2. BÖLÜM

683 24 1
                                    

Uyuyamıyordum. Kafamda sürekli vampirler vardı. Rüyamda bir vampir tarafından kovalandığımı ve babamın bir ağacın arkasından çıkıp bir vampiri öldürmesini görmek istemiyordum. Bu konuyu bir gün babamla konuşacağım ama bu hemen gidip sorabileceğim birşey değil

"Şey baba, geçen gün dosyalarını karıştırıyodum ve vampirlerle ilgili bir dosya gördüm bu ne anlama geliyor?" diye soracak halim yoktu tabiki de. Babamla bu konuyu nasıl konuşacağımla ilgili bin bir senaryoyu kafamda tekrarladım ve bunları düşünürken gözlerim yavaşça kapandı.

Okuldan nefret ediyorum. Kimsenin sevdiğini de sanmıyorum zaten. Yine de nolursa olsun okulun ilk günü insanlara hoş gözükmek iyidir. Sabahın köründe kalkmış olup zombi gibi gözükmeme rağmen. Dolabıma geçip ne giyeceğime karar vermeye çalıştım. Bütün dolabı dolduracak kadar kıyafetim olsa da aslında giyecek hiçbir şeyim yok. En sonunda mavi bir elbise ve siyah botlarda karar kıldım. Yüzüme düşen fazla saçları tel tokarla arkaya doğru tutturdum. Makyajımı yaptım ve artık hazırdım. Tabi saate bakmayı unutmuştum, şimdi çıkmazsam geç kalıcaktım. Hemen aşağıya indim. Sabahları genelde midem birşey almadığı için kahvaltı yapmam o yüzden mideme şükrettim. Bir an önce gitmem gerekiyordu. Ama elbette bir tuhaflık çıkıcak. Araba anahtarlarımı bulamıyordum. O sırada babamın ayak sesini duydum. Tam ona suratımı dönmüş anahtarları sorucaktım ki anahtarları fırlattı ve süper reflekslerim sayesinde tuttum. Ceketimi giydim ve çıkıcakken babam durdurup elime termosu tutuşturdu.

"Kahvesiz bir gün mü? Hem de senin için? Hiç sanmıyorum" dedi ve gülmeye başladı. Şu vampir meseleleri falan umrumda değil seni seviyorum baba! Kahve benim için su kadar önemliydi ve hiçbir gün kahvesiz güne başlamam. Yeterli miktarda kafein almayınca o gün çok sinirli oluyorum o yüzden herkes tuhaf bir şekilde sürekli bana kahve alıyor. Sinirli tarafım hiç çekilmez de.

"Seni seviyorum" dedim acaleyle evden çıkıp koşarak arabama gittim. Okula doğru sürmeye başladım. Arabamı park ettim. Saate baktım. Yetişmiştim. Sınıfa doğru gitmeye başlamıştım ki tanıdık bir yüz yolumu kesti. Kate. İlk başta ona şu dosya olayından bahsetmeyi düşündüm ama sonra vazgeçtim. Ne diyebilirdim ki? Ben bile daha bilmiyordum hiçbirşeyi.

Öğrenci işlerinden ders programlarımızı aldık. Birkaç ders dışında aynı sınıftaydık ve bu iyi birşeydi. Derslerim iyi olabilir ama dersleri hiç dinlemem. Evde çalışırım ama okulda dinlemem. İyi ki zekiyim.

Koridorda yürürken insanlara baktım. Yeni gelen biri var mı diye merak ediyordum. Daha sonra ilk dersin Fransızca olduğunu farkettim. Harika. Nefret ederim o dersten. Zaten kaldığım tek ders de o.

"İlk ders Fransızca. Bonjör dışında başka birşey bilmiyorum" dedi Kate. O da derslerle ilgilenmezdi ama sınavlarda da yapamazdı.

"Katlanmak zorundayız. Kate, acaba yeni gelen yakışıklı çocuklar var mıdır?" diye şeytani bir gülümsemeyle baktım.

"Umarım vardır" dedi ve o da aynı gülüşü yaptı. Sonra birlikte kahkalarla gülmeye başladık.

Tabiki de bu gülüşler sınıfa girdiğimiz anda kesildi. Acaba sıkıntıdan ölebilir miyim diye düşündüm. Bence bu mümkündü. Birden telefonum cebimde titredi. Kate mesaj atmıştı.

"SIKILDIM"

"BEN DE. ACABA DERSİ DİNLEYEN VAR MIDIR Kİ" o sırada sınıfa baktım ve kimsenin dersle ilgilenmediğini gördüm. Artık Mrs. Sheppard bile ders anlatmayı bırakmıştı.

Birkaç dakika sonra okul müdürü içeriye girdi. Girdiği anda Mrs. Sheppard anlatmaya devam eder gibi yaptı ve sonra müdürü yeni görüp şaşırmış gibi yaptı. Gülmemek için zor tuttum kendimi. Müdür konuşmaya başladı

"Çocuklar, iki yeni öğrencimiz geldi. Lütfen onlara iyi davranın" dedi ve çıktı. Kız olmaması için dua ediyordum. Okulumuzda gerçekten de yakışıklı erkeklerin sayısının fazla olduğu söylenemezdi. Bu sene için unutlarım fazlaydı. Ben bunları düşünürken iki erkek öğrenci içeriye girdi. Fransızca birşeyler söylediler ve hayranlıkla bakmakla meşgul olduğumdan ne dediklerine odaklanamadım. Gerçi odaklansam da anlayamazdım Fransızcam berbat. İkisi de arka sıraya doğru giderken nerdeyse bütün kızlar onlara bakıyordu ve sonra birbirleriyle fısıldaşmaya başladılar. İkisi de inanılmaz derecede yakışıklıydı. O sırada yine titredim. Kate mesaj atmıştı.

TAM DA YENİ BİRİLERİ GELMİŞ MİDİR DİYE DÜŞÜNÜRKEN...

Daniel ve Dylan. Yeni gelen çocukların adı. Öğleden sonraki dersim coğrafyaydı ve coğrafyadan nefret ederim. En sevdiğim ders biyolojidir çünkü çok kolay ve biraz da eğlenceli. Sınıfa girince ortadaki sıralardan birine oturdum. Bu dersimiz Kate'le ortak değildi. Yanımdan güzel parfümlü birisi geçti ve o kişinin Daniel olduğunu farkettim. Bir saniye sonra da Mr. Tate girdi ve girdiği gibi ders anlatmaya başladı. Yine defterimi karalamaya başladım. Karalamaktan çok birşeyler çiziyordum, daha çok soyut resim gibi. Bu konuda iyiydim ama normalde bir ağaç bile çizemem. Ders bittikten sonra defterimi çantama koyup çıkıyordum ki birisi çarptı ve defter elimden düşüp tam resimlerin olduğu sayfa açıldı. Aynı hızla birisi aldı ve bunun Daniel olduğunu farkettim. İğrenç resimlerimi de gördü, harika.

"Bunlar... çok güzeller" dedi gülümseyerek

"Yanlış anlama ama kör falan mısın? Bunlar gerçekten çok kötü yani soyut resimlerde iyiyim ama başka hiçbir şey çizemem" dedim ve güldü. Çok tatlı bir gülüşü vardı.

"O zaman sana birşey sorayım. Resim çizmeyi seviyor musun?"

"Aslında bu çizimler derste sıkıldığım zaman çizdiğim şeyler ama yine de severim"

"O zaman hiçbir şeyin sana engel olmasına izin verme. Sevgi her zaman önce gelir" dedi gülümseyerek ve gitti. Defterimi çantama koydum ve sınıftan çıktım. O sırada bir kol beni çekti ve arkama döndüm. Daniel.

"Üzgünüm çok kabayım ismini sormadım" dedi. Aslında çok kibar ve tatlıydı. Kolumdan çekip ismimi sorunca bi an şaşırdım ama sonra

"Amanda" dedim. Sesimin tereddüt ettiğini de farketti sanırım çünkü tuhaf bir şekilde bana baktı.

"Asıl adım Amanda Claire. Annemle babam isim konusunda anlaşamamışlar ve sonuç olarak ikisini de koymaya karar vermişler ama ben Amanda ismini tercih ediyorum"

"Sana bir sır vereyim mi? Benim de diğer ismim Nate. Sanırım ailelerimiz aynı düşünce yapısına sahipmiş" dedi ve birlikte gülmeye başladık.

Kate beni zorla alışverişe götürmüştü. İlk başta itiraz etsem de sonra çok kötü bir fikir olmadığını anladım ve Kate'e kıyafet avında eşlik ettim. İkimiz de her elimize geleni deniyorduk sonra birbirimize soruyorduk. Aslında bunu her alışverişe çıktığımızda yaparız. Biz böyle alışveriş yapıyoruz. 2 saatlik alışveriş maratonundan sonra hala ayaklarımın olduğundan emin değildim. Ama buna değer, değil mi?

Eve geldiğimde büyük bir rahatlamayla kendimi koltuğa attım. Biraz kendime geldikten sonra odama çıktım, üstümü değiştirdim. Birazcık ayaklarımı dinlendirmek için uzandım.

Bir ormandayım. Arkamda birisi var Hissediyorum. Birisi koşarak bana yaklaşıyor. Aslında daha çok bir hayvan gibi. Ayı olduğunu düşünüyorum. Her yer karanlık ama ben yine de koşmayı bırakmıyorum. Yorulduğumu hissediyorum. Durmam gerekiyor. Durdum. Arkama bakıyorum. Seslerin kesilmiş olduğunu farkediyorum. Önümü dönüyorum. Gözleri kırmızı yüzü biraz tüylerle kaplı olan birisini görüyorum ve gördüğüm anda çığlık açıyorum. Arkaya doğru yavaşça yürüyorum, koşmaya korkuyorum ve o sırada düşüyorum. Yaratık pençeleriyle bana doğru yaklaşıyor, elini havaya kaldırıyor ve karnımı pençesiyle hızlı bir hareketle çiziyor. Acıyla bağırıyorum. Kükreyince zorla korkarak susuyorum. Dişlerini göstererek ağzını açıyor ve bana doğru yaklaşıyor. Çığlık atıyorum ama korktuğum için değil. Ölümümün geldiğini hissedebiliyorum ve birden benim için dünya yok oluyor.

Hayatımda hiç bu kadar çok çığlık attığımı hatırlamıyordum. Neredeyse ses tellerim kopmak üzereydi ama çığlıklarımı durduramıyordum. Hayatımda gördüğüm en tuhaf rüyaydı.

VISIONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin