Kara şeytan

199 9 0
                                    


"Ne oluyor Carter? Söyle artık lütfen!"

Genç kızın karşısındaki adam bir müddet daha tereddüt ettikten sonra titrek bir nefes verdi.

"Gabriel'in bindiği yük gemisi maalesef korsanların saldırısına uğramış Elizabeth." dedi.

Elizabeth'in dudakları şaşkınlıkla aralandı.

"Ne?" Bir an konuşma ve düşünme yetisini kaybetmiş gibi hissetti. Sadece boşluk. Olamaz diye düşündü. Abisi onu bırakmazdı! Anne babasını kaybettikten sonra onu da kaybedemezdi!

"Gabriel?" diye sordu sonra farkına varmadan neredeyse fısıltıyla.
Carter'ın bakışları ciddileşti.

"Gabriel'in bindiği gemi limana varması gereken tarihten çok daha geç ulaşmış Elizabeth. Tüm mallar korsanlar tarafından talan edilmiş. Mürettabatın ve çalışanlara dokunmamışlar ama maalesef Gabriel gemiden hiç inmemiş."

Elizabeth biran ne diyebileceğini bilemez bir halde gözlerini boşluğa dikti. Sonra aniden ayağa kalktı. Carter onun her an patlamaya hazır ruh halini farketti ve hızla açıklamaya devam etti.

"Esir alınmış olabileceğini düşünüyorum Elizabeth." dedi.

Genç kız olduğu yerde bir an durup genç adama baktı.

"Ya esir alınmadıysa ya..." Genç kızın sözlerini bitirmeye fırsatı olmadı.

"Hayır, Elizabeth lütfen hemen kötüyü düşünme. Üstelik bu düşüncemin haklı nedenleri var."

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Elizabeth kuşkuyla.

"Gabriel'in gemilerinin yaptığı sevkiyatlar son zamanlarda sabote ediliyordu. Gemileri ya yerine ulaşmadan başlarına bir iş geliyor ya da gittikleri yerde mallar eksik çıkıyor ya da içlerine kalitesiz malzeme karıştırılıyormuş. Bu yüzden bu işi kendisi takip etmek için Amerika'ya yapılan sevkiyatın başında gitmek istedi."

Elizabeth şaşkınlık ve acı dolu bir nefes verdi.

"Bütün bunlardan bana hiç bahsetmedi. Hiç anlamıyorum! Abim benimle herşeyi paylaşırdı. Üstelik kendini bile bile nasıl böyle tehlikeli bir duruma sokar?"

"İçerideki adamı bulduğunu söylüyordu Elizabeth. Ama ben onun sadece bir piyon olabileceği konusunda uyarmıştım. Beni dinlemek istemedi ve sevkiyatta hiçbir sorun çıkmayacağını söyleyerek yola çıkmaya karar verdi."

Elizabeth Carter'ın birşeyler sakladığını sezinliyordu. Sanki genç adam onunla paylaşıp paylaşmamakta tereddüt ediyor gibiydi.

"Sen birinden şüpheleniyorsun değil mi? Bu işin ardında kim olduğunu düşünüyorsun söyle lütfen! O benim tek ailemdi bilmek benim de hakkım!"

"İhracat işinde neredeyse tek el olmuş bir adam var. Onun yanında Gabriel sadece pazarın küçük bir kısmına sahip. Ancak insanlar o adamın gözünü hırs bürüdüğünü söylüyor ve herkes onun korsanlarla işbirliği içinde olduğunu söylüyor. Bu adamın ne kadar tehlikeli olduğunu anlaman için bunu söylüyorum Elizabeth."

Elizabeth kanının donduğunu hisseti.

"Kim bu adam?" dedi içinde kopan fırtınaya rağmen sesini sakin tutarak.

"Black, Simon Black."

****

Simon Black, parmaklarını tek tek masanın üzerine ritmik bir şekilde vurarken kapının açılmasıyla kendine geldi. Karanlık odayı aydınlatan masanın üzerindeki tek mum görkemli silüetine derin bir ifade katıyordu. Onunla karşılaşanların ilk izlenimi hem ondan çekinmek hem de onun yanında, onun bir parçası olabilmek olurdu işte tam bu yüzden. Ancak Simon'ı gerçekten tanıma şerefine çok az insan sahipti. Londra'nın neredeyse tüm zengin ve arikrosrat kesimi 'Black' ismini bilirdi ama kimse Black'in neye benzediğini bilmezdi, onunla yüz yüze görüşme şerefine erişememişti. Herkes onu dışarıda farklı bir isimle tanıyordu. Sahte bir kimliğin gizlediği sahte bir hayatı yaşıyordu Simon. Eğer o soylu şaklabanlar onun gerçekte kim olduğunu öğrenselerdi, topuklarını kıçlarına vurarak kendilerine kaçaçak bir yer ararlardı, bundan emindi.

Simon, kapıdan içeri giren ince yapılı kemikli yüz hatlarına sahip genç adama çevirdi yoğun bakışlarını.

"İşe yarar bir haber getirdiğini söyle Cedric."

Cedric'in ince dudakları kendine duyduğu gururla kıvrıldı.

"Onu buldum Simon."

Ardından kendisine oldukça büyük gelen pardösünün cebinden çıkardığı bir kağıdı soluk ince parmaklarıyla masaya bıraktı.

Simon kağıdı hızla eline alıp okuduğunda rahatlayarak gözlerini kapattı. Yüzünde anlamlı bir gülümseme belirdi.

"Şanslı piç kurusu..." diye mırıldandı gülümsemesi genişlerken.

Sonra aniden Cedric'e döndü.

"Kız kardeşinin güvenliğinden emin olmalıyız Cedric. Kızı sürekli takip ettiriyorsun değil mi?"

"Merak etme Simon. Jeff kızın peşinden hiç ayrılmıyor."

Simon  temiz bir papirus kağıdını önüne çektiğinde konuşmaya devam etti.

"Kızın kasabada kaldığından emin olun. Orada kaldığı sürece güvenliğini sağlamak kolay olacaktır. Bize sorun çıkartacağını zannetmiyorum ama yine de herhangi bir şey olursa bana mutlaka haber ulaştır Cedric. Tehlike halinde onu buraya getirmemiz gerekebilir. Ayrıca bu gece adamlardan iki kişi daha kasabaya doğru yola çıksın."

Cedric çökük gözleri irileşerek şaşkınlıkla baktı karşısındaki heybetli adama. Simon ise ciddi bir tavırla önündeki kağıdın üzerine bir şeyler yazmaya başlamıştı.

"Simon kızı buraya getirmeyi düşünüyor olamazsın!"

Simon bu sözlerle bir kez daha Cedric'e çevirdi bakışlarını. Üzerinde herşeyden emin, gayet kontrollü bir ifade vardı. Yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi.

"Aynen öyle düşünüyorum."

Cedric onun bu kararlı halini bilecek kadar tanıyordu Simon'ı. Üstelik Simon hareket geçmeden önce mutlaka her adımını en ince detayıyla planlardı. Belli ki aklında yine bir sürü tilki dolanıyordu.

"Sen öyle diyorsan patron..." dedi başını abartılı bir alaycılıkla eğerek. Simon'ın dudakları da alaycı bir ifadeyle kıvrıldı hafifçe.

Cedric bir kez daha konuşmaya başladı.

"Bilmen gereken birşey daha var Simon." dedi.

Odadaki loş ışığın yarattığı gölgeler her iki adamı da kuşatırken Simon'ın bakışlarına daha da karanlık bir ifade katıyordu.

"Ben de kötü haberi ne zaman vereceksin diyordum, Cedric."

Cedric çarpık dişlerini göstererek gülümsedi.

"Kötü bir haber olup olmadığından emin değilim ama bilmen gerekir diye düşünüyorum."

Simon hafifçe başını salladığında elindeki mektubu yazmayı bitirmiş ve üzerini titrek mumda erittiği mühürü işliyordu.

"Crossfield işinin ardında senin parmağın olduğu konuşuluyor her yerde. Simon Black'in tehlikeli, gözünü kan ve para bürümüş kara bir şeytan olduğunu söylüyorlar."

Simon'ın dudakları duyduklarıyla tam da bir şeytana yakışır şekilde kuvrıldı.

"Sanırım Sör Alex için yolculuktan dönme vakti ha Cedric?"

Cedric cevap veremeden Simon masasından kalkmıştı bile.

Cedric telaşla atıldı.

"Simon iyi bir fikir değil. Lord Gabriel senin gerçek kimliğini..."

"Gabriel sorun olmayacak" diyerek lafını kesti Simon. Sonra elindeki mühürlü mektubu uzattı.

"Bunun ulaştığından emin ol."

Sonra kararlı adımlarını kapıya doğru yönlendirirken çıkmadan önce bir anlığına duraksadı.

"Tehlikeli kara bir şeytan... "Bakışları Cedric'in uzun ince bedeniyle buluştu.

"İşte bu konuda haklı olabilirler."

Siyahın TutkusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin