ki buna sabahki velet de dahildi* var mı diye de aranıyordum. yongguk, bobby ve jooheon etrafımı kuşatınca aranmam sona erdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mess, loser | yoonmin ✔
Fanfictionbeni darmadağın etmiştin. beni kendime getirmiştin.