1.9

299 21 6
                                    

NAUGES - Distant

Karanlık bir odada, yüreğinizdeki buruşmuş sevgi için, çöp olmuş hayalleriniz için, şarkıyı açın ve okuyun.




   "Bu gece de bizde kalsaydın ya salak herif, biricik 'Çilekli pastan' kızmasın sana bu kadar alkollüyken? Camış gibi de içtin anasını satayım." dedi çakır keyif bir şekilde barın olduğu sokakta herkesin ona bakmasını sağlayacak yükseklikte bir sesle Burak.

  Alkolün verdiği uyuşukluk hissiyle kıkırdadım. "Yok lan, haberi var zaten bu gece. Kızmaz benim çilekli pastam. " dedim m'leri bastırarak. "İyi sen bilirsin, siktir git puşt herif. Hadi eyvallah." dedi ve sırtını kolundaki sarışın kızla bana dönerek uzaklaşmaya başladı.

    Ellerimi cebime sokuşturdum ve kapkaranlık sokağın karanlık köşelerinden yavaşça motorumun olduğu yere doğru adımladım. Adımladım ve adımladım. Bir sokak nasıl bu kadar yüründükçe kısalacağına uzayabilirdi ki?  Hayat ne garip bir meretti... Tanımadığın bilmediğin bir insana bağlanmam da bu meret hayatın bana oynadığı garip bir şah mat hamlesi gibiydi.

    Bir penguen gibi paytak adımlarla, rüzgârda savrulan kurumuş bir yaprak gibi savrula savrula yürüdüm. Bilir misiniz siz, boşluğun o garip hissini? Boşluğun nasıl bir hissi olabilir ki.. Ölmeden de bir şekilde o yedi saniye gibi hayatınızın film şeridi edasıyla gözlerinizin önünden aktığı zamanların ismi aslında boşluk. Yitip gidenlerin arkasından bir elveda bile diyemeyişine bir 'anı' parçalarsınız bu anlarda. Aynı bir kalp parçaladığınız gibi..

   Motorumun yanına vardım ve, üstüne atlayıp kontağı çevirdim. Boşluk. Önümde gördüğüm tek şey boşluk. Simsiyah.  Kaskı kafama geçirdim ve, zamana aktım. Bir saniye gibiydim, dakika gibi, saat gibi...

    Ne zaman nerede olacağı bilinmeyen birisiydim ben. Kimse bilmezdi. Belki bir deniz kenarındaydım, bazen bir barın sahnesinde, bazen de bir huzur evi bahçesinde.. Sorun şuydu ki, kendim bile bilmiyordum ben, neredeydim? Nereye varıyordum? Yolum nereye uzuyordu? Nereye yöneliyor, ne oluyordum? Hangi zamandım, hangi gündüm?

   Şafağın sökmek üzere olduğunu altında bulunduğum, evimizin köşesindeki sokak lambasının kapanmasıyla anlamıştım. Ne ara gelmiştim de, oturuvermiştim bu soğuk betona? Cebimdeki çakmağı çıkarıp aynı anda kot ceketimin iç cebinden de sigara kutusunu çıkardım. Sokakta duyulan tek ses çakmağın çakma sesiydi. 

Sessizlik... Duyabilir miydik sessizliği biz kendimiz dışındaki her şeye sağırken? 

   "Şarkı... Adını söylemeye dilim varmıyor affet beni bu gece. Bir ayyaşım ben hayalinle konuşan. Ya da yokluğunla, bilemedim şimdi tam olarak. Ben çakırkeyifken pek konuşmayı beceremem.  Duyuyorsan eğer beni ne olur sus ve çok iyi dinle. Tek bir kez, tek bir kez sen dinle beni. Sana hiçbir zaman söylemedim, hayat benim de elimden tutmadı. Tek sen değildin yaralı olan mesela. Hoş, sen de tutmadın elimden ama olsundu. İlk mesajlarını hatırlıyorum da, beni seninle konuşmaya iten asıl şeydi hiç sormadın bana. Bencildin biraz. Gerçi ben de bencilim biraz. Yokluğunla konuşacak kadar da aptalım yani. Aldırma ayyaşın tekine..." dedim uyuşukça elimdeki sigarayı arada dudaklarıma götürerek sağımdaki boşluğa bakarken sindire sindire. Öylesine mırıldanmaydı bunlar. Boş sözler. Boş cümleler. Anlamsızdı. Sadece dudaklarımın arasındaki birikmiş zehir kendi kendini kusuyordu işte.

   "...Bir genç kızın kırık tırnağının ucuydum sanırım ben. Hayat da törpüsüydü bu genç kızın. Törpüyü sürttüre sürttüre hem beni toz etti, hem de kendi tırnağının etini kanattı. Bu ayyaşın da bir derdi var da, sormadı kimse. Kelimelerle nasıl bu kadar arası iyi diye, sormadı kimse. Yakışıklı maşallahı var, güzel de gülüyor, gerçekten gülüyor mu diye sormadı kimse." sigarayı iyice soludum. O kadar yavaş yapıyor ve konuşuyordum ki, sanki sindirmek istiyordum.

"...Bir konserdeydim. O kadar kalabalıktı ki o gece, herkes de kafayı bulmuştu. Bizimkilerle sahneyi baya bir coşturmuştu. Biralar rakılar üçer beşer yuvarlanıyordu, arada biz de yuvarlıyorduk tabii. Sonra o gece, çok ama çok tuhaf bir şey oldu. Birisi. Birisini gördüm. Tuhaftı, kısacık saçları, çekik gözlerini hafifçe kapatan kahkülü, hafifçe kızarık yanakları, okyanusu kıskandıracak derece güzel olan mavi gözleri... Güzel değildi kimi erkeğe göre, zaten bana güzel olması daha önemliydi bence. Aslına bakarsan güzel olması da pek önemli değildi. O gözlerde bir şey vardı işte. Eğer şair olacaksam, sadece o gözlere şiir yazmak isterdim ben."

  Gözlerimi hafifçe gökyüzüne kaldırdım. "Bir an, kendimi bilinmeyen bir şiirin içinde hissettim. Hani olur ya, bir şiir okursun 'şair saçmalamış burada' dersin, anlamazsın. Sonradan defalarca tekrarlayarak cümlelerdeki asıl anlamı anlarsın, ya da yaşayarak anlarsın asıl anlatılanı. Dersin ki, 'saçmalamamış, âşık olmuş bu şair'. İşte o şiirin içindeki defalarca okumak istediğim ve anlayamadığım cümleydi o. Bu yüzden kelimlerle aram çok iyidir benim. Çünkü onu nasıl anlatabilirdim, nasıl her şeyiyle, tam olarak, tarif edebilirdim, hangi kelime onu daha iyi anlatırdı, hangisi eksik kalırdı, bilmiyordum sürekli ve sürekli onu anlatacak gerçek kelimeyi arıyordum.  Adı gibi farklıydı, Çare.  Bunu neden anlattığımı ben de bilmiyorum, ama, dinle işte.." Biten sigaramı yaslandığım duvarın köşesine bastırdım konuşmaya devam ederken.

"...Neyse işte. Sonunda onu anlatan kelimeyi buldum. Çare'ydi o işte. Her derdime deva. Böyle, değişik mistik şeylerden çok hoşlanırdı. Burçlar, yorumları, tarot kartları... Astronomiye ilgi duyardı, ve zaten Astronomi okumak için İzmir'e gitmişti. Köprücük kemiğinin üstünde tuhaf bir dövmesi de vardı, bir hançer şeklindeydi ama onu aynı zamanda onu hayatta tutan kök salmış bir ağaç şeklinde gibiydi de. Kökleri omzunun üstünden sırtına kadar uzuyordu. Haftada bir kez gidip dövmeye birkaç şey ekletiyordu. Mesela biz birlikte olmaya başlarken o kökler göğsüne bile uzanmıyordu. Sadece sırtındaydı ama ben ne zaman ona içimdeki kelimeleri anlatırcasına bakmaya başladıysam, işte o zaman o kökler kalbine doğru uzanmaya başladı. Tüm bildiğim kelimeleri bana o öğretti. Böyle uzun uzun, sadece konuşmadan baksan ona, sıkılmazdın." Soğuk betonun üzerinde iyice kendimi sıktım. Üşüyordum.

"...Uzandı da uzandı. Bir sene kadar. Umudumu onun o ağacı yeşertmesini istediğimde kullanmıştım ben bir tek, şimdi de senin için umudumu yeşertiyorum. Onu sen de öldürme olur mu?"

   Sıkıntılı bir nefes verdim. "Şimdi diyorsun ki, bu boş ne anlatıyor ve neden yarıda kesip nereye bağladı. Haklısın, tamam devam ediyorum. Kökler tam kalbine geldi, ve o gün. O gün, sarılmaya kıyamadığım bedenine değil de toprağına sarıldım. Meğerse, hayat ağacım dediğim, umudumu ektiğim ağaç, ölüm ağacıymış... Sana son kez ve ellerimle verdiğim umut tohumunu ne olursun boşa harcama. Bir defa daha katlanamam, güçlü duramam buna. Beni sen de bırakma."

   Hava iyice soğumaya başladığından dolayı, yavaşça ayağa kalktıktan sonra üstümü başımı silkeledim. Kafamı yerden kaldırmadan ellerimi cebime soktum ve sokak lambasının altından, yavaşça yürümeye başladım. Gözüm yerden ayrılmıyordu. Komut veriyordum ama bana karşı gibiydi. Kendime bile itiraf edemediğim şeyleri boşluğa itiraf etmek. Tuhaftı.

   İlerlerken, evin önüne yaklaştığım sırada, ayağımın ucuna buruşmuş, üzerinden arabaların geçtiği bir kağıt parçası takıldı. Hafifçe ıslaktı. Biraz da kırışık. Tıpkı yaşadığımız hayat gibiydi. Cebimden ellerimi çıkardıktan sonra kağıdı eğilip elime aldım ve aslında bir çöp değil de, bir uçak olduğunu farkettim. Buruşmuş bir uçak. Aklıma gelen şeyle şaşkınca ve yırtarcasına içini açtım. Kağıtta yazan güzel bir el yazısı ve mürekkebi yayılmış iki üç kelime, insanı alaşağı edebilir miydi? Yıkabilir miydi? Ederdi. Öyle bir ederdi ki hem de.. Hatta bir çift kelime dizisi bir insanı göklere çıkardıktan sonra, bulutların üzerinden yerin dibine bile sokardı.

"Çağan Şengül - Kırlangıç"




O kadar tuhaf hissediyorum ki, ben bu kadar zor olacağını düşünmemiştim bu sonun. Böyle zihnimin kapılarını aşırı zorluyorum yazabilmek için sonu. Zor, Hem Tenha için, hem Ataberk Berge için. Belki bir kaç bölüm sonra, final. Umudunuzu her zaman yeşertin siz. Ataberk özel. Tenha özel. Çare özel. İçimden birer parça kattım hepsine. Onları sevin, çok sevin.

Bir Beyaz Gül  |TEXTİNG (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin