(Resimdeki Amelia Cameron!)
Amelia Cameron
Yalnız başıma ormanda gezerken,
bir yandan da etrafıma bakıyordum...
Belki biri beni bulur ya da ben birini bulurum.
"Mily!" Kalın bir ses, neden Mily nin adını anıyordu?
"Mily..." Dedi sonra. Halsiz ve sanki ağır darbeler almış gibi.
"Ahhhh! Yardım... ett." Bana sesleniyordu...
Yanından geçtiğim ağacın üstünden bir inleyiş sesi geliyordu...
Ağaca baktığımda, esmer ve yüzü kirlenmiş bir oğlan, halsiz bir şekilde inliyordu. Yeşil koyu gömleğinden, kırmızı bir leke sıyrıldı ve tam ayaklarımın önüne düştü. Kırmızı lekeye baktığımda...
Tanrım!
Bu bir kan damlasıydı...
O oğlanı kurtarmalıydım...
Hayır! Onu kurtarma bırak gebersin!
İç sesim... Ne lanet olası bir sesti.
Arsız Billy! Billy...
Belkide haklıydı. Hayır! Değildi.
Ben, ölüm meraklısı değilim. Okula geldiğim ilk iki günden böyle garip ve saçma olayların olması yetmiyor muydu! Tanrım...
"Pekala! Sakın kıpırdama!"
Tarım, Amelia zaten çocuk nasıl kıpırdayabilir ki?
Ağaca çıkmak için yeltelendim.
Ayağımı küçük bir çukura basmıştım...
Ve sanki o çukur beni geri itmişti...
Yere yüz üstü yapıştığımda, oğlanın arkasında beyaz ve göz alıcı bir çift kuş kandı gördüm.
Kanat...
Beyaz?
Göz alıcı!
Tarım, beni koru. Sonra, gözlerimi kırpıştırdım ve tekrar baktığımda yok olmuşlardı. Tekrar, ağaca çıkmayı denemek için hareketlendim.
Bir ses,
"İşte!" Dedi bir erkek sesi.
"Burada! Jhomy!"
"Abla?" Oğlan sevinmişti ama, ben duruma odaklanamıyordum...
Oğlan, kendini geri sendeledi ve ağaca çıkmakta olan benim, üzerime düştü.
"Jhomy!" Kız sesi hemen yanımdaydı artık. Oğlanın belindeki kan benim tişörtüme bulaşırken,
"Mily!" Diye söylendi yine. Kız onu üzerimden alırken, peşinden gelen bir kaç erkekte gözüme takılmıştı...
Kız sarı ve cansız saçlara sahipti. Adeta oğlanı benden kurtarmak istedi...
Şaşkınca onlara bakarken kız
"Ben Teresa. Sen?" Dedi ve kaşlarını çatarak baktı.
"Ben. Amelia." Diyip gülümsedim. Teresa,
"Alın onu çocuklar. Sen benimle gel güzelim sanırım kayboldun?" Dedi.
Koluma girdi ve
"Okulu mu arıyorsun?" Diye sordu.
Beynim o Jhomy denen oğlandaydı,
"Ah. Şey evet." Dedim ve kız bana gülümsedi. Üzerindeki savaşçı elbisesi dikkatimi çekmişti ve yanaklarındaki siyah iki çizgide onun savaşçı kimliğini bastırıyordu.
"Gel. Şurası okula daha yakın!"
"Sen niye böyle giyindim? "
"Şey aaa... Ben böyle seviyorum!" Dedi.
"Ah güzel. Seni bi an savaşı falan sandım." Dedim ve gülümsedim.
***
Okula geldiğimizde beni odama kadar çıkardı ve
"Sonra görüşmek üzere güzelim." Dedi ve göz kırptı.
"Bay-" kapı kapandı ve gün batımının bu kadar hoş olması hoşuma gitmişti. Üzerimi değiştirdikten sonra,
"Amelia?" Stella?
"Stella- Sen sen nasıl-?"
"Ah boşver." Dedi.
"Hey! Amelia!" Kapı niye bu kadar sert tıklanıyordu?
"Amelia! Seni sürtük! Beni ektin!!"
Mily...
Tanrım.
"Hemen buraya gel!"
Zorla kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda Mily makyajı akmış bir şekilde karşımdaydı.
"Mily?" Bağırdı
"Beni yüz üstü bıraktın! Beni sevmiyor musun?"
"Tanrım. Mily. Tabiki seviyorum!"
Dedim ve bana sarıldı. Çok sıkı sarılıyordu.
"Seni seviyorum. Esmer sürtükle beni ekme!" Dedi. Tanrım çok mızmız bir çocuk gibiydi. Sanki onun en değerli oyuncağını elinden almıştım.
Bana baktı ve
"Şimdi." Göz yaşlarını sildi ve
"Marc! Seni bekliyor!" Dedi.
"Ne yapmamı istiyorsun?" Diye ciddi bir şekilde ona bakarken. Beni omuzlarımdan içeri itti ve Stella ya bakıp göz kırptı. Stella,
"Bunu dediğime inanamıyorum ama, sarışın haklı!" Dedi. İkiside avına bakan bir kurt gibi bana bakıyordu...
"Esmer! Tarak! Makyaj!" Derlerken,
"Hey!..."
Yarım saat sonra,
Aynadaki Amelia ile biraz önceki Amelia arasındaki farkları aklımdan sayarken, Mily
"Çok güzel oldun..." Dedi. Sanki bir heykeltıraşın şah eseri gibiydim.
En azından ben öyle hissediyordum.
"Hadi şimdi git! Sarışın sen arkasından git!" Dedi Stella.
Üzerimdeki siyah beyaz çizgili elbiseye bakarken zorla makyajı az yaptırdığım için söylenen Mily e aldırmamaya çalışıyordum. Üzerimdeki siyah küçük ceketi bu elbiseye iyi uydurmuşlardı.
Ayağıma uydurdukları siyah dolgu topukla olabildiğince yürümeye çalışıyordum.
Stella kapıyı açtı ve beni zorla ittirdi.
"Oğlanı tanımıyorum bile!"
"Güzel öyleyse tanışmış olursunuz..." Dedi ve gülümsedi Mily.
"Hadi gidin! Başım ağrıdı!"
Dedi Stella. Giderken, Mily kapıyı kapattı ve arkamdan yürüdü.
Boş ve karanlık koridorda yürürken Mily,
"Sen git. Ben hemen geliyorum!" Dedi. Kapının önüne geldiğimde,
Marc Wise
Alexander Fein
Yazısını gördüm.
Harika. Tek kalmıştım ve içeri nasıl gireceğimi bile bilmiyordum...
Ya içeride Alexander denen oğlan varsa?
Çok az bir zaman sonra, koridorun öbür ucundan gelen ayak sesini duyduğumda Mily nin ne çabuk geldiğini sorguluyordum.
"Ah. Tanrıya şükür. Mily gel ve bana yardım et!" Diye bağırdım ve ayak seslerinin geldiği yerden çıkan iri vücut Mily olmadığını gösteriyordu.
Kimdi bu?
Ayak sesleri yaklaştı ve bu gelen yeşil gözlü adamın kim olduğunu açıkladı.
Billy...
Yaklaştı. Yaklaştı. Durdu. Kapının duvarına dayanan bana baktı. Ses çıkarmadan sadece baktı...
"Amelia?" Sesi içimi cız ettirmişti.
Üzgünüm Billy. Keşke senin kollarında olabilsem. Ama üzgünüm...
"Bi- Billy?" Dudaklarım titriyordu.
Sert adımlarla bana doğru yürüdü. Kaç Amelia! Kaç! Ama olmadı.
Kollarını duvara dayadı. Beni duvarla arasına aldı. Burnumuz birbirine değebilirdi... yada dudaklarımız...
"Bana ne demiştin hatırlıyor musun?" Ne demiştim?
"Hani Marc yoktu? Ya da yatak olayı?" Ağzım izinsizce konuştu
"Seni ilgilendirmez! Sana- sana açıklama yapmak zorunda değilim!" Dediğimde. Kollarını daha çok bastırdı. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı...
"Seni öpmemi ister misin?"
Evet. Evet. Sonsuza kadar evet!
"E- eve- hayı-" konuşamıyordum. Ne istediğimi bilmiyordum... gözlerimi kapattım ve kendimi ona bıraktım.
"Bilmiyorum. Sen ne istiyorsun?" Fısıldayarak konuşmuştum...
"Seni öpmek." Kaşlarımı havaya kaldırdığımda içimden niye öpmüyorsun öyleyse? Dedim. Ama öpmedi. Öp!
"Sonra?" Diye sorduğumda dudakları dudaklarıma değdi. Konuştukça daha çok değiyordu.
"Seni sevmek!" Sevmek? Aşk?
"Sevmek..." Dedim. Dudaklarımız değmişti. Böyle olması için üç ay hiç susmadan konuşabilirdim...
"Beni seviyor musun?" Dediğinde,
"Seni sevmek istiyorum!" Dedim. Yanlışlıkla olmuştu.
"Seni seviyorum." Diye düzelttim.
"Beni sevme! Sevme!" Diye ikiledi.
Niye? Neden? Beni sevmiyor muydu?
Nefesini boynumda hissetmiştim.
"Niye?" Diye sorduğumda, artık bir cevap alamayacağımı gözümü açınca anlamıştım. Çünkü o gitmişti.
Billy seni sevmiyor! O lanet olası herifin teki!
Arsız Billy!
"Amelia!" Koridorun diğer ucundan gelen, Mily nin sesi kendime gelmeme yetti...
"Niye girmedin?" Diye sordu.
"Sen niye gittin?" Diye sorduğumda,
"Makyajım akmıştı... kapıyı tıkla!" Diye kızdı sonrada. Kapıya vurduğumda, hemen açıldı.
Kas! Bir yığın kas!
Bir kamyon doldusu kas! Kas!
"Güzellik? Geleceğini biliyordum..."
Marc. Yarı çıplaktı. Mily, beni içeri ittirdi, kulağıma sessizce
"Bol şans-" Dedi ve kapıyı kapattı. Marc, oda da tekti. Odaları aşırı temizdi. Ben ayakta dururken, Marc yatağa oturmuştu...
Odaları aynı bizimki gibiydi.
"Şey. Aaa. Seninle böyle tanışmak istemezdim. Otursana." Diye beni yatağa davet etti. Yanına oturduğumda,
"Mily, seni süslemiş. Değişik olmuşsun." Dedi.
Ona,
"Merak ediyorum... kaç senedir bu okuldasın?" Dediğimde iç çekti ve
"Ben... altı senedir bu okuldayım. Annem ve babam öldü... Benim dedem var ve o da bana bakamayacak kadar yaşlı..." Dedi. Hayatı kötü bir dönemden geçmişti.
Anne ve babası yoktu...
Dedesi?
"Sen niye bu okuldasın?" Diye sorduğunda,
"Annem ve babam aynı işi yapıyor ve... California ya gitmek zorunda kaldılar..." Dedim. Bana baktı ve
"Yani annen ve baban geri geldiğine geri gideceksin?" Dedi. Ona baktım ve gülümsedim,
"Sanırım. ... Evet! " Dedim.
"Amelia, ben seni sevmek istiyorum... benimle gel!" Dedi ve kalkıp dolaptan beyaz bir gömlek alıp düğmelerini kurmadan giydi.
"Nereye?" Diye sorduğumda,
"Gidince görürsün!" Dedi. Elimi tuttu ve kapıyı açtı. Asansöre girdiğimizde sıfıra bastı. Sonra birden beni asansöre sıkıştırdı.
"Zaman kıymetlidir..." Dedi. Gülümsedim. Nefesi boynumu yalarken ben aramızdaki boy mesafesini düşünüyordum...
"Sanrım." Dedim ve beklenmedik bir şey yaptım. Ellerim ensesine yapıştı ve dudaklarıma çekti.
"Mmmm. Çok lezzetli." Dedi dudaklarını çekip.
Ya Billy?
Billy?
Tanrım. Billy...
Asansör ikinci katta durdu. Hemen geri çekildi ve elini belime doladı.
Billy?
Tanrım. Bu bir tesadüf mü?
Şaşkınca ona bakarken o Marc ın belime dolanan ellerine baktı.
Sinirle soludu...
Sonunda zemin kata geldiğimizde,
Billy, hızla çıktı. Marc, benimle çıktı ve sonunda ayın yüzünü bana gösterdi. Billy, kişisel kütüphanelerin birine girerken bizde birine girdik. Küçük bir kütüphaneydi...
Kapıyı kapatıp, pencereyi de kapattıktan sonra, beni kendine çekti ve elini enseme getirip yüzümü hizaladı. Dudaklarımı öpmeye başladı. Eli, boynundaki saçlarıma kaydı onları geriye atarken, bu seferde göğüslerimi sıyırdı ve belime geldi.
Billy... Billy... Billy!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜLER OKULU
FantasyGerçeğin farkında olmayan bir genç kız ve bu kızın büyük güçlerinden haberi olmayan ölü bir oğlan. Oysaki onu yaşatacağı zaten bu kadar ortadayken hala ondan uzak durması... ve son iblis doğdu ve büyüdü bile... Bir ölüm avcısı ve bir ölüm meleği...