Esra gözlerini açtığında tekrar beyaz tavan ile karşılaştı. Artık bu görüntüyü görmeye alışmıştı. Yavaşça yerinden doğruldu, kolundaki serumlar çıkmıştı buna biraz şaşırmıştı ama solundaki bedeni gördüğünde daha çok şaşırdı. Hemen yataktan kalktı. Yan tarafındaki yatakta bir çocuğun yanına gitti.
Uzun koyu kahverengi saçları vardı. Oval bir yüzü ve çukurlu bir burna sahipti. Dikkatli bakıldığında gözlerinin altındaki morluklar belli oluyordu ama uzun kirpikleri onu kapatıyordu. İki yanın sarkan kanatları tıpkı Esra'nınkiler gibiydi. Üst kısımları beyazdı ve aşağıya doğru inildikçe aynı saçları gibi kahverengiye geçiyordu.
Kollarına ve kanatlarına kablolar bağlıydı. Ağzında şeffaf renkli bir maske vardı. Solgun görünüyordu. En sonunda onun camda gördüğü çocuk yani Burak olduğunu anladı. Onu izlerken arkasından Ahmet geldi. Kız onun geldiğini fark ettiğinde başını hafifçe sola çevirdi
"Ne zaman uyanır?" diye sordu.
"2 ya da 3 haftaya uyanır." dedi Ahmet. Bir süre daha onu inceledi Esra. Çok zayıf görünüyordu tıpkı bir ölüyü andırıyordu. Bir an kendini düşündü. Ahmet onun omzuna dokununca düşüncelerinden sıyrıldı.
"Hadi yukarıya çıkalım kahvaltı hazırladım," dedi sevecen bir sesle. Esra başını onaylarca salladı.
Yukarıya çıktıklarında Esra direkt masaya oturdu. Ahmet masaya bir kaç tabak daha koyunca o da oturdu. Yemeklerini yemeye başladılar ve hiç konuşmadılar. Yemeklerini bitirdiklerinde Esra masayı toplamasına yardım etti.
Daha sonra kendini televizyonun karşısındaki koltuğa bıraktı. Televizyonu açıp tekrar haberleri izlemeye başladı. Günlük haberler vardı. Ahmet bir yandan bulaşıkları yıkıyor diğer yandan Esra'yı takip ediyordu. Bir süre sonra Esra koltuktan kalktı ve mutfağa gitti.
"Yapılacak bir şey var mı?" diye sordu, canı çok sıkılmıştı.
"Neden sordun?" dedi sorusuna soruyla karşılık vererek.
"Sıkıldım ve yapacak hiçbir şey bulamadım." Ahmet biraz düşündü ve gülümsedi.
"Biraz çalışmaya ne dersin?"
"Neye çalışacağız?" diye sordu Esra şaşkın bir ifadeyle.
"Uçmaya." dedi tekrar gülümseyerek ve devam etti.
"Birazdan işim biter sonra aşağıya inelim istersen sen önden inebilirsin."
Esra biraz şaşırsa da tamam dedi ve aşağıya indi. Burak'a bir göz attıktan sonra masaların oraya gitti ve sandalyeye oturdu. Biraz masayı inceledi işine yarar bir şey bulmayı düşünmüştü ama garip denklemler ve formüllerden başka hiçbir şey yoktu.
5 dakika sonra Ahmet aşağıya indi. Esra'ya ortadaki alana geçmesini söyledi. Kız adamın söylediklerini yaptı ve derin bir nefes aldı.
"Şimdi kanatlarını hareket ettirebiliyor musun?"
"Çok fazla değil." dedi Esra direkt.
"Bir deneyelim kanatlarına odaklan," dedi Ahmet.
Esra denileni yaptı kanatlarına odaklandı. Bazen istemsiz olarak hareket ettiği oluyordu ama bu konuda hiç kafa yormamıştı. İçinden çokta yapmak gelmiyordu ama böyle nasıl yaşanılacağını öğrenmeliydi. Denemeye devam etti hareket ettirmeye başlamıştı. Ancak çok yavaştı. Bu hızla asla uçamam diye geçirdi içinden.
"Pek fazla olmuyor."dedi oflayarak.
"Bence şu an gayet iyi." dedi elindeki deftere bir şeyler yazıyordu. Bitirdiğinde konuşmaya devam etti.
"Vücudun bu duruma yeni alışıyor. Öyle hemen uçamazsın sabırlı ol.""Peki ne zaman uçabilirim." diye sordu merakla kız. Ahmet ilk başta şaşırdı, bu kadar hevesli olduğunu bilmiyordu. İster istemez aklına kötü düşünceler gelmişti.
"Eğer çok çalışırsan kısa sürede uçabilirsin." dedi gülümseyerek.
Kafasını ileri geri salladı Esra. Haklıydı hemen uçamazdı. Ahmet sanki bir bebeğe yürümeyi öğretiyor gibi hissediyordu. Haksız sayılmazdı onların şu durumda bir bebekten farkları yoktu. Tekrar doğmuşlardı.
"Benim burada işerim var istersen yukarı çıkabilirsin ya da burada kalabilirsin." dedi masadaki kağıtları alarak.
"Burada kalabilirim."
Ahmet gülümseyerek başını salladı, sonra elindeki kağıtlar ve defterlerle ilerleyip bir odaya girdi. Esra burada kalmak istemiyordu ama Ahmet'in ona anlatmadığı şeyler olabileceğini düşünüyordu. Neler karıştırdığını öğrenmek niyetindeydi.
Onun gittiği odanın önüne geldi kapıyı aralıklı bırakmıştı. Yavaşça kapıya yaklaştı ve açtı. Karşısında çok büyük olmasa da bir kütüphane çıktı. Tahta rafları ve tahta zemini olan eski bir yerdi. Laboratuvardan bağımsız bir odaydı adeta. Buranın havası çok daha ferahtı. Ahmet ortadaki masanın yanında duruyordu. Esra'yı gördüğüne pek şaşırmamış gibiydi.
"Burası kütüphane mi?" diye sordu Esra merakla.
"Küçük de olsa evet." diye onayladı.
"Neden bir laboratuvarın içinde kütüphane olsun ki?" diye aklındaki soruyu sordu Esra.
"Neden olmasın. Aslında evet başta bende öyle düşünmüştüm. Ama bu havayı değiştirmek için ve sizin sıkılmamanız için ayrıca eğitim almanız için iyi bir fikir olduğunu düşündüm."
"Evet haklısın." dedi kitapları incelerken. Gerçekten dediği gibiydi. Bilimsel kitaplar, eğitim kitapları, romanlar... Ahmet elindekileri rafa koyduğunda Esra' ya döndü.
"Benim biraz daha işim var istersen burada kitap okuyabilirsin."
Gülümseyerek onayladı Esra. Ahmet odadan çıkıp kapıyı kapattığında Esra hemen arkasından kapıyı yavaşça açıp onun nereye gittiğine bakmak için kafasını uzattı. Ahmet yine o garip odaya girmişti. Bir şeyleri gizlediği belliydi ve bilinmesini istemiyordu.
"Bir şeyler saklıyorsun profesör ama ben ne olduğunu bulacağım." dedi Esra kendi kendine.
Arından tekrar kapıyı kapattı. Eline raftan bir kitap aldı ve sandalyeye oturup okumaya başladı. Bir süre zaman geçtikten sonra Ahmet girdiği odadan çıkıp tekrar kapıyı kilitledi. Diğer odadan Esra'yı çağırmak için kütüphaneye girdi. Esra kitaba dalmıştı. Kapı sesini duyduğunda kafasını kaldırdı. Ahmet konuşmak için ağzını açmıştı ama Esra'nın konuşmasıyla geri kapattı.
"İşin bitti mi?" diye sordu ciddi bir şekilde.
"Evet yukarıya çıkabiliriz." diyebildi Ahmet. Esra'nın yüzünde hiçbir ifade yoktu. Ne hissettiği anlaşılmıyordu. Bir an neden böyle olduğunu anlayamamıştı. Esra onaylarcasına kafasını salladı ve yukarıya çıkmak için asansöre doğru yürüdüler.
Esra geçerken Burak'a baktı çocuk hâlâ uyuyordu. Bir an önce uyanmasını diledi tek başına her şeyi üstlenmek çok zordu. Yukarıya çıktıklarında Esra direkt televizyonun karşısına geçti. Televizyonu açıp izlemeye başladı.
Ahmet'te direkt mutfağa geçti ve bir şeyler hazırlamaya başladı. Esra yukarıya çıktıklarında güzel bir koku almıştı ama ne olduğunu anlayamamıştı. Daha sonra bu güzel kokuya çay kokusu eşlik etti. Ahmet bir tabağın içinde bir kaç kurabiye ve bir bardak çay getirmişti. Esra'nın önündeki sehpanın üzerine tabağı bıraktı.
"Bugün çok iyi çalıştın teşekkürle." dedi Ahmet.
Ama Esra onu pek duymamıştı. Tabaktaki kurabiyeler un kurabiyesiydi ve bu Esra'ya birini hatırlatmıştı. Esra'ya küçüklüğünden beri bu kurabiyelerden yapardı ve bu kurabiyelere bayılırdı.
Onu düşündü ve geçmişe gitti. Ailesinin ölümünden sonra ona yardım eden onu yanına alan tek insandı. Bir kardeş, bir baba gibiydi onun için. Şu an ne yapıyordu? Başına gelenlerden haberi var mıydı? O sabah tartışmışlardı ve bir daha onu görmemişti Esra. Aradan 9 ay geçmişti. Esra'yı aramış mıydı? Sahi, bu deneylerden haberi var mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanatlı Askerler I (Tamamlandı)
Science FictionDoğduğumuzdan bu yana her zaman değişim içindeyiz. Kimse doğduğu gibi kalmaz, kalamaz. Görünüşü değişir, düşünceleri değişir farklı bir kişiliğe bürünür. Peki biz biraz fazla mı değiştik? Biz değişmedik, değiştirildik. Hiç haberimiz yokken ansızın...