Oturduğum sandalyeye kelimenin tam anlamıyla yığılmıştım. O kadar yorulmuştum ki her kasım titriyordu. Eski yemekhanem olan normal adaylığında her zaman ki masamızda oturuyordum. Hemen yanımda Mae, karşımızda da Chris ve Taylor vardı. 29. turu koşmaya başladığımda Vincent halime acımış ve yeterli bulmuştu. Aksi halde şu an cesedimi kaldırıyor olabilirlerdi.
Önümde duran tepsideki yemeklere bir göz attım ve iç geçirdim. Bir tabak yulaf lapası ve tercihe göre seçilen meyve yada sebze. Normal adaylıkta sabah ve öğlen çıkan yemekler bunlardı. Arada çıkan soğuk tostlar tek kurtarıcımız gibiydi. Bu yüzden bazen sabah bazen de öğlen yemek yemezdik. Çünkü bünyemiz bu kadar fazla lapayı kaldıramıyordu. Her şeye rağmen yulaf lapasının düşüncesi bile midemi bulandırmaya yetiyordu. Tepsiden elmayı aldım ve gerisini sanki gözümün önünden gidebilirmiş gibi hafifçe ileri ittirdim.
Mae yulaf lapasından bir kaşık aldı ve,
"Hala anlayamıyorum. Yani orada sıcak yemek çıkıyor ve sen öğle yemeğinde buraya gelip bizimle birlikte yulaf lapası yiyorsun?" dedi.
"Ben orada sıcak yemek çıkıyor diyorum sen ne diyorsun? Ortada büyük bir ayrımcılık var. Ve tabi sizi de özledim." dedim elmamdan bir ısırık alırken. Onlardan daha yarım gün ayrı kalmıştım ama bu bile onları özlememe yetmişti. Bunca zaman o kadar çok şey paylaşmıştık ki ayrı kalmak tuhaf geliyordu. Yarım gün için bile.
"Ah, tatlım. Biz ne çekiyoruz bilmiyorsun bile. Sabah yemekhanede kimsenin sesi çıkmıyordu. Olivia bile arkandan konuşmama nezaketini gösterdi. Dersler dersen, dedikodu yapabileceğin biri olmayınca çok anlamsız." dedi Mae soluksuz anlatımına devam ederken. Taylor yüzünü buruşturdu ve kınayıcı bir ses tonuyla,
"Senin için ideal bir dedikodu arkadaşı olduğumu söylemiştin." dedi. Chris'le aynı anda gülmeye başladık. Az daha boğuluyordum çünkü ısırdığım elma parçası gülmekten boğazımda kalmıştı.
"İnanmıyorum Mae, daha gideli yarım gün oldu ve sen benim yerime birini mi buldun?" dedim abartılı bir ses tonuyla.
"Bir saat boyunca hiç konuşmadan geçen bir matematik dersinden sonra mecbur kaldım, Crystal." dedi Mae ciddi bir ifadeyle.
"Kendimi kullanılmış hissediyorum." dedi Taylor bir yandan da yemeğini yerken. Bu sefer gülerken Chris ve bana Mae'de katılmıştı. Tam bu esnada içeri Olivia girdi. Çok kötü bir şey yapıyormuşuz gibi bize baktı ve geldiği gibi yemekhaneden çıktı. Kendimi bir anlığına onun yerine koydum. Daha dün akşam kavga ettiği kendini beğenmiş ve bencil arkadaşı onun olması gereken yerde, kendisi gibi normal olan arkadaşlarıyla kahkahalar atarak muhabbet ediyor. Gülümsemem yüzümde solarken kendimi burada fazlalık olarak hissetmeye başladım. Eğer buraya da ait değilsem nerede kendime bir yer bulacaktım ki ben?
Olivia'nın geldiğini fark etmemiş arkadaşlarıma kaşlarımla giriş tarafını işaret ettim ve,
"Olivia geldi." dedim. Bir hışımla kafasını o tarafa çeviren Chris'e üzgün gözlerle bakarak ekledim. "Ama hemen gitti. Üzgünüm, benim yüzümden oldu." Chris kaşığını tabağına sert bir şekilde bıraktı ve konuştu.
"Bazen Olivia'nın tam bir aptal olduğunu düşünüyorum. Sana yaptıkları çok yanlıştı ve hala aynı şekilde davranmaya devam ediyor."
"Şimdi de kesin seninle konuştuğumuz için bizimle konuşmayı kesecek." diye ekledi Mae.
"Chris, dün konuşacaktın abi? Ne dedi?" diye sordu Taylor.
"Yüzüme salyalarını akıtarak bağırmasından sonrasını soruyorsan koşarak gitti. Durduramadım. Ama kime gittiğini tahmin edebiliyorum." diyen Chris'in çenesi kasıldı. Sinirlendiğini görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANSIMA
FantasyGözlerimi yavaşça yukarı kaydırdım. Bir çift karanlık... Tek gördüğüm bir çift karanlıktı ve beni içine çekiyordu. O karanlığın içinde kalp atışlarım vardı. Dağılmış ve ufalanmış aklım vardı. Her zerremin titremesine sebep olan o his vardı. Korkuyo...