Bölüm 11 - Operasyon 2

554 33 2
                                    

Liam, Lisa ve Kurt arabadan inmiş yavaş adımlarla ilerliyordu. Santana’nın evine gideceklerdi. Kurt Liam’ın Glee’de ki çocuklarla hangi ara bu kadar yakınlaştığını anlamamıştı. Bu kadar yakın olmaları iyi miydi? Peki, Kurt neden yakın değildi? Eskisi gibi olabilirdi. Ah eskiden Kurt şuan ki halinden fazlasıyla farklıydı. Partilere katılırdı, duvara yazı yazardı. Bir keresine Liam ile birlikte gece okula girmiş ve bütün duvarlara, dolaplara, tahtalara yazılar yazmış, saçma sapan şekiller çizmişlerdi. Sonunda yakalanacaklarını ikisi de biliyordu. Kameralar. Ah hadi ama onlarda kamera olduğunu biliyordu ama zaten bilerek kameraları bozmamışlardı. İşin tadı böyle çıkacaktı. Müdür ikisine ceza verip bütün okulun duvarlarını ve dolaplarını boyatmış, tahtaları temizletmişti. Kurt ve Liam bu durumdan hiç şikâyetçi değildi. İşlerini yaparken oldukça eğlenmişlerdi.

“Kurt sen asansörle çık ben arabada telefonumu unuttum alıp geliyorum” diye konuştu Liam aceleci bir şekilde. Kurt başını sallayıp yanındaki kıza baktı. O da omuz silkip Liam’ın peşinden gitti. Kurt iç çekerek asansöre doğru ilerledi. Kapı kapanmak üzereydi.

“Tutar mısınız?” diye bağırdı oraya doğru koşarken. Kapı tutuldu ve yana doğru yavaşça açıldı. Kurt karşısında Blaine’i gördü ve yutkunup içeri girdi.

“Teşekkür ederim” diye mırıldandı. Blaine sadece başını salladı üzerinde 5 yazan düğmeye bastı. İkisi sessizlik içinde yavaşça yukarı çıkarken aniden asansör sallandı, küçük asansör kabini karanlığa gömüldü ve yukarı çıkma durdu. Kurt endişeyle etrafa bakındı.

“Ne oldu?” sesinde de endişe vardı. Bakışlarını loş ışıkta Blaine’e döndü.

“Sanırım elektrikler kesildi” basit bir şey söylermiş gibi söylemişti.

“Ah kesinlikle harika” başını iki yana sallayıp bir adım atarak kapıya vurmaya başladı.

“Heyy! Kimse yok mu?! Burada kaldık!” hem kapıya vuruyor hem de bağırıyordu. Blaine bu işin uzun süreceğini anlamış, sırtını arkadaki aynaya vererek yere oturdu ve bacaklarını bağdaş kurdu. Başını aynaya yasladı ve Kurt’e baktı. Kurt hala bağırıyor ve vuruyordu.

“Bence bu bir işe yaramayacak. Boşuna elini acıyorsun ve ses tellerine zarar veriyorsun” derken cebinden telefonu çıkardı ve tuş kilidini açıp çekip çekmediğine baktı. Çekmiyordu. Bezgin bir iç çekişle telefonu kenara koydu. Kurt birkaç dakika sonra bağırmayı ve vurmayı kestiğinde Blaine’in yanına oturdu. Aralarında otuz santim anca vardı.

*

“Kurt bunu bizim yaptığımızı öğrenince bizi öldürecek” diye mırıldandı Lisa 3. kattaki asansör kapısına yaslanırken. Liam endişeyle ona baktıktan sonra onayladı. Evet, Kurt onları öldürecekti. Diğerleri de yanlarına geldi. Kurt ve Blaine’i net bir şekilde duyuyorlardı.

*

Yaklaşık on dakika sonra Blaine sıkılmış bir şekilde başını Kurt’e çevirdi.

“Ne zaman çıkacağımız belli değil ve ben sıkıldım. En azından konuşsak?” kurt bu seçeneği tarttı. Evet, kendiside çok sıkılmıştı. Konuşmak iyi bir seçenek olabilirdi. Başını hafifçe sallayarak onayladı.

“Birbirimize sorular sorabiliriz?” diye önerdi. Kurt’ün kızacağını ya da tersleyeceğini düşünüyordu ama o yine başını salladı. Blaine birkaç saniye bekledi. Kurt konuşmaya başlamayınca ilk sıranın kendisinde olduğunu anladı. Biraz düşündü ve basit bir soru sordu.

“Seni birkaç kere koşarken gördüm. Gerçekten iyisin. Yarışmalara katılmayı düşündün mü?” Kurt’ün bakışları karnına çektiği bacaklarındaydı.

“Hayır” kısa ve net bir cevap. Hayır. Blaine başını salladı. Bekledi ama yine Kurt sormadı.

“Peki neden? Yani iyi bir derece yapabilirsin” devam etti aynı konuya.

“Çünkü istemiyorum. Birilerinin bana nasıl koşmam gerektiğini, ne kadar mesafe koşmam gerektiğini söylemesinden nefret ederim. Ben böyle iyiyim” bakışlarını ona çevirdi. Blaine bir an keskin bakışlarla gözlerini kaçırsa da tekrar ona baktı ve başını salladı.

“Peki, sen neden sürekli benimle konuşmaya çalışıyorsun?”diye aniden sordu Kurt karşısındaki çocuğu şaşırtarak. Blaine birkaç saniye, belki biraz daha fazla durdu ve düşündü.

“Ben senin bu halinden faklı biri olduğunu düşünüyorum” Kurt buna kaşlarını çatınca açıklama ihtiyacı duydu Blaine. “Sen Mckinley’e geldiğinden beri soğuksun, uzaksın, milleti tersliyorsun, derslere ilgisizsin ancak derslerin çok iyi. Sesin güzel, iyi koşuyorsun ancak hiçbir şey yapmıyorsun bu konuda. Ben sadece nedenini öğrenmek ve seni bilmediğim eski haline çevirmek istemiştim” sesi git gide alçaldı. Kurt yutkundu ve başını salladı.

“Eski okulumda…” durdu. Burnu çekti. Bakışlarını karşılarında duran kapıya kilitledi “fazla neşeliydim. Oranın Glee kulübündeydim. Orada mutluydum. Koşmuyordum ama. Lise 2’nin yarısında müzikal yapmaya karar verdik. Hayallerin Peşinde. Babam işi dolayısıyla gelemeyecekti. Zaten gelmediği için ona hiçbir zaman kızmadım. Kırılmadım. İşini biliyordum. Mesleği özen, ilgi istiyordu. Hem zaten babam benimle evde fazlasıyla ilgileniyordu. Bu da bana yetiyordu. Onun yerine annem gelecekti. Benim her gösterime gelmiştir.” Blaine konun nereye gittiğini anlamıştı. Ama yine de durdu ve dinelemeye devam etti. “Bu hikâyenin sonu iyi değil, dinlemek konusunda emin misin?” diye sordu Kurt başını çevirip Blaine’e bakarken. Blaine birkaç saniyenin ardından başıyla onayladı. Kurt tekrar gözlerini kapıya çevirdi ve devam etti.

“Heyecanlıydım. İlk müzikalimizdi ve başrollerden biriydim. Bu harika bir şeydi. Okul müzikalinde başrol. Haftalarca çalıştım. Sözlerimi, söyleyeceğim şarkıları hatasız söylüyordum” durdu ve yutkundu “oyun günü geldi. Akşam oldu. Kostümümü giyinmiş perde arkasından gizlice gelenlere bakıyordum. Annemi bekliyordum. Salon yavaşça doldu ve sadece tek bir koltuk boş kaldı. Geç kaldığını düşündüm. Oyun başladı sahneye çıktım. Annemin gelmemesine canım sıkılmıştı. Ama ben bir oyuncuydum ve o sahneye çıkıp hiçbir sorun yokmuş gibi sonuna kadar oynadım. Herkes ayakta alkışladı” tekrar durdu. Bu seferki duruşu daha uzundu. Derin bir iç çekip yavaşça devam etti. Sesi zayıf çıkıyordu.

“Ben arkadaşlarımla konuşurken babam geldi. Geldiğini görünce gülümsedim” Kurt söylediği şeyle birlikte gülümsedi ve devam etti. “Şaşırmıştım. Çünkü gelmeyeceğini söylemişti. Yanına gittim. Çok fazla yorgun görünüyordu ve her zaman düzgün duran kravatı gevşemiş, dağılmıştı. ‘harikaydın’ dedi bana. İzlemişti oyunu ama arkalarda olduğu için onu görmemiştim. Sonra uzun bir süre baktı ve gözleri doldu. Ne olduğunu anlamadım. Sonra yavaşça konuşmaya başladı” sustu ve başını eğerek burnunu çekti bir çocuk gibi.

“Bana, annemin oyunu izlemek için evden çıktığını ama önce benzin aldığı için geciktiğini ve benim sahneme yetişebilmek için birkaç ışığı geçtiğini söyledi. Geçtiği son kırmızı ışık onun sonu oldu ama. Yan yoldan gelen bir araba… annemin arabasına ça-çarpmış” Blaine gerisini anlamıştı. Zaten Kurt de o kelimeyi söyleyememişti. “Bende o günden sonra müziği ve arkadaşlarımı bıraktım. Umursamaz olmak, şuan olduğum kişi olmak daha kolay oldu, işime geldi anlayacağın” sesi şimdi güçlü çıkmıştı. Blaine onun gerçekten yetenekli olduğunu bir kez daha anladı. Bir şey demedi ilk başta.

“Senin suçun değil. Kazaydı ve bu herkesin başına gelebilir. Eminim ki annen senin kendini suçladığını bilseydi çok üzülürdü. Kendini suçlama ve eskisi gibi ol. Hem o zaman annen de mutlu olurdu.”

“Biliyorum. Annem hep gülmemi istiyordu. Ama bundan vazgeçemiyorum” Blaine anlayışla başını salladı ve Kurt’ün yanına yaklaştı.

“Bak annenin mezarına git ve… ve ona düşünceleri, hislerini anlat. Biliyorum cevap alamazsın ama rahatlarsın ve belki bu eskiye dönmek için sana yardımcı olur” Blaine anlayışlı bir tonda konuşuyordu. Kurt ona hak verdi ve başını salladı.

“Peki, sen… benimle gelir misin?” başını çevirdi ve Kurt’e baktı. Çok masum duruyordu. Gözleri hafifçe kızarmıştı ve bakışları… Blaine bir şey demedi ve sadece başını salladı ama hala birbirlerine bakıyorlardı. Ne kadar zaman geçti bilinmez ışıklar geldi ve asansörün kapısı açıldı.

Can't Take My Eyes Off YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin