uyandığımda uzun süredir uyuduğum hissine kapılmıştım. baya uzun bir süre, yaklaşık iki gün gibi, birçok şeyi kaçırmış gibi ya da komadan çıkmış gibiydi hissettiklerim. saate baktığımdaysa altı saattir uyuduğumun farkına varmıştım. bedenim çok yorulmuştu ve sanırım uzun zamandır da böyle rahat ve soluksuz uyumamıştım. ve jimin'le.
yerde yatıyor oluşumuz ne kadar normal olabilirdi? kendimi yere bıraktığımı hatırlıyordum ve ondan sonra hiçbir şey yapmadan kaldığımı. onun kokusunu ve kollarını hatırlıyordum. battaniye getirişini veya başımın altına yastık koyuşunu hatırlamıyordum. ne zamandır bana bu kadar sıkı sarıldığı ya da ne zamandır uyuyan birinin bu denli güzel gözükebileceğini bilmiyordum.
terlemiştim. oda çok sıcaktı ama üstümden battaniteyi atmak demek bana sarılı olan kolunu oynatmak demekti. uyanabilirdi. uyandığında ne yapacağımı, nasıl davranacağımızı kestiremiyordum. ertelemek daha iyiydi. içimden odadaki bir camın kendiliğinden açılması için dua ediyordum. evim eskiydi, böyle şeyler oluyordu.
yaklaşık on beş dakika kadar hareketsiz kalabildim. yüzünü ve ara sıra uykusunda kalkıp inen kaşını izledim ama sonra dayanamayıp hapşırmam onu aniden uyandırdı. "kusura bakma, günaydın."
"hasta mı oldun?" uyku sersemi gözleriyle kurduğu ilk cümleye sırıtmıştım. sesi, yeni kalktığı için kesik ve pürüzlüydü. yanakları olduğundan daha şişik gözüküyordu. biraz şirin denilebilirdi. "bilmiyorum." burnum kaşındı ve bu sefer burnumu kolunun altında kalan elimle kaşıyabildim. "sanırım."
"o kadar dikkatsizsin ki." hafif azarlayan tonda söylediği cümleyle ayağa kalkmıştı. emindim ki bana yine saçma çorbalarından yapacaktı. ya da herhangi bir şey. beni önemsemesi bu dünyadaki saçma olan şeylerin başını çekiyordu.
"bunu bilemezsin park. beni tanımıyorsun." yerden kalktım ve boynumu kütlettim. yastığı ve yorganı alıp koltuğa koydum. banyoya giderken tahmin ettiğim gibi mutfağa geçmiş, dolapları karıştırıyordu.
"ah, seni çok iyi tanıyorum."
"evet her neyse." banyoya girmiştim. sıcak bir duşun çözemeyeceği hiçbir şey yoktu. hızlıca duş alıp bornozumu giyip odama geçtim ve yine hızlıca giyinip mutfağa, yanına gittim. bu çocuk evime geldiğinde uzun bir süre gidemiyordu.
"dikkatsizsin derken bunu kastediyordum, tanrım." çatık kaşlarıyla bu sefer azarlar tonuyla konuştuğunda kaşlarım havada ne olduğunu çözmeye çalışıyordum ama elimi tutup beni sürüklemeye başlaması buna yardımcı olmadı. güçlğ tutuşuna direnmedim de çünkü vücudum hastalık belirtileri vermeye başlamıştı.
"saçın ıslak." banyoya girdiğimizde kısık sesiyle sanki ne yapacağını belirtirmiş ve iznini alırmış gibi söyledi. göz devirdim. sanki ondan önce idare edemiyormuşum gibi davranıyordu. "senden önce de bir hayatım vardı jimin. ve baya iyi idare ediyordum?" dolaptan bulduğu kurutma makinesini fişe takıp aynadan bana bilmiş gülüşüyle baktığında bu sefer gözlerinin içine bakarak göz devirdim. "neden okulunu benim için ekiyorsun? bana aşık olduğunu düşüne-"
kurutma makinesini açıp sesimi bloke etti ve aynadan tekrar sahte ve bilmiş yüzüyle güldü. evet benden bir göz deviriş daha kazandı.
saçımı kurutmaya başladığında ona bakmıyordum. ellerini yavaşça tutamlarıma daldırıp karıştırıyor, nazik olduğu halde daha da nazik olmaya çalışıyordu. ne zaman bu kadar yakınlaştığımızı düşündüm. onunla suratını dağıttığımda tanışmıştım ve şuan evimde, banyomda saçımı kurutuyor, hastayken bana bakıcılık yapıyordu. işin aslı, sesim çıkmıyordu. eskiden anneme bile hastayken huysuzlandığımı hatırlıyorum. yaptığı yemekleri yemez, ilaç içmezdim. yatağımda yatar ve iyileşene kadar kalkmazdım. farklı olan çok şey vardı.
ellerinin varlığını seviyordum. bu çok saçma bir tabirdi evet ama minik ve nazik oluşları bana güven veriyordu. elimi tutuşu hoştu ve büyük ellerimde kayboluyordu. o elleriyle nasıl yongguk'un suratını dağıtabilmişti? yongguk? yongguk.. yongguk nasıl beni sevebilmişti..
makine sesi kapandığında kafamı kaldırdım ve aynaya baktım. bakışlarıyla buluşan gözlerim gözlerimizi ayırıp kendi kabaran saçlarıma gitti. elimle kabarıklığını almaya çalıştım ve ona döndüm. "teşekkürler. okula gidecek misin?"
"önemli dersim yok." makineyi prizden çıkarıp dolaba geri koymuştu. tanrım. çok yanlış düşünüyordum, sanırım hastalığımdandı ama şuan aşırı sevimliydi. "o zaman evine git. sana da hastalık bulaşmasın."
"bünyem kuvvetlidir." konuşurken ne ara bu kadar yakınlaştığımızı anlamamıştım ama çamaşır makinesiyle benim aramdaydı ve bizim aramız yok denilecek kadar azdı. ona hastalığımı bulaştıracak kadar az.
gözlerine baktığımda titrediğini ve başka yerlere baktığını gördüm. utanıyor muydu? çünkü çok yakınsınız aptal. normal olmayacak kadar yakın. o an aklıma onunla ilk zamanlar nasıl oynuyor olduğum geldi. şuan hiçbir önemi kalmayan oyunlarım.. "mesajlaştığın çocuk bendim."
bir an dediğimle yüzüme bakıp düşünse de sonra anlayıp konuştu. "evet biliyordum."
"ne? nasıl biliyordun?"
gözleri titreyerek suratıma baktığında ilk defa benden bir şeyler saklıyor olduğunu sezdim. üzgün ifadesini saklayan, saklamaya çalışan mimikleri vardı. "sezdim. sadece sezdim. sana diklenmemin kozunu her yoldan alacaktın. hazırlıklıydım. hem insanların yazacağı tipte biri değilim."
"insanların yazacağı tipte birisin." ona asla inanmayarak kurduğum cümlenin nereye gideceğini anladığımda kendimi toparlayıp devam ettim. "yani öylesindir. birçok çocuğun tipi olduğunu duydum." yalan olmadığına emindim. dışardan çizdiği umursamaz imajla, kendini savunmayı bilmesiyle, salaş ama kendine güvenini belli eden kıyafetleri ve yakışıklı yüzüyle emindim işte.
"teşekkürler." fısıldadığında tekrar halimizin farkındalığı yüzüme vurdu. hala yakındık. ne düşüneceğimi bilmiyordum. muhtemelen kimliğimi açık etmek de büyük bir aptallıktı. onu daha fazla kandırmayacaktım ama mesajlaştığı kişinin ben olduğumu söylemek utanç vericiydi. onunla flörtleşmiştim ve o bunu biliyordu. hastaydım. gerçekten hastaydım ve sağlıklı düşünemiyordum. bundan dolayı ağzımı açtığım an saçmalıyordum.
"benimle randevuya çık."
~
lol
bu ikisinin ilişkisini tam anlatamasam da baya seviyorum yazmayı
yoongi böyle hep mızmız, şikayetçi, birilerinin onu sevebileceğine inanmayan ve baya baya 2+2 ye sırf canı istiyor diye eşittir 5 diyen biri.
gerçekleri gör biraz salak jojuk
görüyor aslında sadece istemiyor hehe
yalnız oha, baya date yapcaklar he
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mess, loser | yoonmin ✔
Fanfictionbeni darmadağın etmiştin. beni kendime getirmiştin.