kalbim birçok kez hızlanmıştı. annem yedinci yaş hediyem olarak bana bisiklet aldığında, annem kaydettiğim ilk şarkıyı dinlerken, annem bacaklarıma yatıp ağladığında, annemi banyoda kan gölü içinde gördüğümde.kalbim istemediğim zamanlarda da hızlanmıştı. park jimin'in güzelliğini gördüğümde, ona yakınlaştığımda, bana yakınlaştığında, bana çok fazla yakınlaştığında, beni sevdiğini söylediğinde, kollarımda uyandığında, benimle mahvolduğunda.
kalbim yorgundu. zihnim ve görevi sadece temel, en temel ihtiyaçları karşılamak olan vücudum da öyleydi. hiçbir zaman çok hisseden biri olmak istememiştim. hiçbir zaman kafamı zorlamak istememiştim. umursamamak istemiş ve kendimi buna zorlamıştım ama kimse kendini değiştiremezdi. değişime inanmıyordum. gerçek olsaydı bu kadar zorlamayla, bu kadar istekle değişen ben olurdum.
kendini kabullenebilme vardı. kabullenip kendini sevme, kendine verdiğin zararı azaltma vardı. insanın en büyük düşmanı kendisi olurdu bazen ve bazen kendiyle anlaşabilir ve bazı anları eskisine nazaran daha az zararla atlatabilirdi. bu değişim değil, kabullenmek ve kabuğunu kırmaktı. çünkü ne zaman değiştim dediyseniz kabuk tekrar bağlanır ve eski siz geri gelirdiniz.
zihnim ve ben güzel bir anlaşma içindeydik. Kabulleniş içindeydim. en önemli kişinin ben olduğum konusuna yakındım yoksa kimseyi sevemezdim ve ben sevmek istiyordum. jimin'e koşmak ve kendimi tamamen kabullenmek istiyordum.
"kahretsin. beni korkuttun jimin."
o gözümde güvenilecek, sevilebilecek, koşulabilecek ikinci insandı. bir zaman gideceği gerçeğini düşünmek istemiyordum artık. bir zaman ben bile gidebilirdim. hayatta piyonduk ama piyonlar başlangıçta oynanan ilk taştı. anın içinde yaşamalıydı ve geleceği düşünmemeliydik.
jimin'in yüzünün hafifçe düşüşünü görmüştüm. "neden korktun?"
gözlerim tabi ki de çıplaklığını farketmişti. ama şuan gördüğüm, fark edebildiğim jimin çıplaklığından daha ötesiydi.
ceketimi çıkarıp sandalyeye koyarken kalbimin hızlandığının çoktandır farkındaydım. jimin sakinliğim karşısında muhtemelen şaşırıyor ve kendinden utanıyordu. bu gerçekten isteyeceğim son şeydi ama düşüncelerim böyle aktifken ne yapacağımı gerçekten şaşırmıştım. neden ona bakmamaya çalışıyordum?
"bana ses v-vermedin." siktir. evet sesimin çatlaması çok da gerekliymiş gibi. dön artık yoongi. ona dön.
"ben sürpri-" kısık sesi kelimesini bile tamamlamadan kesildiğinde gözlerimi yumup kendime gerçekten sövüyordum. "ben üstüme bir şey döktüm ve-"
arkamı döndüğümde bakışlarımız buluşmuş ve ben yanmıştım. dolu gözlerindeki hayal kırıklığının sebebi olmak beni yakıyordu. üstünü yatağın üstündeki pikeyle sarmaya çalışması canımı yakmıştı.
"seni seviyorum jimin." çoktandır kendimin ağladığını ağzıma ulaşan tuzlu sudan anladım. ne halde gözüktüğümü bilmiyordum ama kasıntıdan derin bir nefes almam gerekmişti. "ve ben bu hisse çok yabancıyım. yıllar oldu ben.." sesli bir hıçkırık dudaklarımdan kaçtığında hızla yataktan kalkıp sanisede yanımda durmuştu.
iki eli yanağıma çıkıp göz altlarımı okşadığında kendimi daha çok salmıştım. farkındalık tekrar beni gafil avlamıştı ama içimde yükselen bir mutluluk vardı. kalbime tutulan beyaz ışık yüzünden memnundum.
"ben de seni seviyorum." yavaşça söylediği cümle sırasında gözlerimiz birdi. bir çift göz anca bu kadar gerçek ve samimi olabilirdi. anca bu kadar sevebilirdi ve anca bu kadar huzur gibi gözükebilirdi. "ben çok seviyorum."
geniş bir gülümseme dudağıma yerleştiğinde jimin'se bana tezat ağlamaya başlamıştı. aynı hisleri hissettiğimizi biliyordum. aynı hissediyor, aynı tepkiyi de veriyorduk aslında. göz yaşları gülümsemenin yerleştiği dudaklarına düştüğünde gül rengi dudaklarına eğilmiştim.
göz yaşının tadı aynıydı. mutluluğun da öyleydi. sulu dudakları aynı hislerle beni geri öperken kalp atışlarımızın çarpıştığını hissettim. göğsü göğsüme ve elleri ellerime kitlendiğinde daha fazla yaşayamazmış gibi hissediyordum. uyuşmuş gibi, uçuyormuş gibi ve aynı anda yanıyormuş gibi. çok fazla hissederdim hep. hep çok fazla hissetmiştim.
"güzel görünüyorsun." nefes almak için kısa bir farkla ayrıldığımızda yüzüne bakmıştım. "tanrım. çok güzel görünüyorsun." bakışlarım onu incelediğinde kalp atışının daha da hızlandığını duyabiliyordum. güzel kıvrımları ve cehennem vaat eden pürüzsüz vücudu beni mahveden kaçıncı özelliği olabilirdi? peki ya amacı beni bu duruma düşürmek değilmiş gibi utanan hali ve pembeye dönen yanakları? "beni uykumda da alevle tutuşturabilirdin hm?"
"bu yöntem daha...eğlenceli." utanan kendisi değilmiş gibi cesurca ettiği laflar onun en önemli özelliğiydi zaten.
belinden çekip arayı tekrar kapattığımızda bu sefer daha hızlı asılmıştım ve daha hızlı karşılık almıştım. ellerini göğsümde hissetmen ve tişörtümün benden ayrılması birdi. güldüğümde elleri hızlıca kemerimle uğraşıyordu. "becerikliyiz bir de?"
utanmış gülüşüyle pantolomun yere düşmesini sağladıktan sonra bana bakmıştı. "bunu göreceğiz." dudaklarımı bu sefer yavaşça öperken diliyle de yalamıştı. tek kolunu boynumu sarıp yatağa doğru geri adımlarken ona yardım etmiştim. yavaşça onu yatırmış, bacak arasına geçmiştim. yumuşak teni sert davranma isteğimi ve tenine tapıp sadece yumuşak öpücükler verme isteğimi eşit derecede körüklüyordu. onunla ya mahvolabilirdim ya da kutsanabilirdim.
bu sefer mahvolacaktım.
dudaklarını ayırıp yüzüme bakabilecek bir seviyede geri çekilmişti. "bu benim ilk seferim olacak." bunu beklemiyordum hatta başta dalga geçtiğini sanmıştım. ama ciddi bakışlarla ve pembeliklerin tekrar yer ettiği yanaklarıyla bana baktığında ne demek istediğini anlamıştım.
"siktir jimin. her ilkini benimle mi yaşadın?"
"hayır. ilkokulda biz kızı öpmüştüm."
"evet gay olduğunu böyle anlamış olmalısın tabi."
güldüğünde ben de gülmüştüm. gülümsemelerimiz yavaşça silinirken biraz oluşan tedirginliği yüzüne yansımıştı. terlemeye başlayan vücudu ve dağınık haliyle muhteşem ötesi görünüyordu ama ürkek ve utangaçtı da. "tanrım. seni sadece kendime saklamak güzel hissettiriyor." gerginliğini almak için alayla söylediğimde kaşlarını çatarak ama gülerek alayla omzuma vurmuştu.
eğilip alnını öpmüştüm. "merak etme." burnunu öpmek için tekrar eğilmiştim. "canın yanmayacak sevgilim." gözleri parlayarak tekrar en samimi haline büründüğünde bu sefer dudaklarına doymak istercesine yavaşça bir öpücük bırakmıştım.
"artık canımız yanmayacak."
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mess, loser | yoonmin ✔
Fanfictiebeni darmadağın etmiştin. beni kendime getirmiştin.