Bölüm 4

68 7 2
                                    

Milena:

Cekle son zamanlarda çok samimi olduk. Önceleri ders için buluşur yanlız dersden konuşuruduk, şimdi beraber bir yerlere gidiyoruz, şarkılar dinliyoruz, gelicek hayellerden bahsediyoruz. Hep gittiğimiz deniz kenarı var. Oraya gider sahilin kıyısında kumların üzerinde oturur denizi sessiz seyrederdik. Belki , bir birimize en çok şey anlattığımız zamandır. Bir şekilde sessizliyimizden neler hissetdiyimizi anlıyoruz. Sanırım insan en çok söylemek istediği bişeyi susarak anlatıyor. Cekin o güzel dalgalı saçları rüzgarla danıs ediyor. Bunu kıskanıyordum. Hemde çok, benim dokunamadığım saçlara rüzgar dokunuyor diye kıskanıyordum. Ben artık Cekin ellerinin sıcaklığını hissetmek istiyorum. O sıcaklıkta yanıp kül olmak istiyorum. Ama bunu ona söylecel kadar cesaretli değildim.

Cek:
Sanırım açılma zamanı geldi. Son senem gelecek sene okulu bitirip daha iyi okumak için İngiltereye gidicem. O zamana kadar Milenanın beni beklemesini istiyorum. Acaba 4 sene bana bağlı kalıp yanlız dudaklarını benimle mühürleyecek mi ? Yoksa hiç benim olmayıp başkasının mı olucak ? Onun başkasıyla olduğunu düşününce kafayı yiyecek gibi oluyorum. Ona dokunacak erkeği yaşatmam. Bu kesinlikle kafam olan en net düşüncem.
Sık sık evlerine gidiyorum ve nostaljik ortamı sevdiğimiz için radyoda şarkı dinliyoruz. Onunla classic müzik dinlediyim saatleri hiç bir yere, zamana deyişmem. Milenayla çok sevdiğimiz şarkıcı vardı ismi Nat King Cole . En çok sevdiğimiz şarkısıysa "Pretend " di. Gerçekten bu şarkını dinlemedekden hiç usanmıyorduk. Hatta şarkının ilk satrını kolaylıkla söyleye biliyorduk .

Pretend you're happy when you're blue,
It isn't very hard to do .

(Üzgün olunca da mutluymuş gibi davran,
Bunu yapmak çok da zor değil)

Bu mısrasını Milenayla beraber söylüyor sonra bir birimize bakıb gülüyorduk. Milena benim hayatıma gerçekten renk katmıştı. Küçük ama büyük dünyası var. Ve o dünyaya benide dahil ediyor. Sık sık sen benim hayel dünyamın ürünü gibisin derdi. Akşam yine karanlığa karışmıştı. Karanlıktan korkduğu için ışıklarının yanıp yanmadığını kontrol ederdim. Sabah yine Milenayla buluşucaz bu sefer onu tatlı yemek için küçük şeker bir pastaneciye götürcem.
Artık kapılarının önü demek istemiyorum son 3 ayda bu kapı önü benim için mutluğun eşiği oldu.
Kapı açıldı yine harikalar doldu hayatıma , gök kuşağı çıktı, çiçekler açtı , keleber uçuşmaya başladı. Bir kız çocuğu nasıl olur da gün geçtikçe güzelleşiyor. Her seferinde biraz daha büyüyor, güzelleşiyordu. Mavi biraz kısa eteği, üstünde beyaz gömleyi ve beyaz spor ayakkabıları. Saçları yine açık yana atarak bana doğru irelliyor. Şu an kendime bile kıskandım. Böyle güzelliğin kimsenin görmemesini istedim.
+ Merhaba, nasılsın ?
- Sağol iyyim, neden bu kadar süslendin?
Allah aşkına Cek ne yapıyorsun ? Zavallı Milen gözleri kocaman açıldı.
+ Seni güzel yere götürücem dediğin için güzel görünmek istedim. Eğer kötüyse hemen değiştiririm.
Utanınca , daralınca sesi kısılıyordu. Kendimi kontrol etmeye çalışdım
- Hayır, çok güzel görünüyorsun. Herkesin dikkatini üzerine çekecek kadar güzel hemde.
Yine kızardı ve söyleye bileceği tek şey teşekkür oldu.
+ Teşekkür ederim. Bu kadar abartılacak bişey yok bence. Peki nereye gidiyoruz çok sevineceğim söyledin
- Süpriz. Gidince görürsün
+ Noluuur lütfen söyle biliyorsun çok meraklı biriyim dayanamam ki.
Yol boyu o güzel meraklı gözlerle söylemem için sağıma soluma geçti söylememek için zor tutuyordum kendimi. İyi ki pastacı çok yakındı. Pastacıyı gösderdim
- İşte Milen burası
+ Ceeeeek burası çooook güzel.
Kolumdan tutub beni içeri sürükledi.
- Tamam sakin ol seninle geldim zaten buraya
+ Seni bencil dev, nasıl olurda buranı saklarsın benden.
Bana takma isim bulmuştu. Bula bula dev buldu ya. Cam kenarı masada oturdu. Milenaya bol çikolatalı kek birde meyve suyu kendimesey, sadece çay söyledim
+ Sanki 40 yaşında biriyle oturuyorum. Böyle muhteşem yere geliyoruz ve söylediğin sadece çay.
Buna sadece güldüm . Milenin çocukluğunu seviyordum. Pastası ve içicekler gelmişdi.
Bi kaşık aldı sonra bana uzattı. Buna şaşırdım. Gözlerine bakdım sanki gözlerinin içinde yıldız varmışcasına parlıyor. Sevdiyim kızın elinden bişey yiyecekdim.
+ Yiyecek misin? Yoksa ben kendim yerim.
Hemen uzanıb kaşığı yakaladım yedim. Mutlu olmuşdu.
- Senin elinden zehir bile yerim. Şakasına vurdum ve güldük .
O gün onun çikolata yiyip ne kadat mutlu oluğunu izledim.

Mutlu sondur belki Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin