8 (Sahte Öpücük)

741 80 20
                                    

Burak

"Yusuf ve Burak'ı müdür çağırıyor." Masanın başında dikilmiş bize bakan çocuğa odaklanmışken hissettiğim rahatsızlık ile oturduğum yerde kıpırdandım. "Yusuf?" dedim kaşlarımı kaldırıp sorar gibi bakarken. Omuzlarını silkerken ayağa kalkmak ile yetindi ve boğazını temizledi. Onu takip ederken Can'ın sesiyle durduk. "Bir sorun yok değil mi?" dedi gözlerini üstümüzde gezdirirken. Ağzımı açıp cevap vereceğim sırada Yusuf beni susturmuştu.

"Yok ya ne sorunu? Bir bakalım, gelince konuşuruz." derken yavaş yavaş yürümeye başlamıştı bile. "Ne kadar kolay yalan söylüyorsun?" dedim onun gözlerine bakarken. "Can'a söylediğim yalanı düşüneceğine müdür bizi neden çağırdı onu düşün gerizekalı."

"Hani sen takmıyordun falan? Ne oldu?" dedim yürümeyi durdurup onu dikizlerken. Bir iki adım ilerledikten sonra durmuş ve bana dönmüştü. "Altı üstü 18 yaşında bir ergenim aptal! Korkuyorum tabii." derken tekrar yürümek için önüne dönmüş, bu sırada parmakları ile oynamaya devam etmişti.

İki kat çıkıp müdürün odasının önüne geldiğimizde birbirimize kısa birer bakış atıp kapıyı çalmıştık. Tahta kapı aralandığında karşımızda görmeyi beklediğimiz kesinlikle bir çift polis memuru değildi. Ellerim birbirine dolanırken gözlerimi kaçırmaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

"Gelin çocuklar gelin." Saffet Hoca bizi içeri alırken kendisi de kapıya doğru yönelmişti. "Memur beyler size bir şeyler soracak." dediğinde biz çoktan odayı ortalamıştık. "Bir ihtiyaç olursa öğretmenler odasındayım." Bize güven verici bir bakış attığında kafamı sallasam da bir türlü rahat edemiyordum. Polislerden biri müdür koltuğuna geçerken diğeri ayakta kalmıştı. "Nasılsınız beyler?" dedi ayakta olan polis ikimizi süzerken. 

"İ-yiyiz." Kekeleyerek yüzüne baktığımda gülümseyerek bahçeye bakan pencereye doğru ilerledi. "Korkmamız gereken bir şey mi var?" Yusuf seslice homurdandığında kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Aferim gerizekalı bir de itiraf etseydin." Yusuf şaşkınlığıma karşı göz devirirken polis kafasını sallayarak yanıt vermişti sadece. Gözlerimi odadaki herkesin üstünde gezdirirken Yusuf çok rahat gözüküyordu. Sanki az önce beni korkmam konusunda uyaran o değilmiş gibiydi.

"İkimiz de 18 yaşında ergenleriz abi. Her gün polisle de konuşmuyoruz haliyle." dediğinde yapmaya çalıştığı şeyi anlamıştım. Benim korkumu normal göstermeye çalışıyordu. İnatla polise durumu normal göstermeye çalışırken bense artık konuşulanları duymuyordum.

O sırada düşünebildiğim tek şey neden bu işten sıyrılmadığıydı. Yusuf'u tanıyordum. Başı beladaysa, özellikle onu tehdit eden bir şey varsa onu diskalifiye etmek için elinden ne gelse yapardı. Bu  yanındakini yaksa bile. En azından kişiliği böyleydi. Onu öldüren bendim ve her şeyi bana yıkıp bu işten sıyrılsa ona suç atmaz ve hatta kırılmazdım bile. Ama o bunu da biliyor, en azından hissediyor olmasına rağmen yapmıyordu. Gözlerimi kısıp onu izledim.

"Yani diyorsun ki, biz en son mahkeme kapanınca bir daha onunla muhattap olmadık. Burak ne diyor peki? Koçum?" Yüzler bana döndüğünde, herkesin boş boş bana bakmasından bana bir soru yöneltildiğini anlamış ve gerçekliğe dönmüştüm.

"Ha. Anlayamadım efendim?" dedim sadece meraklı gözlerle bakarak. Yusuf göz devirdiğinde omuz silktim. "Tecavüz davasından sonra Ekrem ile hiç takışdınız mı, bir şey biliyor musunuz diye sordu da." Kafamı hemen olumsuz anlamda salladığımda "Ekrem bizden zaten köşe bucak kaçardı o olaydan sonra."

"Yani sizden korkuyordu?"

"Hayır, sadece... Tedirgindi işte." diye uygun kelimeyi bulup cümleyi tamamladığımda yüzüme anlayışla bakıp kafa sallamıştı polis. Gözleriyle masada oturan abiyi süzdüğünde masadaki kağıtlara uzanıp bizim önümüze doğru koydu. "İfadelerinizi imzalayın. Bir daha ihtiyaç duyacağımızı sanmıyorum ama kaybolmayın siz yine de." dediğinde kafa sallamak ile yetinmiştim. "Çıkabilirsiniz, sağ olun gençler." Aldığımız komutla ayağa kalkarken terlediğini fark ettiğim ellerimi pantolonuma silerek uzattığı eli sıktım.

"Hadi." Yusuf elini belime koyup beni yönlendirdiğinde yüzünü izlerken kapıya doğru yürüdüm. Koyu renklere hapsolmuş boğucu odadan çıktığımızda önüme geçmiş, biraz daha hızlı yürümeye başlamıştı.

"Sağ ol." dedim seslice. Olduğu yerde dönüp bana baktığında yutkunarak ne diyeceğini bekledim. "Ne için?" dedi anlamamış gibi. Oysa ağzımdan duymak istediğine adım kadar emindim.

"Beni koruyorsun. Kıçıma tekmeyi basabilirdin." Dediğime güldüğünde ben de onunla gülümsemiştim. "Kıçına tekmeyi basma işini yalnızca sevgililerimde yaparım. Ayrıca dikilme şurada. Can bekliyor, hadi."

Yutkunarak bir süre daha beklediğimde arkasından ona ilerledim. Yan yana geldiğimizde kantine girmeden kolundan tuttum. "Can'dan ayrıl." dedim hızla. Eğer o an bunu yapmasaydım bir daha hiç yapamazdım. Çünkü o an, bana yaptığı iyilik karşısında -ki bu Yusuf gibi birisi için bir iyilikten fazlasıydı.-  onun bu kötülük içerisinde bulunmasına izin veremezdim.

"Ne?" dedi şaşırırmış gibi. "Ayrıl ondan." dedim kendimi taklit ederek. "Neden?" Sorusuna mantıklı bir cevap ararken kafasını sallayıp kolumdan kurtuldu. "Sormam bile hata, söylememişsin gibi yapacağım." Kantine doğru yürüdüğünde Can'ın bizi fark ettiğini gördüm. Kaşları çatık bir biçimde bizi izlerken tedirgin görünüyordu.

Ve o an, yapmamam gereken bir şeyi yapmak için yanıp tutuştum.

"Siktir! Yap gitsin amınakoyayım! Onun için." Henüz kantini yarılamış Yusuf'un arkasından yürümeye başlarken gözümle kantinde bir öğretmen olup olmadığını süzdüm. Olmadığını gördüğümde daha da hızlandım ve önümdeki çocuğun koluna elimi uzatırken bir saniye bile tereddüt etmeyerek onu durdururken kendime çevirdim.

"Ne oluyor? Bırak kolumu piç!" Yusuf sadece benim duyabileceğim kadar sesini yükseltirken yutkunarak ona ikinci bir söz hakkı vermezken yüzüne uzandım. Ellerim yanaklarını kavrarken dudaklarımı dolgun dudaklarına çoktan bastırmıştım. Sadece bir et parçasının bana verdiği zevkin o an için altında kalmamak için çırpınıyordum ancak bunun bana ne tür günah bahçelerinin kapısını açtığından haberdar bile değildim. Alt dudağını kavrarken dişini dudağıma bastırması ile geri çekilirken yüzünün de ellerimin arasından kaydığını fark ettim.

"Siz, ne yapıyorsunuz?"

Can'ın kulaklarıma dolan kükremesi ile birlikte benden uzaklaşmasıyla o an için istediğim tek şey bu saçma -ani- planımın işe yarayıp, Can'ın onunla kavga etmesi ve terk etmesiydi.

Maktul • boy×boyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin