dağılmış

2.2K 225 98
                                    


dağılmış

~

evden çıkıp gittiğim bar yaşadığım bölgeye uzak ve tekin olmayan bir mekandı.

migrenim tutmuştu. başımı sıvazlıyor, gürültülü müzik ne kadar şuanki durumuma kötü gelse de kalkacak gücü bulamıyordum. üçüncü bardağımı içtikten sonra mide bulantım da başlamıştı. cebimden birkaç won çıkartıp koydum ve kalktım. ya da kalkmaya çalıştım.

sandalyeyi yere devirdiğimde küfredip yere eğildim ama başım dönüyordu. bar tezgahına sırtımı yasladım ve başımı bacağıma yaslayıp biraz yerde oturdum. birazdan kusabilirdim. burası leş gibi kokuyordu. tüm gücümü toplamaya çalışıp içimden üçe kadar saydım ve ayağa kalktım. tezgahın bittiği yere kadar tutuna tutuna gittim ama tezgah sonlandığında yere kapaklanıyordum. biri beni tutmasaydı çakılacaktım.

"sağol dostum." dedim ve omzunu patpatlayıp ondan ayrılmaya çalıştım. beni bırakmadığında kapıya kadar götürebileceğini düşünüp sahte bir teşekkürle ona gülümsedim. kalıplı adam otuzların başında gösteriyordu. kirli sakalı ve kirli bir yüzü vardı. tekin değildi. diğer herkes gibi.

barın çıkışına gitmediğimizi anladığımda durdum. "sana sağol dedim. şimdi beni bırak." kolunu belimden indirdim ve son kez ona bakıp arkamı döndüm ama benimle geldiğini hissetmiştim. arkaya baktım ve güldüm. yanlış adama çatmıştı. "kuyruk olmayı bırak ve kaybol babalık."

"bana yeterli bir teşekkür etmediğin müddetçe hayır." pantolonundan penisini arsızca tutup sıkmıştı. az kalsın kusacaktım. midemi zor bastırıyordum. temiz havaya ihtiyacım vardı.

gideceğim sırada bana tekrar atılacağını sezmiştim. boş bir şişeyi elime aldım. "eğer beni rahat bırakmazsan bunun parçalarını suratından çeke çeke çıkartırsın." görüşüm kayıyordu ama belli etmemek için çabalıyordum. adam gülüp bana doğru yaklaştığında ben de sinirle güldüm ve dediğimi yaptım. şişeyi kafasına öyle bir geçirdim ki parçalar tuzla buza dönüştü.

"seni ibne." kafasındaki kana dokunup eline baktı ve bu sefer bana hızlıca atıldı. üzerime kapaklanan iri adamla boğuşuyordum. onu üstümden atıp suratına yumruklarımı da geçirdim ama yüzümün dağıldığını hissediyordum. yanıyordu ve gözüme kan damlamıştı.

birkaç adam bizi ayırmaya çalışıyordu ama mekanda sözü geçen biri olduğunu birkaç kişinin daha bana dalmasıyla anladım. kapalı gözlerim kolumu sıyıran bıçakla açıldı. kimin beni bıçakladığını dahi göremeden bir adam tarafından kucaklandım ve kapı dışarı edildim.

yerde kolumdan akan kanı elimle bastırarak yattım bir süre. çok derin olmayan sıyrığın kanaması azaldığında kalktım ve derin nefesler ala ala, her köşede durup soluklana soluklana sanırım bir buçuk saatte eve vardım. merdivenleri zombi gibi tırmanıyor ve arada yatıyordum. iki kat merdiveni on dakikada çıkmıştım.

kapımın önünde bekleyen silüeti gördüğümde bir an halüsinasyon falan görüyorum sandım çünkü o benim evimin nerede olduğunu bilemezdi. dikkatle bakarak kapının önüne yaklaştığımda oturduğunu yerden kalktı ve şaşırarak bana baktı. ben de şaşırmıştım ama sanırım bunu belli edecek kadar mimik kullanma kabiliyetim artık yoktu.

onu umursamadan duvara yaslanıp cebimdeki anahtarı çıkarmaya çalıştım. dar kotumdan titrek ellerimle sikik anahtarı çıkaramadığımı gördüğünde bana yaklaştı ama anında elimi aramıza uzattım. "sakın."

birkaç dakikanın sonunda çıkardığım anahtarları kilide soktum. arkamda ruh gibi dikilen park jimin'in bakışları sırtımı delip geçiyordu sanki. kapıyı açtığım gibi yere yığılacaktım ama beni tuttu. dengemi sağladığımda tamam dercesine kafa salladım ve ellerimi ondan çekip beni bırakmasını ifade ettim. yavaşça belimdeki tutuşu gevşedi ve kapıyı arkamdan kapattı.

mess, loser | yoonmin ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin