Bu hikaye Unbreakable Red Riot'a aittir, ben çevirisini yapıyorum. İyi okumalar.
Tuvaletin zemininde oturmuş, klozetin içine boktan gül yaprakları kusuyor olmak biraz özel bir durum olmalı. Bunaltıcı. Kafa karıştırıcı. Aşağılayıcı. Bütün dünyanın görmesini istemeyeceğiniz bir durum ve kesinlikle yarıda kesilmemeli.
Ama belli ki Yarım-Yarım notu almamış. Piç kurusu.
Orada durmuş, belli ki kendi antremanından dolayı ter içindeydi ve... öylece bakıyordu. İfadesiz suratı ürperticiydi ve gözleri tereddütsüzce Katsuki'nin gözlerine odaklanmıştı, sanki onu okumaya çalışıyordu. Birkaç saniye boyunca Katsuki de ona baktı, donup kalmıştı, gözleri büyümüştü, dehşet içindeydi. Sanki midesi oracıkta düşüvermişti.
"Git," sonunda çatlayan sesiyle konuşabildi.
Todoroki başını yana eğdi. Bir adım yaklaştı. "Bakugou-"
"-Git." Katsuki hırladı ve ayakları üstüne kalkmayı denedi, bacakları titriyor, klozete tutunuyor olsa da avuçlarından dumanlar çıkmaya başlamıştı. "Defol, seni piç! Ben-"
Ama düşündüğü tehditler dudaklarına ulaşamadan ve quirki tam olarak tutuşmadan yeni bir öksürük dalgası onu kapladı. Tekrar dizleri üstüne çöktü ve yapraklar aralarına düşmesin diye boşuna bir çabayla parmaklarını dudaklarına götürdü. Yapraklar birer birer aralarına düştü ve zemini kızıla boyadı.
Todoroki düşüşlerini merakla izledi, kaşları şaşkınlıkla havalanmıştı ve Katsuki çığlık atmak istedi. Bağırmak, küfürler etmek istiyordu ama güller ona izin vermedi. Kelimelerini boğuyor, onu engelliyırdu ve onları durduramıyordu. Daha fazla yaprak gelince başını kaldırdı ve sallana sallana klozetin başına geri döndü.
Katsuki'nin vücudu çiçeklere karşı tüm gücüyle direniyordu, kolları titriyor, göğsü ağırlaşıyor, başı dönüyordu. Daha önce hiç bu kadar kötü olmamıştı. Resmen sıçmıştı. Vücudu pes etmek istiyordu. Çiçek kokusuyla birlikte diline keskin, metalik kan tadı geldi.
Bok.
Bu sefer fena sıçmıştı.
Gözlerini sımsıkı yumdu, o kadar sıkıydı ki bir tek beyaz benekler görüyor ve bir figürün varlığını hissedebiliyordu -lanet Todoroki, kendisini en tatsız şekilde hatırlatmıştı -ona yanaşıp eğilerek onunla aynı boya gelmiş ve sanki bir halta yarayacakmış gibi sırtını sıvazlamıştı. Katsuki sadece bununla savaşmak, işini huzur içinde kendi kendine halletmek istiyordu ama vücudu deli gibi titriyor, onu zayıf düşürüyordu ve bu konuda hiçbir şey yapamıyordu.
Birkaç hızlı nefesle yapraklar kısa süreliğine durdu. Katsuki ağzından akan kızılla karışık salyayı izledi, kanın yoğun tadı hâlâ dilindeydi. Gözleri kararmadan önce derin nefesler aldı ve topukları üstünde oturdu ama bu oturuş bile çok güç harcamasına sebep oluyordu; yere oturup sırtını duvara yasladı, gözlerini kapattı ve sessizlikte nefes aldı.
Sonra Katsuki gülmek istedi çünkü o gürültücü piç hâlâ oradaydı, yanında dizleri üstüne oturmul sikik bir ucube gibi onu izliyor olmalıydı. İğrenmiş miydi? Kafası mı karışmıştı? Bu zaten hayatında yaşamış olabileceği en boktan durumdu ama en azından keyfini biraz olsun yerine getirebilecek bir şey vardı. Todoroki'nin boş bakan suratı harika gözüküyor olmalıydı.
Ama Todoroki konuştuğunda sesi sakindi. "İlacın var mı?"
Sesi tahmininden daha yakın geliyordu. Katsuki onu uyarmak için hırladı. Yaklaşma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Roses Are Red
FanfictionBu hikaye tamamen Unbreakable Red Riot'a aittir, ben Türkçe'ye çeviriyorum. Hikayenin orjinalini onun hesabından bulabilirsiniz. Kapak tasarımı Majorashby'e aittir. Instagram hesabından çeşitli çalışmalara bakabilirsiniz. Katsuki yaprakların tadında...