Bölüm 11: Gaz Maskesi

341 198 12
                                    

Pişmanlık ölüme kadar peşimize takılır. İnsanın içindeki bir kurttur sanki yiyip bitirir, tüketir. Keşke yapmasaydım deriz hep. "Yapmasaydım böyle olur, şöyle olurdu" diye düşünmekten "Yaptım böyle oldu" diye düşünemeyiz. Belki o an bir şeyleri kaybetmiş olabilirsiniz, önemli şeyleri. İnsan bu hayatta hep kaybeder ama kazanır da.

Kaybettiğimizde de bir şeyler kazanırız. Hayatta hiçbir şey kaybetmemiş biri kaybetmenin ne olduğunu nasıl bilir? Bunu öğrenir işte. Tekrar kaybetmemek için ne yapması gerektiğini öğrenir ve bir sonrakinde o kazanır yani kurtarır. Kaybettiğinizi düşündüğünüzde tekrar düşünün, belki kaybederken bir şeyleri kurtarmışsınızdır.

"Hadi Esra yapabilirsin. Kanatlarını hisset!" dedi Ahmet heyecanla.

Laboratuvardaki çalışmalara devam ediyorlardı. Esra kanatlarını hareket ettirmeye çalışıyordu. İlk denediği seferden daha iyiydi ama hâlâ uçamıyordu. Bir an önce uçmak için sabırsızlanıyordu Ahmet'te bunun farkındaydı. Ama sabretmesi gerekiyordu. Sarı kanatları her çırpışında kendine güveni daha da yükseliyordu Esra'nın.

"Sanırım daha fazlası olmuyor." dedi Esra.

"Bugünlük bu kadar yetsin. Giderek daha da iyiye gidiyorsun." dedi gülümseyerek. Esra'da gülümsedi o da bunun farkındaydı. Sonra aklına bir fikir geldi.

"Neden artık yüksek bir yerden uçmuyorum?" dedi hevesle.

"Biraz ileri gitmiyor musun bu kadarı yeterince yorucu şu an uçamazsın." diyerek itiraz etti.

Esra'nın hevesi kırılmıştı. Ahmet onun hevesini kırmak istememişti ama daha erkendi. Zaten yeterince yorulmuştu. Esra yorulduğunu ancak birkaç dakika sonra fark etti resmen her yerinden terler akıyordu, kanatlarını kullanabilmesinin verdiği mutluluk onun mantıklı düşünmesini engellemişti. Sonra birlikte yukarıya çıktılar.

Çıkmadan önce Burak'a bakmayı da ihmal etmediler. Ahmet bazen Esra'yı onunla konuşurken duyuyordu. O gün neler yaptığını anlatıyordu. Yalnız kalmak onun için zordu ama onların uyanmalarını beklemekten başka bir seçeneği yoktu. Yukarıya çıktıklarında Esra kendini direkt koltuğa attı. Gerçekten çok yorulmuştu. Oturur oturmaz televizyonu açtı ardından bir haber kanalını izlemeye başladı.

"Neden hep haber izliyorsun?" diye sordu merakla Ahmet. Bunu hep fark ediyordu. Başka hiçbir şey izlemiyordu. Ne bir eğlence programı, ne yarışma, ne de başka bir şey.

"Uyurken gündemden neler kaçırmışım diye bakıyorum."

"Haklısın." diyebildi sadece Ahmet.

Kaçırdıkları şeyler vardı, değişen şeyler vardı özellikle kendileri. Esra koltuğa iyice sinmişti. Kanatlarıyla 2 kişilik yeri kaplıyordu. Onları hareket ettirebiliyordu ama hâlâ tam olarak kapatamıyordu. Gözleri yorgunluktan kapanmaya başlamıştı, iyice uyku bastırmıştı. Bir anlık gözlerini kapattı ama sonra aniden açtı.

Evin altından sesler geliyordu. Oda da kimse yoktu. Hemen asansöre bindi, yine profesörün garip deneylerinden biridir, diye geçirdi içinden. Kapı açıldığında dona kalmıştı. Aşağısı dağılmıştı. Masalar yerlere atılmış dolaplar yere düşmüş, kağıtlar ve dosyalar etrafa saçılmıştı. Karşısındakileri görmesiyle ikinci şokunu yaşıyordu. Garip kıyafetler giymiş ve gaz maskesi takmış insanlar vardı.

"Esra hemen kaç buradan!" diye bağırdı profesör.

Esra için o uzaktaydı. 2 tane adam onu kollarından sımsıkı tutmuştu o ise onlardan kurtulmaya çalışıyordu. 3 tanesi ona doğru geliyordu. Esra bir an ne yapacağını kestiremedi ama sonra yerde gördüğü demir sopayı aldı.

"Uzak durun benden!" diye bağırıp adamların üzerine yürüdü.

Ona en yakın olanın kafasına demirle hızla vurdu. Adamın kafasından kanlar akıyordu çoktan yere yığılmıştı. Ardından ona doğru koşan kişiyi görünce kenara çekildi, sonra arkasında geçerek sırtına vurdu, o da çoktan yere düştü. Ve sonra üçüncü kişiye bakındı ama o yoktu sanırım kaçtı diye düşündü. Hemen sonra Ahmet'e baktı etraf tozla kaplıydı ama hâlâ onu görebiliyordu.

Yanına gitmek için yürüdü ama vazgeçti. Kararını değiştirmesinin sebebi diğerlerinin o maskeli adamlar tarafından götürülmesiydi. Hemen kapsüllerin olduğu odaya girdi. Kapsüller kırılmış içindeki arkadaşlarını çıkarmış götürüyorlardı. Esra içeri girdiğinde karşısında ondan fazla maskeli insanla karşılaştı, elindeki kanlı sopayı hâlâ tutuyordu.

Eğer birine saldırsam diğerleri hemen bana saldırır diye düşündü, yavaş yavaş geri adım atmaya başlamıştı. Maskeli adamlar yüzlerini Esra'ya kenetlemiş ona bakıyorlardı. Geri geri giderken bir şeye çarptığında hemen arkasında döndü.

Çarptığı şey de maskelilerden biriydi. Kaçacak bir yeri kalmamıştı, diğerlerine son bir bakış attı. Hepsi yerde baygın bir şekilde yatıyordu. Son kez yutkundu ve üzerine gelen adama baktı. Profesörün hâlâ ona seslendiğini duyunca o da seslenmeye başladı.

"Profesör yardım et! Kurtar beni!"

Ne kadar bağırırsa bağırsın çoktan yakalanmıştı. Bitti artık diye geçirdi içinden...

"Esra, Esra uyan!"

Omuzlarından tutup onu uyandırmaya çalışıyordu profesör. Esra yavaş yavaş gözlerini açtı. Yüzünden terler akıyordu. Derin nefesler alıyordu. Korkmuş bir şekilde etrafa bakındı.

"Ne oldu bir şey mi oldu?"

"Hayır sayıklıyordun ben de seni uyandırdım. Rüya görüyordun sanırım." dedi.

"Gaz maskesi takmış bir sürü adam vardı diğerlerini kaçırmaya çalışıyordu bazılarına saldırdım ama çok fazlalardı beni de yakalamışlardı." dedi tek nefeste ve ardında derin bir nefes verdi. Esra konuşmasını bitirdiğinde Ahmet hiçbir şey demedi. Bu sessizliğin kötü olduğunu anlamıştı. Böyle bir şeyin gerçekleşmesinden o da korkuyordu.

"Profesör böyle bir şey gerçekleşmez değil mi? Sonuçta bu deney sana ait ve senden izinsiz bir şey yapamazlar." dedi rüyasının gerçek olmasından çok korkuyordu. Ahmet biraz durup düşündü, derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

"İnan bana en çok korktuğum şey bu. 9 aydır bu korkuyla yaşıyorum, her an gelebilecekler diye sizi alıp kendi laboratuvarlarına götürüp garip deneylerini yapıp size acı çektirmelerinden korkuyorum." dedi çaresizce

Esra hâlâ koltukta oturuyordu Ahmet ise dizlerinin üzerine çökmüş Esra'nın önündeki sehpaya dayanmıştı.

"Merak etme profesör, içimizden biri uyandı. Eğer gelirlerse beni geçebileceklerini sanmıyorum." dedi Esra sert bir sesle.

Daha önce dövüşmemişti ama Ahmet ona bu tarz yeteneklerin onlara aktarıldığını söylüyordu. hiç spor yapmasa bile normal insandan daha fazla güçleri olduğunu söylemişti. Esra'nın sözleri ardından Ahmet gülümsedi. Esra onun neden gülümsediğini anlayamamıştı.

"O kadar güçlendin mi sen?" dedi ve eliyle Esra'nın saçlarını okşadı.

"Beni fazla küçümsüyorsun profesör." dedi o da gülerek.

Ardından ikisi de gülmeye başladı. Sonra Ahmet bir kaç işi olduğunu söyleyip aşağıya inmişti. Esra ise yukarıda kalmıştı. Birkaç saat sonra Ahmet yukarıya çıktığında Esra'ya seslendi.

Ses gelmediğini duyunca koltuğun yanına gitti. Esra yine uyuya kalmıştı. Bugün çok yorulmuştu zaten diye geçirdi içinden. Kolunun sardığı yastığı yavaşça alıp diğer koltuğa koydu. Sonra onu sarsmadan kucağına alıp aşağıya indirdi ve yatağına yatırdı.

Enerjisini toplamasına yardımcı olması için birkaç serum bağladı. Ardından Burak ve Tuana'yı kontrol edip onlara da birkaç serum taktıktan sonra kapsüldekilerin yanına gitti onları da kontrol ettikten sonra yukarıya çıktı. Yukarıyı biraz toparladıktan sonra koltuğun birine uzandı koluyla gözlerini kapattı. O da yorulmuştu. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak.

Neler olacağını düşünmekten yorulmuştu, her an kötü bir şey olacak hissi bilinç altına yer etmişti. Her gece rüyalarına girer olmuştu. Olasılıkları düşünmesi gerekirdi ama bu kadar değil.

Kanatlı Askerler I (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin