Herkes sabahtan Hummel-Hudson evinde toplanmıştı. Salonun ortasında koca bir çanta yığını vardı. Blaine merakla eve girdiğinde gözü Kurt’ü arada. Ama yoktu. Liam ve Lisa merdivenlerden aşağı inice onlara selam verdi. Evet, onlar Blaine’e gayet iyi davranıyor ve Kurt’e açılması konusunda ona destek çıkıyorlardı. Ama ne var ki Blaine korkuyordu. Kurt’ün bir daha onunla konuşmamasından ya da daha kötüsü bir daha yüzüne dahi bakmamasından korkuyordu. Ve Blaine bunu kaldıramazdı.
“Kurt geliyor mu?” diye sordu kendine engel olamadan. Liam sırıttı.
“Çok direndi ancak geliyor. Ben geleceksin diyeceğim ve o gelmeyecek. Henüz öyle bir dünya yok” diye gülerek Blaine’e ve kız arkadaşına baktı. Blaine kaşlarını çatmış tam ona cevap verecekti ki, merdivenlerden duyulan adım sesleriyle sustu ve başını oraya çevirdi. Kurt sırtında biraz büyük ve fazlasıyla dolu olduğu belli olan mavi kamp çantası ve omzundaki her zaman okulda kullandığı çantası vardı. Bugün diğer günlerde olduğu gibi bacaklarına yapışan dar pantolonlardan giyinmek yerine gri bir eşofman, üstüne de kırmızı bir tişört giyinmişti. Salonun ortasına geldi ve çantasını yere attı.
“Ne zaman gidiyoruz?” diye sordu ortaya. Sesi bu durumdan memnun olmadığını belli ediyordu. Finn etrafa bakındı.
“Herkes geldiğine göre gidebiliriz. Arabalarla gideceğiz. Üç araba gideceğiz. Kurt’ün arabası, benim arabam ve Quinn’in arabası. Diğer arabalara gerek yok burada kalsınlar, yarın alırsınız” diye açıklamaları yaptı Finn. Herkes onaylamıştı.
*
Yaklaşık iki saat sonra, kimsenin adını dahi bilmediği bir ormana gelmişlerdi. Saat henüz öğlen olmasına rağmen ormanın içi biraz karanlıktı, ağaçlar oldukça ürkütücü görünüyordu ve çok tenhaydı.
“Kendimi Karanlık Orman’da gibi hissettim. Birazdan Voldemort çıkacak ve ‘sağ kalan çocuk ölmeye gel’ diye fısıldayacak” diye güldü Liam, Voldemort gibi konuşurken.
“Eğer sen Sağ Kalan Çocuk olsaydın sana Sağ Kalan Çocuk demezlerdi. Çünkü sağ kalmazdın. Hemen öldürülürdün” diye gözlerini devirdi Kurt. Lisa ona güldü ve yüzünü asan sevgilisin yanağına bir öpücük kondurdu.
“Blaine, buraya gelsene.” Diyerek arkada düşüncelere dalmış Blaine’i çağırdı Lisa. Kurt biraz rahatsız olmuş gibi görünse de bir şey demedi. Blaine yanlarına geldi.
“Neden yanımıza gelmiyorsun?”diye sordu Liam, Lisa’nın elini tutup eğri yolda aşağı doğru ilerlerken.
“Bilmem” diye geçiştirdi sadece Blaine. Kurt hızlı bir şekilde kahverengi toprakta ilerliyordu. Biraz sonra açık bir alana geldiklerinde Finn herkesi durdurdu ve eliyle bulundukları yeri gösterdi.
“Bence burası iyi bir yer?” dedi sorarcasına diğerlerinin de fikrini almak için. Puck etrafı inceledikten sonra sırtındaki ağır çantayı yere atıp rahatlayınca inledi.
“Başka da bir yere gitmem” diyerek yere uzandı ve başını az önce attığı çantaya koydu.
*
Yarım saate çadırlar kurulmuş, herkes çantalarını çadırlara koymuş, bazıları küçük, katlanıp taşınabilir, bez sandalyelerini çıkarıp oturmuşlardı bile. Liam ve Lisa yere serdikleri bir battaniyenin üzerine oturmuş, Kurt onların birkaç adım gerisindeki ağaca yaslanmış, diğerleri ise dağınık bir şekilde oturuyordu.
Saatler ilerliyor, herkes kendi işleriyle uğraşıyordu. Ta ki Puck yanında getirdiği ve kimseye dokundurmadığı çantasını açana kadar. Çantanın içinde bira, tekila, votka, viski ve adını kimsenin bilmediği birkaç içki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can't Take My Eyes Off You
FanfictionKurt Hummel, insanlardan her şeyden uzak, umursamaz bir tavırla kimseyle ilgilenmeden yaşıyordu. Ama sonra karşısına Blaine çıktı ve her şey karıştı...