Bu hikaye Unbreakable Red Riot'a aittir, ben sadece çevirisini yapıyorum. İyi okumalar.
Bir süre boyunca sadece acı vardı.
Vücudu şoktaydı, aynı biraz önce dudaklarından düşüp her yere saçılmış olan yaprakların getirdiği önlenemez şok gibiydi. Her şey çok fazlaydı, onu bir dalga gibi yutuyordu, öfke ve hüsran ve korku doluydu, sanki o dalga onu tüm bu duygularla dolduruyordu ve aldığı acı dolu her hava ona bu duyguları tekrar tekrar hatırlatıyordu. Hiçbir şeyi geride tutmuyordu. O yüzden, ağladı. Ağlamanın onu zayıf hissettirmesi ve utandırması önemli değildi çünkü bir şekilde, iyi de hissediyordu.
Sesler uzaktan geliyordu, yumuşak 'sorun yok Katsuki, sorun yok''lar bozuk plak gibi tekrarlanıyordu ama yine de rahatlatıcıydı. Annesinin hafifçe sallanarak ona sarılması, saçlarındaki parmakları, babasının sırtını sıvazlayan eli yavaş yavaş azaldı. Göz yaşları, duygular, hatta yapraklar bile geriledi, çok bitkindi. Akıp gidecek gibiydiler. İçindeki sel sularından geriye içi boş bir kabuk kaldı, farklı türde bir uyuşukluk hissiydi. Ama bu seferki kimyasal olarak oluşmamıştı. Katsuki gücünün sonuna gelmişti.
Kolları uyuşukça annesinin bedeninden ayrıldı, göz kapakları ağırlaştı, ciğerleri titrek nefesler almaktan yorulmuştu. Bitkinlik çok yoğundu. Kıçının altında bir koltuk, ona dolanmış kollar, onu rahatlatacak fısıltılar vardı ve bunlar onu gerçek hayata bağlayan tek şeydi.
"Sana hiç öğretmedik, değil mi? Duygularını nasıl kontrol edeceğini?" Yeni sözcükler dikkatini çekti. Konuşan babasıydı. "Duygularınla nasıl başa çıkacağını öğretmedik." Katsuki başını salladı. Bundan hoşlanmamıştı.
"Özür dilerim, Katsuki," sonra annesi konuştu, "seni öyle zorlamamalıydım, hele ki sen böylesine yaralıyken."
Lanet olsun, onların özürlerini filan istemiyordu. Sadece her şeyin bir an önce bitmesini istiyordu.
"Özür dileriz," babası sırtını sıvazladı, tekrar özür diledi ve Katsuki bundan nefret etti. "İlacın duygularını böylesine etkilediğini bilmiyorduk."
"Ama nasıl," sonunda konuştu, sesi öksürmekten çatlamıştı. Yeni gelen bir güçle annesinin tişörtüne tutundu. "Ben neden..."
"İlaç böyle işliyor, Katsuki," annesi derin bir nefes aldı. "İlaç işte, hepsi bu."
"Saçmalık," annesinin omzu üstünden mırıldandı.
"Biliyorum Katsuki, biliyorum."
Katsuki babasının bir kutu peçete alıp yerlere saçılmış yaprakları temizlediğini zar zor fark etti.
"Hepsi tamamen saçmalık," tekrar homurdandı, gittikçe sinirleniyordu. "Nasıl boktan bir saçmalık-"
"-Ben uh, ona su getireyim," babası çabucak ayaklandı ve odadan çıktı.
"Sikeyim, bana neden öyle bir şey verdiler?" Sonunda öfkeyle homurdanıp koltuğa oturdu.
"Aşk olmadan çiçekler büyüyemez, değil mi?" Annesi konuştu. "Ama ilaç akıllı filan değil. Duyguları birbirinden ayıramıyor, o yüzden..."
Katsuki gözlerini kapatıp iç çekti. "O yüzden her şeyi götürüyor."
"Evet."
Her şey çok mantıklıydı. Başını geriye yatırıp tavanı izlemeye başladı. Tavanı inceledi. Kendisini gerçeklerle son hız çarpışmaktan alı koyacak her şeyi denedi..
Bir süre sessizce oturdular. Babası elinde bir şişe suyla geldiğinde Katsuki sessizce şişeyi alıp, suyu içmeye başladı ve ailesi de sessizce onu bekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Roses Are Red
FanfictionBu hikaye tamamen Unbreakable Red Riot'a aittir, ben Türkçe'ye çeviriyorum. Hikayenin orjinalini onun hesabından bulabilirsiniz. Kapak tasarımı Majorashby'e aittir. Instagram hesabından çeşitli çalışmalara bakabilirsiniz. Katsuki yaprakların tadında...