Burak
"Ne yaptığını sanıyorsun?" Yapıştığım dudaklardan ayrıldığımda zihnimde oluşan boşluk hissi yavaş yavaş kaybolurken kulağıma dolan hafif fısıltılar ve Yusuf'tan geldiğini anladığım kükreme ile gözlerimi açmıştım.
"B-ben." diyebilmiştim sadece. Can'ın ayakta olduğunu, Yusuf'tan gözlerimi kaçırmaya çalışırken fark etmiştim. Kantindeki herkes bize bakarken bu fikrin ne denli saçma olduğunu henüz idrak ediyordum. Hangi kafayla bunu yaptığımı henüz bilmiyordum. Her ne kadar duyularımı kapatmış olsam da merakla beni süzen gözlerden anladığım kadarıyla herkes bir cevap bekliyordu benden.
"Sana soruyorum Burak, ne yaptığını sanıyorsun!?" Yusuf bana kızgınlıkla bağırıp, üstüme doğru ilerlerken onu tutan Can olmuştu. Belki de böyle bir şeye kalkışırken tek beklentim daha farklı sonuçlanmasıydı. "Dağılın, hadi abicim bakma öyle!" Can bağırdığında herkes yavaş yavaş dağılırken bense hâlâ olduğum yerde mahçupça dikiliyordum.
Herkes yargılayan bakışlar ile bir bir yanımdan geçerken Yusuf'un Can'dan özür dilediğini duyuyordum. "Sen değil, o senden özür dilemeli aptal. Gün gelecek bana teşekkür edeceksin, unutma." İç sesim bencillik ile kendi kendine konuşurken diğer taraftan utancımdan ölmek üzereydim. Yusuf yanımdan ilerleyip geçerken Can birkaç saniye beni izlemiş ve yanıma gelmişti. Kulağıma eğilip, öylece bekledi biraz.
"Bunu neden yaptığını bilmiyorum sikik. Ama ağzını burnunu kırmıyorsam, maziye say. Bir daha yaklaşma bize." İçinde bulunduğumuz duruma nazaran sakince söylendiğinde kaşlarımı çatıp dinledim onu. Hadi ama, hiç mi kıskanmadın onu?
Ağzımı açıp cevap vereceğim sırada omzuma çarparak yanımdan geçtiğinde gerisin geriye kapattım ağzımı. Bildiğim en iyi şey bir iyilik yapmak isterken bizi uçsuz bucaksız bir bilinmeyene doğru sürüklediğimdi. Artık Yusuf'ta yanımda olmayacaktı. Etrafta kimse kalmadığında dersi umursamadan büyük kantinin diğer ucuna doğru yürüdüm. Sessizce bir sandalyeyi çekip, bahçeyi gören camın önüne otururken düşüncelerime engel olamıyordum.
Bir süre sonra cebimde titreyen telefon ile kendime gelmiştim. Etrafa bakındım. Önemli kimsenin olmadığını gördüğümde cebime uzanıp çıkardım. Ekrandaki "Özel Numara" yazısı ile kaşlarımı çatarken aramayı cevapladım. Klişeler hep üst üste gelmek zorundadır zaten.
"Alo?" dedim beklenti ile.
"Üzüldüm senin adına Burak." dedi karşıdan gelen boğuk ses. Bu ses o kadar boğuktu ki ağzına bir bez tuttuğundan neredeyse emindim.
"Kimsin sen?" dedim bıkkınlık ile.
"Ahahaha nasıl tanımazsın beni Burak. Alınıyorum ama." dediğinde hafızamı yokladım. Ancak aklıma kimse gelmiyordu.
"Şöyle diyelim. Katil olduğunu biliyorum. Hem de Yusuf ile beraber." O notları yazan kişi.. Tabi ya!
"Bunun hep notlarla, gizemli bir biçimde gideceğini düşünmüştüm. Bilirsin, Amerikan tarzı." dediğimde güldü. "Hayır, hayır burada sizden gizlenmiyorum. Size acı çektirmek için saklanıyorum." dedi hızla ve sesindeki sabırsızlık ile.
"Kimsin sen?" dedim rehavetle. Elbette söylemeyecekti.
"Bir dost dersem çok iyimser olurum." dedi basitçe. Benimle dalga mı geçiyordu?
"Git zırvalıklarını başkasına anlat kardeşim. Hadi." dediğimde alabildiğim cevap uzun bir kahkaha olmuştu. Onun bu dalga geçmelerine daha fazla katlanmamam gerektiğini kendime hatırlatıp, kapatmamın daha mantıklı olduğunu düşünsem de ne diyeceğini de bir o kadar merak ediyordum.
"O zırvalıklar..." dedi gülüşlerinin arasında nefes nefese. Sesindeki o acımasız tınıdan anladığım kadarıyla bu yaptıklarından cidden haz duyuyordu.
"Maalesef sandığın kadar zırvalık değiller." O konuşurken arka plandan gelen iki Whatsapp bildirimi ile irkilsem bile o an umursamadım. Sesini iyice dinlemeye çalışıyor, belki tanırım diye dikkat kesiliyordum.
"Senden korkmuyorum." dedim gereksiz cesaret ile. "Yanında Yusuf olmadan sen bir hiçsin. Ah! Ya da değil misin? Sonuçta adam öldürebiliyorsun." Söyledikleriyle kaşlarımı çatarken görmeyeceğini bile bile göz devirdim.
"Sikeyim buna bir son ver." dediğimde bu kez tereddüt etmedim. Telefonu kulağımdan indirirken hala söyleniyordum. Sonra telefonumdan yükselen üçüncü bir Whatsapp bildirim sesi ile uygulamaya yöneldim.
Gördüğüm şey maalesef ağır bir yenilgiden fazlası değildi. Ellerim titrerken yalnızca ekranı izliyordum. Vücudum kasılmaya başlarken Yusuf'a ne kadar ihtiyacım olduğunu bir kez daha anlamıştım.
Kanlı ellerimle başında ağladığım bir ceset ve yukarıdan bizi izleyen Yusuf ile aynı karedeydik. Fotoğraflar açık ve netti. O gece orada olanların bir sır olarak kalmadığı apaçık ortadaydı. Artık büyük sırrımızın üçüncü bir kişi tarafından da bilindiği kesindi.
****
nE? Özgür bölüm mü atmış???
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maktul • boy×boy
Teen FictionBekliyordum. Çünkü her katil olay mahalline geri dönerdi, dönmeliydi.