“ Ah yaptığınıza bakın..Ben şimdi o notları tekrar nasıl düzenleyeceğim ? “ Sesi üzgün ve yorgun çıkıyordu. İnatçıydı ama şuan adamla uğraşmaktan yorulmuş gibi bir hali vardı. Adam asla pes etmeyecekti.
“ Sizinle sadece konuşmak istedim. Başta zorluk çıkarmasaydınız, bu kadar sorun olmayacaktı ! “
“ Hem şuçlu hem güçlü…Bırak beni…Tamam…Bırak ! Sizinle konuşacağım. Ama bir şartla defterlerimi toplamama yardım edin ve şu karşı tarafa uçan not kağıdımı bana getirin ! “ Yüsra gözlerini kısarak adamın gözlerinin içine baktı. Tehdit eder gibiydi ama bu davranışı Eymen’in çok hoşuna gitti ve dudakları yukarı doğru kıvrılmaya başladı.
“ Kaçmayacaksın değil mi ? “
“ Elinde notum varken mi ? Asla ! Sizden kurtulsam bile o notları tekrar bulmak dünyanın en zor şeyi…” Eymen bunları duyunca bir kahkaha patlattı. Kızın kolunu yavaşça bırakarak caddenin karşısına geçti ve yerdeki kağıdı aldığı gibi defterlerini toplamaya çalışan genç kızın yanına geldi.
“ İşte, buyur.” Beyaz sayfayı genç kıza doğru uzatıp hafifçe gülümsedi. Yüsra yırtarcasına elinden kaparak defterinin kapağına sıkıştırdı.
“ Her ne kadar sizin yüzünüzden olsa da…teşekkür ederim. “ Adam bu suçlamanın üzerinde durmayarak doğruldu ve kıza elini uzattı.
“ Şimdi her şeyi en baştan alalım. Ben Eymen Kurtoğlu…”
Yüsra adamın kendisine uzanan eline şöyle bir bakıp başını kaldırdı. Tokalaşmak istemiyordu ama saygısızlık yapmakta istemiyordu. Bu yüzden elini uzatıp sadece parmaklarının ucundan tutarak “ Yüsra Demir. “ dedi ve hemen elini geri çekti.
Eymen gözlerini hafif kıstı.
“ Memnun olmadın.Anlıyorum...” Yüzünde hafif bir hüzün belirdi. Yüsra adamı böyle davranarak kırdığını biliyordu. Kişisel olarak, görüştüklerinden beri kendisine ters gelen bir hareketini görmemişti. Düşününce kafede herkes gülerken bile o hep kendisine bakmış, alaylardan uzak durmuştu. Amacı sadece tanışmaktı. Bunda kötü bir şey yoktu ama Yüsra zenginlerin hepsinin aynı hamurdan yapıldığını gördüğü için farklı davranamıyordu. Adamın ilgisizce kendisine bakmasına dayanamadı. Tekrar sinirleniyordu. Bu da kendisine kızmasındaki en büyük etkendi. Dilini dişledi ve hatasını anladı.
“ Özür dilerim tamam mı ? Öyle davranmak istememiştim. Af edersin..” Eymen kızın özür dilemesine şaşırdı. Biraz önceki öfkeli ateş parçası gitmiş yerine uysal bir kız gelmiş gibiydi.
“ Özrün kabul edildi.” Biraz önce söylediği sözleri bu sefer adam kullanmıştı. Gözlerindeki şeytani parıltıları görünce duymazdan gelerek kendi işine döndü.
“ Benden ne istiyorsunuz ? “
Eymen başını çevirip, kafeden çıkmakta olan arkadaşlarına baktı. İlk olarak kendisini görmemişlerdi ama sonra kızlarında onları fark etmesiyle şaşkınlık nidaları yükseldiğini duydu. Cemre ise onları izliyordu. Kaşlarını çatmış ne konuştuklarını merak içerisinde öylece dikiliyordu. Kaan’ın belinden tutup arabasına yönlendirmesiyle gözlerini ayırdı. Yarın ne olduğunu nasıl olsa Yüsra dan öğrenirdi. Melis’e baktığında ise kızın üzgün yüzünü gördü. Bu ayarlama işinin mutlaka olması gerektiğini biliyordu. Yarın bunun için ekstra bir plan bulmalıydı. Yüsra’nın zenginlerle hele de sevgilisinin kardeşi olarak gördüğü bu adamla işi olamazdı. Yarın halledeceğine karar vererek arabaya bindi ve oradan uzaklaştılar.
Eymen grubun gitmesiyle biraz rahatlamıştı. Yüsra ise arkası dönük olduğundan dışarı çıkıp gittiklerini görememişti. Kulakları adama öyle bir odaklanmıştı ki sadece ağzından çıkacak kelimeleri duyacaktı. Eymen bakışlarını, kaşlarını hafif çatmış cevabını almayı bekleyen gözlere çevirdi. Bu kızın bakışlarına dayanamıyor gibiydi. O kadar sıcak ve içtendi ki öfkelenmesi bile sahte olamayacak kadar gerçekçiydi.’Ah bir de gülümserken görsem…’
“ Senden bir şey istemiyorum. Sadece sorumun cevabını almak istiyorum.”
Yüsra daha fazla kaşlarını çattı.
“ Hangi soru ? “
Eymen öğlenden beri merak ettiği şeyi öğreneceğinden biraz heyecanlanmıştı. Kızın yanında kalmak onu değişik bir şekilde hoşnut ediyordu. Dinlendirici sesiyle konuşunca ise kulaklarındaki pasın gittiğini hissediyordu.
“ Neden o şımarık kızın getir götür işini yapıyorsun ? “ Bu soruyu beklemeyen Yüsra’nın kaşları havaya kalktı. Kafası karışmıştı. Adamın böyle bir soru sorması saçmaydı. Neden merak ettiğini bir türlü anlayamadı. Fakat daha tam olarak tanımadığı bir adama sırlarını açıklayacak değildi. Hayat hikayesini bir tek Cemre’nin babası biliyordu. O da bunca zaman kızına açıklamamıştı. Eğer öyle olsa Cemre bunu her yerde kullanırdı. Aslında ailevi meselesinden utanmıyordu. Babasının annesiyle son kavgasından sonra bir daha eve dönmeyip 4 aydır haber alamaması onun suçu değildi. Ama babası için endişeleri tabi ki vardı. Bunlar onların hayatıydı. Üzülse bile o kendi hayatına sahip olmayı öğrenmişti.
“ Bu sizi ilgilendirmez ! “ dedi burnunu yukarıya kaldırarak kibirli bir hale bürünmüştü. Aslında kibirli değildi ama bu adama açıklamak zorunda da değildi.
“ Ama merak ediyorum. Bir insan bu kadar aşağılanmayı hak etmiyor bence…Hele ki bu kadar güzelse ! “
Adamın beğeni dolu gözleri baştan ayağa tüm vücudunda dolaşınca Yüsra titredi. Bu hem adamın bakışlarından utanması yüzünden hem de sözlerindeki tehlike yüzündendi. Bu zengin, ukala adam onun zayıflıklarını belirleyip kötü amaçlarına alet edecek gibiydi. En azından Yüsra öyle düşünüyordu. Bu kadar sorgu- sual den sonra güzel olduğunu söyleyerek kızlarını ağına düşüren bir çete gibi davranması, Yüsra’nın yatışan öfkesini tekrar ateşlemişti.
“ Ne dediniz ? “
“ Çok güzel olduğunu söyledim.”
“ Bu kadar yeter ! “ Sesini yükseltip eliyle adama dur işareti yaptı. “ Aradığınız soruları gidip başkalarında deneyin. Beni de rahat bırakın ! İyi günler…” diyerek arkasını döndüğü gibi hemen oradan uzaklaştı. Ama bacakları tir tir titriyordu. Kim bilir bu adam daha neler yapardı ona… ‘ Bakışlarında garip bir şey vardı, demek ki kötü niyetliymiş ‘ diye düşündü. Yakışıklılığının boş bir kabuk olduğunu görmesi aslında Yüsra’yı hiç şaşırtmamıştı. Sadece Eymen’i farklı sanmıştı ama onunda diğerleri gibi içi boş olduğunu görünce az da olsa hayal kırıklığı yaşadı. Okyanus gözlerinin ne kadar harika oluşu, saçlarının alnına hafifçe dökülmesi ve simsiyah başını kaplaması, pürüzsüz köşeli çenesi ve çenesindeki gamzesi sadece görsel ziyafetti, başka bir şey değildi ! Yüsra adamın bakışlarının hala üstünde olduğunu bildiği için yoldan geçen bir taksiyi çevirdi ve binip oradan uzaklaştı. Otobüs durağına 5 adım kalıp adamın gözleri önünde olmak istemiyordu. Hem Cemre’nin işleri olduğundan ekstra bir para alıyordu. İlk defa kişisel amaç için parayı kullanmıştı. Neyse ki adamdan kurtulduğu için içi rahattı.
Yüsra evinin sokağına gelmeden taksiden indi. Bulundukları semt ve meraklı komşuların düz mantıkları şuan bu taksi olayını anlamayacak kadar sığ fikirliydi. Orta halli ailelerin bulunduğu bir mekan olsa da fakirlik su götürmezdi. Taksinin ücretini öderken ağzı düştü. İstanbul trafiği yüzünden bir vesaitlik yol için uçuk bir fiyat ödemek durumunda kalmıştı. Neyseki yanında yeteri miktarda para vardı. Hemen ödeyerek araçtan indi. Defterlerini sıkıca kucağında tutarak sokak boyu ilerledi ve evin kapısına geldi. Burası tek katlı müstakil bir evdi. Gece kondu denemeyecek kadar modern yapılı da olsa bazı yerleri borçları yüzünden yeterince ilgilenemeyerek eskimiş ve yıkık dökük olmuştu. Yüsra hayatı boyunca hiç şikayet etmemişti. Hak ettiği zamanlar oluyordu. Birincisi Cemre’nin tavırlarında, ikincisi annesinin...
Eve girdiğinde ayakkabılarını çıkarıp kenardaki ayakkabılığa bıraktı. Evleri iki oda bir salondan oluşuyordu. İki adımlık holden direkt salona geçiliyordu. Girişte direkt iki çekyat kendisini gösteriyordu. Yüsra elindekileri koltuklardan birinin üzerine bıraktı. Diğer koltukta elinde sigarasını yakmış camın kenarında oturan annesinin yanına gitti.
“ Nasılsın anne?” diye sordu. Elini uzatıp sarılmak istese de bir türlü yapamıyordu. Gelin kaynana çekişmesi gibi onlarında ilişkileri öyleydi. Sürekli hır gür ile hayatları geçiyordu. Yine de o annesiydi ve kendisi çocuğuydu. Saygısızlığı gönlünü alana kadar sürüyordu. Fazlası değildi.
“ Baban sana ulaşamamış, evi aradı.” Dedi boş gözlerini yerdeki çiçekli halıya dikmiş gözlerini kırpmadan bakıyordu.
Necla Hanım aslında çok güzel bir kadındı. Kızına bıraktığı yeşil gözler ve küçük suratı ile gençliğinde çok can yaktığını gösteriyordu. Şimdi sigara içmekten sararan beyaz dişleri, siyah saçlarına düşen yer yer aklar ve yaşının çok üstünde bir görünüm veren kırışıklıkları ile perişan bir görünüme sahipti.
Yüsra heyecanla annesine yaklaştı.
“ Babam iyimiymiş? Demek aradı. Nerdeymiş bunca aydır.” Diye sordu Yüsra biraz merakla. Umursamıyormuş gibi görünse de o babasıydı. Nasıl merak etmezdi?
Annesi öfkeyle döndü. Yeşil gözleri ateş saçıyordu.
“ Baban seni sordu. Hiç beni sormadı. Evi umursadığı yok. Tüm paraları alıp çekip gitti, arkasında biz ne olacağız hiç düşünmedi!” diyerek sesini yükseltti. Yüsra annesinin asabi kişiliğine şöyle bir bakarak yerinden kalkmak için döndü. Nergis Hanım onu kolundan sertçe tutup yerine oturttu.
“ Hiç bir yere gidemezsin. Sende anca kendi halindesin. Hiç ne yaptığını söylemiyorsun. Aynı baban gibisin. Ona çekeceğine az bana çekseydin!” diyerek üzerine geldi. Yüsra kolunu hızla çekip koltuktan kalktı. Sabretmeye çalışsa da yine bir kavga kaçınılmaz olacaktı.
“Babamın davranışlarını sorgularken biraz da kendine bak anne! Onu sürekli para..para.. diye başının etini yedin. En sonunda çekip gitti bundan dolayı rahat olsana! Sigaraya yatırdığı paralar için laf ediyordun ama sen...” parmağıyla ağzına kadar kültablasını doldurmuş olan sigara izmaritlerini gösterdi. “ ondan hiç bir farkın yok. Sana verdiğim fatura parasını gidip paket sigaraya yatırmışsın. Ne dememi bekliyorsun?” diye bağırdı. Her seferinde sabretmeyi kendine amaç edinirken neden hep kaybeden kendisi oluyordu. Bir kere de sussa çok iyi olacaktı.
Daha fazla konuşmadan arkasını döndüğü gibi çantasını ve defterlerini alarak kendisinin olan küçük odaya gitti. Annesi konuşmanın altında kalmamak için odanın kapısına geldi. Açmaya çalışsa da Yüsra çoktan kilitlemişti. Kendisini yatağa bıraktı. Gözlerine dolan bir kaç damla yaşı elinin tersiyle sildi. Bu hayat kendisinindi. Başarılı olmak istiyorsa sabretmeli ve hayatına bakmalıydı. Elbet bir gün şans onunda yüzüne gülecekti.
Kafasını dağıtmak için kendisini işlerine verdi. İlk olarak haftasonu için Cemre’nin isteklerine göz attı. Not defterine bakarak sırasına koyduğu işleri numaralandırdı. Daha sonra derslerini ilgilendiren sunumunu yapmak üzere çalışmaya başladı. Bunlarla ilgilenirken saatten haberi olmamıştı. Çok geç olduğunu görerek hemen gözlerini yumdu. Bu arada telefonunun saatini kurmayı unutmuştu. Sabah güneş ışınları gözlerine vururken uyanmaya başladı. Uyku sersemi bir halde yatağın kenarında duran telefonu alıp ekrana baktı. Saat 9’i geçmişti. Sunumunu kaçırması işten bile değildi. Nasıl hazırlandığını bilmeden hemen kendini sokağa attı. Üstünü bile doğru dürüst giyemediği için pembe tişörtünü ters giymişti. Bunu durağa gidip otobüs bekleyen insanların garip bakışlarını görünce anlayabildi. Kendisine çevirdiği bakışlar ile dudağını ısırması aynı saniye içinde gerçekleşti.Okula böyle giderse tüm zengin çocuklarına rezil olurdu. Tabi onların ne dediği umurunda değildi yine de bu şekilde gitmek hele o zengin okuluna biraz fazla delilikti. Üstünü şuan değiştireceği bir yerde olmadığı için mecbur dudaklarını kemirerek gelen otobüse bindi. 30 dakikalık yolculuktan sonra dersin ortalarına yetişmiş bir halde nefes nefese girdi. Amfideki tüm gözler kendisine dönerken hoca gözlüğünün üzerinden şöyle bir baktı.
“ Birileri kabusundan uyanıp gözlerini okulda açmış bakıyorum. Yüsra, çok erken gelmedin mi?” diye alayla sordu. Mehmet Hoca, Yüsra’yı ismiyle tanıyan sayılı öğreticilerden biriydi. Burslu olan bir öğrencinin göze batmaması imkansızdı bu okulda. Bütün herkesin kıyafetini fark etmemesi için ağzından bir kaç özür geveledi ve yerine oturmak için izin istedi. Tabi Cemre ve diğer tayfalar çoktan görmüşlerdi. Çantalarından çıkarttıkları marka telefonlarını onun bu sünepe halini ölümsüzleştirmek için kullandılar. Kendi aralarında gülüşüp kıkırdarken Mehmet Hoca onlara döndü.
“ Kızlar sessiz olun! Yüsra sende elindekileri şu kenara bırakıp uygun bir yerde üstünü düzeltip gel. Yeni bir moda ikonu yaratmaya çalışıyorsan hiç başarılı olamadığını söylemeliyim. Çık şimdi.”
Yüsra hayatında yerin dibine girmek istediği anlardan birini yaşıyordu. Onca kişinin gözleri önünde rezil olduğuna mı yoksa bu üstündeki kıyafeti açıklayamadığına mı yansın bilemiyordu. Hocanın dediğini yaparak kenardaki bir masanın üzerine eşyalarını bıraktığı gibi amfiden çıkıp kızlar tuvaletine gitti. Hemen üstünü düzeltti ve saçına şekilde verdi. Tamam olduğuna karar verince hemen tuvaletten çıkıp amfiye geri döndü.
***
Eymen ve Kaan, Eymen’in holding binasındaki odasında oturuyorlardı. İşten güçten, arada kızlardan açtıkları sohbeti Kaan’ın telefonuna gelen mesaj sesi böldü. Masanın kenarında duran telefonunu alarak yüksek sesli bir kahkaha attı. Eymen çayından yudum alırken gözlerini kısmıştı.
“ Seni bu kadar güldüren de ne?”
Kaan elindeki telefonu Eymen’e uzattı. Eymen fincanı kenara koyarak telefona uzanmak için öne eğildi. Ekrana baktığında şaşkınlığını saklamadı. Kaşlarını kaldırarak yüzüne sakin bir görünüm verdi. Kaan kadar abartılı olacak değildi.
Ekrandaki görüntü Yüsra’nındı. Elindeki eşyalarına sarılmış, at kuyruğu yapmaya çalıştığı saçları tel tel fırlamış ve üzerindeki pembe tişörtünü ters giyerek önündeki simgeyi sırt tarafına getirmişti. Açı öyle kolay ayarlanmıştı ki buradan yüzündeki utanç belli oluyordu. Bu Eymen’nin hiç hoşuna gitmedi.
“ Bu dünkü kız değil mi? Adı Yüsraydı sanırım....”
Kaan telefonu alırken başını salladı.
“ Evet o. Bu kız inanılmaz dostum! Halini göreceksin hiç Cemre ve takımına benzemiyor. Emin ol onu nerede görsem şöyle bir durup bakıyorum. Dünyada gerçekten böyleleri kaldı mı ya?”
Eymen bir kaşını kaldırdı.
“ Nesi var bu kızın? Kıyafetini aceleden ters giymiş olabilir, dediğin buysa eğer?”
“ Hayır tek bu değil. Garip biri. Çok sessiz, itaatkar. Cemre ne derse hemen yerine getiriyor. Sanırsın yüzyıllar önce yaşayan köle... En garibi de üzerindeki kıyafetler. Cemre bana babasının ona yüklü bir maaş ödediğini söylemişti ama şu hale bak. Kız hala inatla marka şeyler alıp düzgün giyinmemek için diretiyor. Bu devirde kaldı mı böyle insanlar?”
Eymen başını dalgınca salladı. Kaan’ın bazı söylediklerine katılsa da bazılarına katılmıyordu. Ve bütün bunları oda düşünmüştü. Gerçekten kaldı mı böyle insanlar?
Kaan kısa süren başka bir sohbetten sonra odadan çıktı. Eymen o gittikten hemen sonra telefona sarıldı.
“ Eymen? Bu ne güzel süpriz böyle...”
“ Merhaba Hüseyin abi nasılsın?”
“ Çok iyiyim evlat senden ne haber? Görüşmeyeli uzun zaman oldu.”
“ Gerçekten öyle. Biliyorsun benim işler falan. Şuan neredesin? Senden rica edeceğim bir konu var da.”
“ Ben şuan Altınolukta keyif çatıyorum. De bakalım konu ne?”
“ O zaman boş ver. Sen tatilinin keyfini çıkart, tadını bozmak istemem. Zaten o kadar önemli değil.”
“ Eymen...” dedi uyarıcı bir tonda. “ Beni aradığına göre halledemeyeceğin bir mesele veya benim fikrime ihtiyacın var? Her neyse hadi söyle. Zaten tatilimin son günleriydi, iki gün sonra İstanbul’a dönüyorum.”
“ Gelince görüşürüz o zaman.”
“ Dur hele bir konuyu söyle. Bilirsin meraklı adamımdır.” Eymen’in dudakları yüzüne yayıldı.
“ Bilmez miyim? Konu şu, aslında bunu senden başka kimseden isteyemezdim. Senin işinin ne kadar ehli olduğunu biliyorum. Bu yüzden tek çıkar yolumsun.”
“ Yıkama yağlamayı bırakta konuya geç evlat.” Eymen tekrar güldü.
“ Bir kız var. Adı Yüsra Demir, Kaan’ın sevgilisi Cemre var ya hani, onun okulunda ve sınıfında mimarlık okuyor. Elimde fazla bir bilgi yok.”
“ Gerek yok. Bu kadar bilgi bana yeter. Emekliliğine az kalmış bir avukat olarak elimin uzanmayacağı hiç bir yer yok. Yarın akşam raporlar elinde olur.”
“ Yarın akşam mı? Hani iki gün sonra dönüyordun?”
“ Görüşürüz evlat.” Kapanan telefona şöyle bir bakan Eymen şaşırdı. Bu adamı hiç anlayamayacaktı. Telefonunun alınan kutusuna girerek çaktırmadan Kaan’ın telefonundan kendisine gönderdiği fotoğrafa baktı. Daha güzel bir poza bakmak istese de şuan bununla idare edecekti. İç çekerek kızın suratına doğru zoomladı.
“ Nasıl birisin sen küçük kız? Anlamama çok az kaldı...”