bugün attığım ikinci bölüm, eğer öncekini okumadıysanız önce o bebekler.💘karanlık
~
park jimin bir hataydı.
üç haftadır hayatımda etkin bir şekilde rol oynayan çocuk en başından hayatıma asla girmemesi gereken bir kişiydi. korkumun farkına varmıştım. korkumun bedene bürünmüş hali oydu. zihnimi serbest bırakıyordu. bana dikkatle baktığında cesaretim kayboluyordu. arzu gibi yasak bir duyguyu ona karşı duyuyordum. ayrıca gururumu ayaklar altına almamı sağlıyordu.
jimin o gün bana ağız işi yaparken ona pekala da karşı çıkabilirdim. elimi bükmesi veya beni sıkıştırması ne zaman benim için sorun olmuştu ki? birkaç hereketimle onu orda altıma alabilirdim ama hareket etme yetkimi elimden almıştı. beni germişti. onun gözleri çok tehlikeliydi ve bakışları bana kitlendiğinde artık karşısında bir şey yapamayacağımı anlamıştım. hala dinmeyen öfkem belki de kendimeydi. o çocuk karşısında aciz birine dönüşmeyi kendime asla yediremiyordum.
çizdiğim resme baktığımda göz devirip sandalyeden kalktım. bir haftadır okula gitmemiştim. akıl sağlığımı yerinde bulmuyordum. kapıyı çalan kimseye cevap vermemiştim. mesajlarıma bakmıyordum ve hatta telefonumu nereye koyduğumu hatırlamıyor, asla da aramıyordum. çocuklar böyle anlarıma şahit olmuştu ve beni darlamamışlardı. zaten onlardan başka birinin beni merak edebileceği ihtimali de yoktu. okula nefes aldırmış olmalıydım.
yatıyor, kalkıyor ve içiyordum. ağzıma giren tek şey içki ve çikolataydı. sağlıksız olduğunu bilmeme gerek yoktu zaten sağlıksız hissediyordum. midem gün içinde durmadan yanıyor, ara ara kusuyor ve bu döngüyü tekrarlıyordum.
beni yıkan park jimin'in bana yaptıkları değildi. ona karşı olan tutumumdu. onun karşısında küçük ve çaresiz hissetmemdi. onu dövmek istemiyordum. artık onu dövsem de rahatlayamayacağım durumlar vardı. kendi kişiliklerim büyük çatışma halindeydi. yıllarca geri planda tuttuğum kişiliğim gün yüzüne bana orta parmak çekerek çıkmıştı. insanlardan deli gibi korkan, her yerde ve her zaman güvensiz hisseden, kuşkulu, aptal düşünceleriyle zihnini öldürmeye gönüllü min yoongi'nin dönüşü beni bir haftadır eve kitleyen asıl olaydı.
o çocuktan uzak duracaktım. ama tek bir şey yaptıktan sonra. bunun için kendime en büyük yeminlerimi etmiştim.
-
Bir buçuk haftanın sonunda en bol ve siyah kıyafetlerime bürünmüş, kapüşonumu ve altına taktığım şapkamı gözlerimi iyice kamufle edecek kadar indirmiş, siyah yüz maskemi takmıştım. okula adımımı attığımda görüş alanım sadece insanların bacak boylarıydı. birkaç saçma derse girip en öne oturmuş, hocadan başka biriyle göz göze gelmek istememiştim. çocukların yanına uğramamıştım. birkaç kere bana seslendiklerini duymuştum ve sadece arkama dönmeden el sallayıp çıkmıştım.
eve dönmeden önce markete uğrayıp bira ve çikolatalarımı tazelemiş, kasiyere bakmadan parayı uzatmış ve aldıklarımı paketleyip çıkmıştım. gözlendiğimi hissediyordum. aynı dar pantolonu ve spor ayakkabıyı defalarca görsem ve o olduğunu düşünsem de bakmamıştım. marketten çıktığım gibi eve gitmiş ve koca gün içinde ilk kez kapüşonumu, şapkamı ve maskemi çıkarmıştım.
ev üstüme üstüme geliyordu. güneş batıp karanlık bastırmadığı halde ışıkların hepsini açıyordum ama ev hala beni daraltıyordu. sinirleniyor, boşluğa sövüyordum. televizyonu asla açmıyor, insan sesi duymak bile istemiyordum. midem bulanıyordu. başım dönüyor ve vücudum ağrıyordu. ama kalktım. beni rahatlatmayacağını bilsem de beni kendimle baş başa bırakıp delirmeme sebep olan onun için kalktım. telefonumu aradım.
o gece barda kayda aldırdığım görüntüyü izledim. kameranın bakış açısını beni belli etmeyecek ama bir erkek olduğunu söyletecek bir açıyla çektirmiştim. yongguk'u aradım ve videoyu yayınlamasını söyledim. benim sosyal medya hesabım yoktu ama yongguk fenomen sayılırdı. bana şeytanın torunu olduğumu, park jimin'i mahvedeceğimizi büyük bir keyifle söyledi. sahte bir şekilde güldüm ve telefonu kapadım. birkaç dakika elimde boş boş döndürdüğüm telefonu sinirle duvara atıp parçalanmasını izledim.
-
okula giderken şapka veya maske takmadım. kalktığımdan beri aklıma hiçbir düşünce getirmemeye çalışıyordum. şayet bugünü boş bir zihinle atlatabilecek olursam, öteki günlerin kolaylaşabileceğini umuyordum. ifadesiz suratımla okula girdim, kahvemi aldım ve derse girdim. insanlara bakmaktan kaçmıyordum ama hiçbirini aklımda yer etmiyordum.
en arka sıraya oturdum ve önemsiz bölüm dışı dersimi dinlemeden birkaç söz karaladım ya da bir şeyler çizdim. öğle arasında çocuklarla yemekhaneye gittim ve haftalar sonra ilk kez mideme değişik bir şey için izin verdim. sohbet park jimin'i birkaç kere koridor köşelerinde dövülürken gördükleriyle ve kameraya aldıklarıyla ilerliyordu. katılmadım. ona kayıtsız kalırsam ve bugünü atlatırsam geçecekti. umursamaz, cesaretli ve güçlü olabilecektim. zihnime yenilmezsem güçlü olacaktım.
birkaç derse daha girdikten sonra anfiden çıktım ve çıkışa yöneldim. park jimin'li hitapları, atılan yumruk ve tekme seslerini görmezden geldim ve binadan çıktım.
~
bilmiyorum okurken biraz saçma gelebilir ama yoongi'nin iç dünyasını böyle yansıtmaya çalıştım. insanın en büyük kavgası zihniyle oluyordur yani zihnin size yapacaklarını küçümsememek lazım. bakın çocuğu ne hale getirdi:(((((
böyle bi bölüm fic için önemliydi bence ve yoongi'yi daha iyi görebildiniz hım?
bu da bu döneminde çizdiği resim
ııııım eğer ben yorumlarsam şöyle derdim. özgürlüğün tam karşıtı. özgürlüğe kavuşmuş gibi bir duruşu var ama aslında kazandığı vücuduyla bütünleşen karanlık falan
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mess, loser | yoonmin ✔
Fanfictionbeni darmadağın etmiştin. beni kendime getirmiştin.