Deniz

9 1 0
                                    

Kamp alanına geri döndüğümüzde hepimiz mutlu ve keyifliydik. Özellikle Umut mutluluktan uçuyordu. "Eveeett bu gece uçmaya hazır mısınız?!" diye sordu Umut

Rabia'yla birbirimize baktık. Evet yine içip sıçıp eğlenecektik ve bu gece tüm hepsi anlam kazanacaktı çünkü birimiz de olsa gerçekten mutluydu.

Umut ve Rüzgar arabanın bagajındaki vodka ve bira şişelerini çıkardı. Vaktin nasıl geçtiğini anlayamamıştık saat akşam 9du ve içmeye başladık.

Tom Odell-Hold Me çalıyordu ve ormanda, vodka içerek ağaçların arasında dans ediyorduk. Rüzgar'la karşılıklı dans ederken birden ayağım takıldı ve resmen kollarına düştüm. Güldü ve bedenini bedenime yaslayıp yavaş yavaş dans etmeye başladı. Ona eşlik ettim. Hepimiz sarhoş olmuştuk ne ben ne Rüzgar, ne de Rabia ve Umut ne olup bittiğinin farkında değildi. Öylece sarmaş dolaş kalmıştık Rüzgar'la. Başını başıma dayadı. "Çok güzelsin.." dedi.

Evet, buna şaşırmayacak kadar sarhoş olmamıştım henüz. Bir erkekten ilk duyuşumdu bunu ve o erkek Rüzgar isminde daha bir gündür tanıdığım ve şu an kollarında olduğum adamdı. Hayat ne kadar tuhaftı ama.

Biz dans ederken, müziğin bittiğini, Rabia ve Umut'un bizim çadırımızda uyuyakaldığını fark etmemiştik. Kendimize az da olsa geldiğimiz zaman Rüzgar bana döndü ve "Sanırım evsiz kaldın" diyip güldü. Sonra elini uzattı. Ondan korkmuyordum,çekinmiyordum. Arkasından gittim. Onun uyuduğu yerde oturduk ve aklıma dövmesi geldi. "Dövmeni merak ediyorum aslında."

Hiçbir şey demeden arkasını döndü ve "Tshirtün arkasını kaldır" dedi. Kaldırdım.  Teni pürüzsüzdü ve bu deniz dövmesiydi. Denizdi. Dalgalı bir deniz dövmesi. Dokundum. Ellerimi dövmenin üzerinde gezdirdim. "Bu dövmede unutulmayan acılar var Rüzgar.."

"Gözlerime bak. Gözlerindeki ışığı görüyorum. " Arkasını döndü ve gözlerime baktı. Gözlerine baktım. Ikimiz de oturuyorduk. Başını eğdi ve dudaklarını dudaklarımla aynı hizaya getirdi. Yavaşça dokundurdu. Ve sonra tekrar. Ve tekrar. Ben ne olduğunu anlayamadan kucağına aldı ve dudaklarını ayırıp, yüzüme baktı. Sadece baktı. Konuşmadı. Ağzını açıp bu duruma uyum sağlayacak bir söz bulamadı. Ben onun en büyük acısına dokunmuştum.

Başımı omzuna yerleştirdim ve oturur vaziyette gözlerimi kapattım. O da sırtını duvara dayanmıştı, üzerinde oturuyordum hala. O kadar anlamsızdı ki bu olanlar. Ama yine de mesafe koymak istemedim. Daha yakında hissetmeliydim onu. Gözlerimi kapattım.

Onu bulmuştum, bu benim ilk huzurlu uykum olacaktı.

Rabia ve Umut'un gülüş sesleriyle uyanıp başımı kaldırdım. Keşke hiç kaldırmasaydım çünkü.. resmen Rüzgarın kucağında uyumuştum!!! Ve elleri belimdeydi. Ne yapacağımı bilemeden öylece kaldım. Uyku sersemi Rüzgarın kucağından kalkamadım bile tam kalkarken tekrar üstüne düştüm. Uyandı ve beni görünce dudakları kıvrıldı. "Bekle" dedi ve elimden tutup ayağa kaldırdı. "Sağol" dedim yüzüne bakmadan. Hala gülüyorlardı. Dangalaklar.

Yola çıkmak için hazırlandık. Rabia ve Umut Rüzgar'ı yalnız yolcuğa mahkum etmemem gerektiğini söyleyince mecburen Rüzgarın arabasına bindim. 

Ön koltuğa oturdum ve bacak bacak üstüne attım. Araba tarçın kokuyordu. Tıpkı Rüzgar gibi. Kokudan etkilendiğimi anlamış olmalı ki, "Tarçın kokusunu seversin demek." 

"Yaa çok severim".

"Ben de nar kokusunu severim. Ve tuhaf olan şu ki sevmeye dün geceden sonra başladım. İnanır mısın dün gece nar kokan çok güzel bir kız kucağımda uyudu." gülümsedi.

"Yok artık." dedim ve gözlerimi devirdim. Dedikleri çok hoşuma gitmişti aslında. Ama belli edemezdim. Belli edersem kaybetmek kaçınılmazdı. 

Eve vardığımızda Rabia ve Umut hala gelmemişti, arabada beklememi istedi Rüzgar. Ve bir kahve sözü aldı bu sırada. Rabia ve Umut gelince arabadan indim, Rabia bana doğru geldi ve "Rüzgarı çağır bizde oturcaz biraz" dedi.

Hep birlikte oturma odamızda oturuyor ve sohbet ediyorduk. Rabia Umut'a yeni nevresim takımlarını göstermek için odasına götürdü. Yarım saat gelmediler ve tabii ki de biliyorduk rahatsız etmememiz gerektiğini. "Odanı göstermeyecek misin?" dediği zaman başımı salladım ne zararı olabilirdi ki? 

Yatak örtüm siyahtı ve perdeler kırmızı, resmen 'seksi' bir odam vardı ve o da dile getirdi bunu. "Hmm odanı beğendim. Ama tek başına yeterince hakkını verdiğini düşünmüyorum" dedi ve sırıttı. "Gerçekten mi?" çalışma masama yaslandım ve yüzünü incelemeye başladım. Gerçekten çok yakışıklı bir adamdı. Leventi hatırlatıyordu. Bu iyi değildi. Yüzümün düştüğünü fark etti ve yanıma geldi. Kollarımı indirdim. İyice yaklaştı aramızda sadece 1 cm ya vardı ya yoktu. Kalp atışlarım hızlandı. "Seni heyecanlandırıyorum" biraz daha yaklaştı. Artık dip dibeydik. 

Kulağına doğru fısıldadım: "Odanın hakkını veremediğim konusunda haklısın". Deniyordum onu ve tuzağa düşüyordu. Benden daha çok heyecanlandı, heyecanlanıyordu...

Ta ki telefonu çalana dek. Telefonu açıp oturma odasına doğru gitti. Nedense sinirlendim. Yerimden ayrılmadan bekledim. Geldi ve çıkması gerektiğini söyledi. Gözleri donuklaşmıştı. "Tabii. Hoşçakal" dedim ve uğurladım onu. Çok sinirliydim. Önemli bir anın ortasında çekip gitmişti. Veya o an sadece bana göre önemliydi. Veya "an" diye bir şey yoktu, benim kadar hissetmiyordu. Bu belirsizlik beni öldürebilirdi. Öldürecekti de. Bu beklediğim adamdı, bunun farkındaydım ama doğru adam mıydı? Orası belirsiz. 

Rabia: "Hilal bu çocuğu kaçırırsan seni mahvederim."

"Of hayır, bu o beklediğim adam. Eminim. Kaybedemem." Emindim, o gece emin olmuştum. 

Emindim ama ona ihtiyacım olduğu için değil, gözlerindeki umudu gördüğüm için. Kimsenin göremediği o umudu gördüğüm için.

One Step Closer (Yakın)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin