Yine Nil'i görerek başlamıştım hayata. Arabadan inerken direkt olarak zaten Can'ın yanına gelmişti. "Naber?" yapmacık çıkan sesiyle Can'ın koluna girince gözlerimi devirdim. Mide bulandırıcı. "Bacağın nasıl oldu küçük?" alt tarafı iki yaş büyüktü. Onu umursamadan onların yanından ayrıldım. Okulun içine girdiğimde yine aynı bakışlarla karşılaştım.
Sabır çekerek takmamaya çalıştım eğer takarsam kötü sonuçlar doğabilirdi. "Bacakların çok güzel." arkamdan atılan lafla istemsizce gözlerim bacaklarıma kaydı. Görünürde bir şey mi vardı. "Kalça kısmında harika bebeğim." oha! Bunu söyleyen kişiye anında dönüp bağırdım. "Ne diyorsun be!" çocuk yanındakileri dürtüp kahkaha attılar.
"O kalçanı benim için kullanabilirsin." bunu söylemesi ile çocuğun üstüne atılıp, uzun saçlarını çekmem aynı oldu. "Vahşi kızları severim." Hiç beklemediği bir şey yapıp, kasıklarına tekme attım. "Bir dahakine kullanacak bir şeyin kalmaz." çocuk inleyerek yere otururken diğer çocuk gelip beni arkamdan tuttu. "Çok fazla oldun ama." ona vurmaya çalıştım ama bacaklarımı bacak arasına sıkıştırdı.
"Bırak!" önümdeki çocuk ayağa kalkıp tam karşımda durdu. "Dediğim gibi vahşi kızlara bayılırım." elini yanağıma koyduğunda başımı yana çevirdim ama çenemi tutup, kendine hızla çevirdiğinde yapacak bir şeyim yoktu. Bana doğru yaklaştığında zihnim çok farklı algıladı ve benim bile şaşıracağım şeyi yaptım. Çocuğa az önce kafa atmıştım ve ondan çok benim canım yanmıştı.
Çocuk burnunu tutarak bana gözlerini kocaman açtı. "Fazla cesaretlisin!" dedi bana doğru yaklaşarak. Beni tutandan kurtulmak için çabaladım ama sonuç olumsuz gelince karşımdaki şahısa doğru konuştum. "Şerefsiz insanlara karşı böyleyimdir." çocuk yamuk bir gülüş sergilediğinde gözlerimi devirdim. Hakareti itiraf anlıyordu. Ellerini yanağıma koyarken bağırdım. "Bırak!" kimse niye yardım etmiyordu.
"Ne oluyor lan burada!" tanıdık bir ses arka taraftan bağırınca başımı oraya doğru eğdim. Bu Can'ın arkadaşlarından biriydi. Önümde duran çocuğu tuttuğu gibi yumruğu geçirdi. Beni tutan çocuğa yöneldiğinde hızla kenara geçtim. Ona da yumruğu vurduğunda o yere düşmek yerine sarsıldı.
"Lan!" Can'ın sesini koridorun başında duyduğumda oraya baktım. Hepsi koşarak geliyordu. Olaya hiçbir şey sormadan girdiklerinde gözlerim yaşlı onları izliyordum. Şu an neden ağlıyorum tam bilmiyordum ama her şey birbirine karışmıştı. İçinden çıkılmaz bir yangın etrafı yakarken, bu yangının içinde yanıp gidiyordum.
Piyon olarak kullanıldığım bu oyunda rolümü hiç sevmemiştim. Piyon olmak istemiyordum. Bakışlarım Nil'e kaydığında bana bakarak güldüğünü gördüm. İşte o zaman bütün yapboz parçaları birleşmiş ve resim olarak Nil'in yüzü çıkmıştı. Ne olduysa onun yüzünden olmuştu. Bu hikayede beni piyon olarak kullanan oydu ve buna izin vermeyecektim.
Kendimi kaybedip birden Nil'in üzerine atladım ve onu iterek yere düşmesini sağladım. Arkadaşı bağırırken ben Nil'in üstüne çıkmış tırnaklarımı yüzüne geçiriyordum. Kavga etmeyi sevmiyordum ama konu Nil olunca deli gibi edesim geliyordu.
"Gerizekalı!" diye bağırdım saçını tutarken. Nil ellerini saçıma yapıştırıp, beni hızla altına aldığında onu engellemeye çalıştım. Ona ait bir iz olmayacaktı yüzümden. Hızla oturur pozisyona geçip onu yere yatırdım. Yüzüne hızlı bir tokat atarken elim acıdı. Her şeyi hak ediyordu.
"Ne oluyor burada!" müdürün sesi kulaklarıma ilişince durmak zorunda kaldım. Müdürün sesiyle bütün gürültü kesilmişti. "Hepiniz odama geliyorsunuz!" saçlarımı arkaya atıp ayağa kalktım ve son kez Nil'in karnına tekmeyi attım. "Sakın bir daha benimle uğraşma!" diye tıslayıp ilk ben olmak üzere müdürün arkasından yürüdüm. Arkamdan diğerlerinin geldiğini biliyordum ama umurumda değildi. Şu an ceza almaya gidiyordum ve bu alışık olduğum bir şeydi.