Kontrol

4.3K 374 127
                                    

Bazen birileri için bir şeyleri feda edersiniz. Parmaklarım Yixing'in özenle sardığı ayak bileğimde gezinirken düşündüğüm şey buydu.

Bazen de bir şeyleri feda eder ancak bunu ne için ya da kim için yaptığınıza bir türlü emin olamazsınız. Mağaradan tereddüt etmeden çıkıp sürü sınırını ihlal ettiğimde bunu Luhan için yaptığımı düşünmüştüm. O küçük, masum ve savunmasız bir çocuktu. Ağlaya ağlaya istediği şey yardımdı. Bir şeker ya da oyuncak değil.

Yanacağımı bile bile o ateşe girdiğimde ise içimde bunu Jongin için yaptığımı söyleyen yanım kuvvetli tezlerini bir bir yüzüme vurmuş ve inkar edemeyeceğim kadar da sağlam durmuştu. Ömrünü bir hiç uğruna harcamasına engel olmuştum ve bununla da yetinmeyip çalınmış duygusunu geri almasını sağlamıştım.

İçimde sınırlarını bilmediğim yabancı güçler vardı ve olur olmadık zamanlarda ortaya çıkıp işe yaraması vücuduma ağır geliyordu. Yorgundum ve bu sadece fiziksel bir yorgunluk da değildi. Vücudumun kendi kendini hızla iyileştiremeyeceği kadar yorgundum. Bu yüzden Jongin gece boyunca misafiri olmamızı istediğinde ne Yixing ne de ben hayır diyememiştik.

Başımdaki ağrının cadınınkini aratmayacak raddelere gelmesi ve vücudumun gücünü tamamen kaybetmesiyle, Jongin beni kendisi gibi kokan odaya resmen sürüklemiş ve sürünün geri kalanının gönlünü almak için dışarı çıktığında, Yixing tarafından yoğun ilgiye maruz kalmıştım.

Kaç saat sürdüğünü bilmiyorum ama sonunda yeterince iyi olduğuma emin olup kendisi için hazırlanmış odaya geçtiğinde, uyumak yerine beynimi kemiren farelerle boğuşmak zorunda kalmıştım. Odayı tamamen sarmış baskın alfa kokusu da ister istemez tetikte olmama neden oluyordu zaten. Jongin'in kokusu artık yabancı gelmiyordu ancak yastığından burnuma dolan kokusu nedense uykuya dalmamı bir şekilde engelliyordu. Bu yüzden oturmuş yanık tenimi izlerken kendimle hesaplaşıyordum.

Jongin'in kapıyı çalıp içeriye girmesi de tam bu sırada gerçekleşti.

"Uyumamışsın. Canın mı yanıyor?" Omuz silkip sırtını kapıya yaslamasını izledim. Canım yanmıyordu ama kafamı kurcalayan bir çok şey vardı.

"Seni anlamak çok zor." Gözlerimin içine gözlerini kısarak bakıp söylediğinde sessiz kalmaya devam ettim. Kendimi ben bile anlamakta güçlük çekiyordum bu yüzden haksız sayılmazdı.

"Sınırımı ihlal ettin. Aynısını Baekhyun da yapmıştı. Siz kuzeyden gelenlerin izin alma gibi bir adeti yok sanırım." Dalga geçerek söylediğinde dudaklarımı gülmemek için kasmıştım. Ciddi durmak istiyordum ama Baekhyun'un ismini duymak bile yüzüme bir tebessüm oturması için yeterliydi.

"Kürkümün rengini unuttun herhalde. Benim izne ihtiyacım yok. Her yere istediğim gibi girip çıkabilirim." Kaşları hızla çatıldığında bir anlığına afalladı. "Öyle bir şey olduğunu hiç duymamıştım. Sınırı hissetmiyor musun? Bunun için ceza alman gerekmiyor mu yani? Ama kural herkes için geçerliydi hani?" Kendi kendine itiraz ederken gülmemek çok zordu. Çünkü bunu götünden uyduran egom böyle bir hakka sahip olduğumu düşünüyordu. Yine de durumu bozmak istemedim. Böyle bilmesi işime gelirdi.

"Bana ceza veremezsin. Ama kürküm beyaz olmasaydı da bana ceza vermezdin değil mi?" Sırtımı yatak başlığına yaslayıp söylediğimde kendi kendine girdiği anlamsız tartışmadan sıyrılıp bana döndü. Bir süre düşündükten sonra birkaç kez öksürdü. "Baekhyun'a ceza vermemiştim, bu yüzden sana da veremezdim. Haksızlık olurdu." Kafasını sallayarak söylediğinde aynı hareketi tekrarlamıştım. Durumun böyle olmadığının ikimiz de farkındaydık. Yine de o beni kandırmaya çalışırken ben de kendini kandırmasını izlemekle yetindim.

White Wolf ~ SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin