öfke

2.3K 238 199
                                    


öfke

~

park jimin'le konuşuyor olmama farklı anlamlar yüklemiyor, konuşmayı sürdürüyordum. bazen zevk aldığım için, bazen sıkıldığım için bazense onun açıklarını bulabilmek için konuşuyordum. konuşmamız hiç kesilmiyor, her sabah günaydınlarla başlıyordu. okulda ona bulaşmamıştım. yanımdan geçtiğinde bakmıyordum ama her sabah okula geç gittiğimde kahve otomatının önünde lattesini içiyor oluyordu. ona alayla sırıtır ve geçerdim. artık omzuna da vurmuyordum.

yongguk'un 'ee hani afacanı mahvediyordun?''larına kısaca bekleyin cevabını veriyor ve ben de bekliyordum. ne yapacağıma karar veremiyordum. zamanla önüme başka kozların çıkmasını da bekliyordum.

öğle arası bir çocuğu dövmesi için yongguk'la beraberdim. çocuğa dokuzluk vuracaktı çünkü zaten önceden hırpaladığı çocuktu ve çocuk hocalara şikayet etmişti.

tuvaletlerin orada çocuğu dövmesini izliyordum. dokuzluk yumruk çocuğun yüzünde patladığında çıkan ses yüzünden yüzümü ekşittim. yongguk çocuğa tehditler savururken tuvalete girdim. tuvalette onu gördüm.

jimin şok olmuş ifadeyle yongguk ve bana bakıyordu ama ona döndüğümde ifadesini düzeltmişti. iyi gözüküyordu. saçları hafif karışık ve şık giyinmişti. iyi olduğunu gördüğüme sevinmiştim. ama sonra umursamadım ve tuvalet kabinlerine yöneldim.

"yoongi?"

bana seslendiğine şaşırarak ona döndüm.

"bu gece aynı bara gelir misin?"

afalladım. benden bunu neden istiyordu? bu onu üzen şeyle mi ilgiliydi? anlam veremedim ama umursamazca kafa salladım ve kabine girdim.

-

jimin'in geceden kastı saat kaçtı hiçbir fikrim yoktu. ben de evde sıkıldığımdan erken çıkıp birkaç bira içerim dedim. onunla buluştuğumuz bara girdiğimde onun çoktan orda olduğunu gördüğümde şaşırdım. ama sonra ailesinin baskıcı olduğunu, büyük ihtimalle eve erken gitmesi gerektiğini sezdim.

barmen beni gördüğünde onu selamladım ve geçenki olay hakkında konuşmaması için tembihledim. jimin'i görmemiş gibi yaparak bira söyledim ve tezgaha yaslanıp içtim. bir süre sonra varlığımın farkına varıp yanıma gelmişti.

"hey, bu kadar erken geleceğini düşünmemiştim." diyip yanımdaki tabureye geçmişti. taburesi bana dönüktü, benimki ise salona bakıyordu.

"evet ne hakkında konuşmak istedin?" dedim onun dediğini es geçerek. yan gözle ona baktığımda bardağıyla oynuyordu. ona o gece neden ağladığını sormalı mıydım? hayır soramazdım. o zaman nerden bildiğimi sorardı. hem neden onu öpmem onu ağlatmıştı ki? bu biraz gururumu kırmıştı açıkcası.

"b-ben," diye kekelediğinde kafasını iki yana sallayıp diklendi. "o gün ne hakla beni öpebildin?" dedi.

şaşırmıştım. bana tekrardan dikleniyordu. tekrardan aptal cesaretini gösteriyordu. derdi neydi? onu korkutmuyor muydum? berbat ve iğrenç bir adam olmam onu nasıl korkutmazdı?

şaşırarak ona döndüm. "her istediğini her an alacağını zannetme huyun var. feci derecede var. ama bunu benim üstümde uygulama. artık yoluna çıkmayacağım. lütfen beni rahat bırak. bir şeyler yapmaya çabalama."

donmuş kalmıştım. onu zaten günlerdir rahat bırakmıyor muydum? okulda o bugün yanıma gelip konuşmuştu. o bir şey yapmıyordu ve ben onunla uğraşmıyordum. ne demeye çalışıyordu?

tabureden inip çıkışa yöneldiğini farkettiğimde kendime gelip peşinden gittim. barın önüne geldiğimizde bileğinden tutup onu durdurdum. ara bir sokaktaydı bar ve dışarda kimse yoktu. zaten hava daha yeni kararmış sayılırdı. bu saat, bara gelmek için erken bir saatti.

"ne demek istiyorsun? seninle uğraşmıyorum bile." dedim kaşlarımı kaldırarak. "bir şey yapmadığın müddetçe de uğraşmam."

gözleri dolmuştu. yüzünde bir gülümseme vardı ama pişman gibi gözüküyordu. "beni neden öptün?"

"çünkü istedim." dedim sesini bastırmak için bağırarak. "bunda büyütülcek bir şey yoktu. o an istedim ve seni öptüm jimin." sona doğru kısık sesimle söylediğim cümle tehdit barındırıyordu. 'ne istersem alırım' diye bağırıyordu.

neşeden uzak bir şekilde tek dudağını yukarı kaldırdı. bana doğru yaklaştı. nefesini yüzüme verdi. dün attığım sekiz numaralı yumruk yüzünden bandajlı elimi tuttu. ağzımdan acı yüzünden hafif bir inleme kaçtığında bakışları elime inmişti. elimi tutup kaldırdığında ona bakıyordum. onu çözmeye çalışıyordum ama çok zordu.

"min yoongi." dedi hala elime bakarken. minik parmakları sakince elimin tersini okşuyordu. "neden bu kadar öfkelisin?" elimi ondan yavaşça çektim ve başka yöne baktım. park jimin birkaç saniye bana zaman verdi ama sonra tekrar yanıma yaklaştı.

"bu sefer de ben seni öpmek istiyorum." dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. şaşırsam da anın verdiği hislerle kapanan gözlerimle onu anında kabul ettim ve karşılık verdim. eğer bu kadar tantanayı bunun için çıkarttıysa onu öperdim ve barışırdık.

elleri beni belimden çekti ve bedenlerimizi yasladı. o gün benim yaptığım gibi ellerini belime koydu. kendi ellerini saçlarıma çıkartıp nemli saçlarımla oynadı. bu sırada onu sertçe öpüyordum. dolgun dudakları beni çok güzel ve tecrübeli karşılıyordu. bu sefer ağzını açtığında dilimi de dahil ettim. dili dilimle az önce bizim yaptığımız gibi tartışırken hafifçe inledi. sonra aniden geri çekilip öpüşmemizi böldü. halbuki biraz daha öpüşebilirdik.

"arkadaşlarının önünde."

gözlerim onun arkasına kaydığında yongguk, bobby ve jooheon'u görmüştüm. arkadaşlarım da en az benim kadar şaşkın haldelerdi.

~

arkadaşlar ben bir shipe aşığım

arkadaşlar ben bir shipe aşığım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
mess, loser | yoonmin ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin