babamla arabayı arama çalışmalarımız hiç bir sonuç göstermemişti bu yüzden daha fazla zaman kaybetmemek adına bir taksiye binip karakola gitmiştik. abimin şu anda ifadesi alınırken babam telaştan ortalıkta üç buçuk atıyordu. ben ise oturmuş neyi önce düşünüp şokunu yaşayayım diye düşünüyordum. iyilik perisi abimin şu anda karakolda ifadesinin alınmasına mı yoksa onca kargaşanın üstüne tesadüfen orada durmadığına neredeyse emin olduğum hoseok a mı?
yüzümü ellerimin arasına alıp derin bir iç çektim. neler oluyordu böyle? hiç bir şey anlayamıyordum. beynim şu son zamanlarda o kadar meşgul dü ki oturup ihbarın nedenini çalınan arabayı ve gördüğüm hoseok hakkında düşünemiyordum bile. onu özlediğimi sanıyordum fakat onu görünce hiç bir şey hissetmediğim için sevindim. o esnada sadece azrailimi düşünüyordum.
sanırım artık gönlüm azraile kayıyordu sonuçta o boktan dünyadan insanları kurtaran bir melekti.
ayakkabılarımı inceleyerek düşündüğüm şeyleri bakış açımda başka ayakkabıları görünce durdurdum. şu anda tam karşımda birisi vardı ve bu babam değildi. kafamı hızla yukarı kaldırdığımda polisi görünce direkt ayaklandım. babam da polisi görmüş olacak ki hızlı hızlı bu tarafa doğru yürümeye başladı. polis babamın gelmesini bekledi ve kafasını başka bir kapıya çevirip
"GETİRİN" diye bağırdı. önümdeki polisin bağırmasıyla diğer polisler kapıdan elleri kelepçelenmiş olan abimi ite kalka bu tarafa doğru getirdi. abimin yüzündeki korkuyu okuyabildiğim anda her bir yerime sancılar girdi.
"NEZARETE ATIN"
polisin sesi üzerine karakola sessizlik çöktü. abimin korkudan göz bebekleri büyüyünce babam polislere doğru koşmaya başladı.
"BIRAKIN OĞLUMU O BİR ŞEY YAPMADI".
o an babamın yüzündeki öfke hoseokun haneul i kaçırdığında ki hissettiğim öfke ile aynıydı. o yüzden ona dokunmak istemedim ama eğer polise saldırmasına izin verseydim onu da içeri atarlardı. hızla babamın önüne geçip onu durdurdum ama o bağırmaya devam etti.
"BIRAKIN LAN BIRAKIN" babam onu tutuğumun farkına bile varmadan haykırırken polisler çoktan abimi götürmüşlerdi.
hayatımdan ilk kez babamı bu kadar sinirli gördüğüm için ona engel olmaya çekiniyordum.
"DAHA FAZLA GÜRÜLTÜ ÇIKARIRSANIZ SİZİ DE OĞLUNUZUN YANINA TIKARIZ" diyerek babamı fitilleyen polisin ağzını yüzünü kırma isteğimi içime attım fakat babam pek de içine atmış gibi gözükmüyordu.
"GEL LAN GEL AT "
babamı kontrol etmekte zorlanırken birden araya namjoon girdi. nereden çıktı ne ara geldi hiçbir fikrim yoktu ama şu an bunu sorgulayacak kadar boş vaktim de yoktu. ben arkadan babamı tutarken o da polise saldırmasını engellemek için önüne geçmişti. babam hiç kimseyi umursamadan bağırırken bir kaç polis de babamı tutarak zor bela dışarıya çıkartmamıza yardım etti. babam yavaş yavaş sinirlerini kontrol etmeye başlayınca içten içe derin bir nefes aldım. bir günde bu kadar şey çok fazlaydı. ölü ninemin bile dirilip yanımıza gelme ihtimali vardı gözümde. sınırları çoktan aşmıştık zaten.
**********************************
namjoon ben ve babam eve gelmiştik ve olan bitenleri ev halkına anlatmıştık. annem abimin nezarete girdiğini duyunca fenalık geçirmişti ve onu dinlenmesi için koltuğa yatırmıştık. namjoon sürekli anneme iyi olup olmadığını sorarken aynı zaman da kendisine gelmesi için limon kaynatıyordu. haneul ise olayı anlattığımızda gözleri dolmasına rağmen hemen kendisini toparlayıp anneme destek olmaya çalıştı. babam abimi oradan çıkartmak için sürekli birilerini ararken ben olan bitenleri mal gibi izliyordum. ayakta ağzım açık bir şekilde her şeyi kavramaya çalışırken burnuma tuhaf kokular gelmeye başladı. sanırım bu koku yanan beynimden geliyordu.
söylene söylene tekrar mutfağa giden namjoonu görünce limonu yaktığını anladım. eskiden de öyleydi. hem çok sakar hem de çok akıllıydı. namjoon limonu yaktığı için anneme bir bardak su verip yanımıza geldi.
"Jun Ki hyung u neden nezarete attılar?"
babam "bilmiyorum" diye fısıldadı. sesinde fazlasıyla çağresizlik ve umutsuzluk vardı. namjoon eliyle saçlarını karıştırıp konuştu.
"merak etmeyin efendim her şey düzelecek bizzat kendim ilgileneceğim bu mevzuyla"
babam tek kaşını kaldırarak namjoon a baktı.
"kendini kontrol edebilecek misin evlat?"
"deneyeceğim."
namjoon benim ortaokul yıllarımdan kalma arkadaşımdı liseyi de aynı yerde bitirdikten sonra araya üniversite girince ayrılmak zorunda kaldık. üniversitenin başlarında arkadaşlığımızı koparmamak adına sürekli konuşuyorduk fakat üniversitede 2. yılımıza girince telefonlarıma bakmamaya başladı. bir sorun olup olmadığını kontrol etmek için ona gittiğimde ise taşınmış olduğunu öğrendim. tek başına harabe gibi bir evde yaşarken taşınacak parayı nereden bulmuştu merak ediyordum. ilk başlarda bana haber vermeden ortadan kaybolduğu için ona çok sinirlenmiştim ama 3.yılımızda bana başka bir numaradan ulaştı ve birden yok olmasının nedeninin kişilik bozukluluğu olduğunu söyledi. ilk başlarda ne olduğunu bilmediğim için onu suçlamaya devam ettim fakat daha sonradan açıklayınca anlayış gösterdim. kişilik bozukluluğu içinde kendi karakterinden ap ayrı başka bir karakter bulunduranlara deniliyordu. geçmişi hatırladığım zamanlarda namjoon un normalde saygılı ve yardımsever biriyken bir şeye sinirlenince veya zor durumda kalınca birden sinirli ve aşırı zeki birine dönüştüğünü hatırlayıp ona yardımcı olmak istedim fakat o konuşmayı yaptıktan sonra yine ortalıktan kayboldu. 4.yılımı dondurmuştum ve 1 hafta sonra 4. yılımı okuyacaktım. yani neredeyse 2 senedir ne sesini duymuştum ne de yüzünü görmüştüm.
hala ona sinirliydim. eğer burada böyle oturmaya devam edersem benle konuşmaya çalışacağına adım kadar emin olduğum için merdivenlere yöneldim.
"ben uyuyacağım." diyerek ev halkına beni rahatsız etmemeleri için ufak bir uyarı yaptım ve odama geçtim. kendimi yatağa attım.
bir süre boş boş tavanı izledikten sonra gözümün önüne abimin korku dolu gözleri belirdi.
çok korkmuştu ve eminim ki şu anda çok korkuyordu. o soğuk yerde tek başına kalmanın onun için ne kadar zor olabileceği aklıma gelince içim titredi ama içimin titremesi hiç bir işe yaramadı. içim titresede parçalansada elimden hiç bir şey gelmiyordu.
yüksek sesle derin bir nefes aldım ve aldığım nefesle aklıma arabayı ararken gördüğüm hoseok gelince nefesi geri veremedim. bir süre öksürdükten sonra kendime geldim ve kaldığım yerden düşünmeye devam ederek kendimi uykunun merhametli kollarına teslim ettim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
a reward of death
Hayran Kurguyanlış zamanda yanlış kararlar yanlış düşünceler ve yanlış kişiler, peki ya bunların doğrusunu bulduğun zaman da her şey yolunda gidecek mi min yoongi?