Şarkıyı dinleyerek okuyunuz...
İyi Okumalar...
İzmir'in sıcak yaz günleri ona ayrı bir güzellik katıyordu. Dışarıdaki cıvıl cıvıl hareketliliğe balkonundan bakan Sultan Hanım ev telefonunun çalmasıyla sürgülü kapıyı yavaşça ittirerek içeri girdi ve telefonu kulağına götürdü. Telefondaki ses nefes nefese kalmış ve acı çekercesine konuşuyordu.
"Aa-ab-bi Mardin'e gel" ne diyordu bu adam? Kimdi? Sultan Hanım endişeyle:
"Sen kimsin?" dedi. Karşıdaki adam kesik kesik nefes alarak:
"Y-yenge ben Sıraç" dedi. Sultan Hanım ağzından kaçan çığlığa engel olamadı. Elini kalbine götürerek:
"Sıraç yalvarırım bana o gün bahsettiğin şeyi yaptığını söyleme!" dedi. Sıraç ağlayarak derin nefes aldı.
"Yenge... Özür dilerim ama onu böyle delicesine seviyorken elim kolum bağlı oturamazdım!"
Sultan Hanım iç çeke çeke ağlıyordu. Bir süre ağıtlar eşliğinde telefonda konuştuktan sonra onun sesini işiten Suat Bey koşarak yanına ilerledi.
"Neyin var Sultan? Neler oluyor?" Sultan Hanım telefonu kapattı ve telefonun yanında bulunan koltuğa çökerek cevapladı.
"Sıraç...
Kız kaçırmış! Ona yapma dediğimiz halde yapmış ve yakalamışlar! Kızlarımın hayatı tehlikede! Berdel istiyorlarmış! Ya berdel olur ya da Sıraç'ın canını alırız dediler! Ona binlerce defa söyledim! Gittik istedik vermediler kızı! Ama yok! Yeğenlerinin hayatını tehlikeye attı! Sorumsuz! Ne yapacağız Suat? Ne yapacağız? Allah kahretsin!" Suat Bey sinirle yumruk yaptığı elini bacağına vurdu."Ben ona defalarca söyledim! Ne yani şimdi kardeşimin gününü gün etmesi için kızlarımızdan mı vazgeçelim?" Sultan Hanım elini bacağına dayayarak bir ileri bir geri sallanıyordu.
"Ölsün mü?" Suat Bey duvara alnını yasladı.
"Peki ne yapacağız? Göz göre göre bu devirde berdel mi yapacağız? Kızlarımızın canını mı yakacağız?" Sultan Hanım başını eğerek onayladı.
"Evet Suat! Kardeşin ölsün mü? Ne yapabiliriz? Ölene dek kaçacak mıyız? Kaçıp Sıraç'ı ölüme mi terk etmeliyiz?" Suat Bey baş ve işaret parmağıyla gözlerini ovuşturdu.
"Peki hangisini feda edeceğiz Sultan?! Hangisini?!" Sultan Hanım yüreği yana yana ağzından zehir zemberek sözlerin çıkmasına izin verdi.
"Tabiki Ece!" Suat Bey ani hareketle başını çevirdi.
"Ne çabuk karar verebildin öyle Sultan! Ne kadar basitçe söyleyiverdin! Ne yani başımıza bir olay geldiğinde yüreğin acımadan direkt evlatlık diye Ece'yi mi öne süreceksin?" bunları söylerken boğazındaki damarlar şişmiş, suratı kıpkırmızı olmuştu. Sultan Hanım oturduğu koltuktan dışarıyı seyrederek döktü gözyaşını.
"Suat! O Cemre'den daha büyük! Cemre, daha çok küçük! Onu mu evlendirelim? Ne dememi bekliyorsun? Başka bir önerin var mı?" Suat Bey hüzünle baktı karısına. Tam ağzını açıp isyan edecekken iki kızı da gezmeye gittikleri yerden dönmüşlerdi. Salona giren iki kardeş gülerek ilerlerken anne ve babalarının suratını görünce yavaş yavaş yüzlerindeki gülümseme soldu. Ece'nin kalbini bir anda kasvet kaplamıştı. Anne ve babasına daha da yaklaşarak:
"Anne, baba iyi misiniz?" dedi. Suat Bey ağladığını görmemesi adına suratını başka bir yöne çevirdi. Sultan Hanım güçlü durmaya çalışarak gözyaşlarını sildi. Ayaklanarak Ece'nin karşısında durdu ve omuzlarından sıkıca tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUMA
Teen FictionBir kadın düşünün... Yıllarca çocuğu olmamış ama günün birinde evlatlık almış... Evlatlık aldıktan iki sene sonra kendi kanından canından bir can daha gelmiş dünyaya... Kocasının kardeşi kız kaçırdıysa ve onların evinden bir kız kuma gidecekse bu k...