Aradan birkaç gün geçti. Esra her gün azimle çalışıyordu. Yine o günlerden biriydi. Dışarıya çıkmışlardı, profesör yine her zamanki defterine bir şeyler yazıyordu. Esra ise pratik yapıyordu. Defterdeki işi bittiğinde Esra'ya bir kaç komut veriyordu. Yerden yükselebiliyordu ama havalanıp uçabilecek kadar değildi. Bu durumdan sıkılmıştı.
"Profesör yüksek bir yerden atlayarak uçsam. Öyle daha yararlı olacak."
"Olmaz, daha yerden havalanamıyorsun." dedi başını olumsuzca sallayarak.
İçindeki nefesi verdi Esra. Uçmaya hazır olduğundan o kadar emindi ki. Bunu ona kanıtlayacağım, dedi içinden. Profesör elindeki kağıtlara dalmıştı, eli çenesinde bir şeyler düşünüyordu.
Tam zamanı, dedi Esra. Uçuruma doğru koşmaya başladı, her adım attığında kanatlarını daha fazla açıyordu. Ahmet koşmaya başlayan kızı gördüğünde hemen arkasından o da koştu.
"Dur Esra!" diye bağırıyordu arkasından gelerek.
Ama Esra'nın durmaya hiç niyeti yoktu, daha da hızlanmıştı. Uçurumun sonuna geldiğinde kanatlarını sonuna kadar açtı ve hiç düşünmeden aşağıya atladı. Ahmet arkasında donakaldı. Dizlerinin bağı çözülmüştü. Kendini yere bıraktı. Gözlerini kocaman açmış atladığı yere bakıyordu.
"Allah'ım ben ne yaptım, öldürdüm onu." diye söylendi kendi kendine. Tüm bu olanlar için kendini suçlamaya başladı. Daha 2 dakika önce yanında gülümseyen çocuk ellerinin arasında kayıp gitmişti. Gözlerindeki yaşlar bir bir akmaya başlamıştı.
O anda Esra uçurumun içinden hızla yukarıya çıktı, hatta kelimenin tam anlamıyla uçtu. Ellerinden destek alarak ayağa kalktı Ahmet, yerden onu izliyordu. Az önceki acı dolu yüz ifadesi yerine kocaman gülümseme almıştı.
"Bu özgürlük mü profesör? Tenime çarpan bu rüzgar, mavi gökyüzünde olmak, bu hissettiğim özgürlük mü? Eğer öyleyse ben daha önce hiç özgür olmamışım!" diye bağırdı yukarıdan.
"Evet!" diye bağırdı Ahmet aşağıdan. O da en az onun kadar mutluydu. Başardığı için mutluydu.
Gökyüzünde bir kaç tur daha uçtuktan sonra yere inmek için alçalmaya başladı. Ama daha nasıl inileceğini bilmediği için ayağı yere takıldı ve yüzüstü 5 metre kadar sürüklendi. Sonra kollarından destek alarak oturur pozisyona geçti. Ahmet'in yüzündeki gülümseme bir anda solmuştu hemen kızın yanına koştu.
"Bir şeyin var mı? İyi misin?" diye sordu telaşla.
"İyiyim sadece dizimi sürttüm." dedi dizine bakarak. Eşofmanı yırtılmıştı ve dizinden kanlar akıyordu. Ahmet kanları gördüğünde hemen ayaklandı.
"Dur hemen ilk yardım malzemelerini getireyim." dedi telaşla ayağa kalkıp ilerlerken.
"Yok o kadar kötü değilim." dedi gülümsemeye çalışarak.
"Kalkabilecek misin?" diye sordu elini uzatarak.
"Sana demiştim yüksek bir yerden atlayarak uçmak en mantıklı seçenek diye." dedi Ahmet'in uzattığı eli tutmadı ve kendi başına ayağa kalktı.
Bacağı acıdığı için topallayarak yürüyordu.Arkasından da Ahmet geliyordu. Bu şekilde eve kadar yürüdüler. İçeriye girdiğinde Esra koltuğa oturdu. Zorda olsa eşofmanını yukarıya doğru sıyırdı. Sonra Ahmet ilk yardım malzemeleriyle geldi. Yarayı gördüğünde yüzünü buruşturdu.
"Gerçekten çok fazla sürtmüşsün," dedi.
"Bir dahaki sefere inişi çalışırız." dedi Esra gülümseyerek. Bu durumda olan birinin gülümsemesi hiçte normal değildi ama onun düşmeden önceki hissettiği o özgürlük denilen his acısını unutturmuştu. Ahmet'in pamuğa sürdüğü sıvı dizine temas ettiği için canı çok yanmıştı ama hiç bozuntuya vermedi. Biraz daha sürdükten sonra bandajla dizini sardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanatlı Askerler I (Tamamlandı)
Science FictionDoğduğumuzdan bu yana her zaman değişim içindeyiz. Kimse doğduğu gibi kalmaz, kalamaz. Görünüşü değişir, düşünceleri değişir farklı bir kişiliğe bürünür. Peki biz biraz fazla mı değiştik? Biz değişmedik, değiştirildik. Hiç haberimiz yokken ansızın...