"Bravo size." karşımdaki polis memurunun azarı ile öylece karşısında duruyorduk. Kavgadan sonra hepimizi karakola toplamışlardı. Ben ayakta durmak yerine koltuğa oturuyordum çünkü buradaki mağdur ben oluyordum.
"Hepiniz saygın ailelerden geldiniz. Bu yaptığınız saçmalıkta ne?" diğer takımı tam bilmiyordum ama bizimkiler saygın aileden geliyorlardı. "Hemde kızlar lavabosunda çıkan bir kavga. Nedir bu anlaşamamanızın sebebi?" birden kendimi suçlu hissettim. Gene kavga benim yüzümden çıkmıştı ve yine ben onlara karşı gelmiştim.
"Lavaboya girdiğimde bu kız Sena'ya zarar vermişti." Nil'in konuşması ile memurun bakışları bana döndü. Hepsinin ismini biliyordu ve buradaki tek yabancı isim bendim. "Kızım gel buraya sen anlat." başımı sallayıp ayağa kalktım. Onların yanına giderken korkarak Burak'a baktım ve olabildiğince uzak durmaya çalıştım.
"Ben lavaboya gidiyordum bunlar benim önümü kesti. Sonra lavaboya girdim ve bir kızdan bizim kızları çağırmasını istedim. O gittikten sonra bu iki kız girdi lavaboya ve birden bu kız boğazıma yapıştı." birden her şeyi tek düze ve tek nefeste anlattım. Memur ilk önce her şeyi anlamaya çalıştı ardından ayağa kalktı. "Boğazında oluşan kızarıklık boğmadan dolayı mı? " başımı hızla salladım. O korku hala bedenimde geziniyordu. Polis yanıma gelip parmağını boğazımda gezdirdi. Bunu yapmasıyla nefesimi tutup Can'a bakmam bir oldu. Gözlerindeki sakin ol cümlesi biraz rahatlamamı sağlasa da genede tedirgindim.
"Sadece öylesine oldu bu kavga değil mi?" başımı olumlu anlamda salladım. Polis elini çekip benden uzaklaştı. "Şikeyetçi misin?" başımı tekrar Can'a çevirdim. Başını olumlu anlamda sallayınca kesin bir kararla polise döndüm. "Evet şikayetçiyim." poliste başını sallayınca bakışlarım Helin denen kıza döndü.
Korku ile polise bakarken gözlerim bu kez Burak'ı buldu. O ise tepkisizce bakıyordu. Derin bir nefes alıp polise döndüm. "Ahmet, Helin Aydoğan'ın ailesini buraya çağırır mısın?" Ahmet denen kişi başını sallayıp odadan çıktığında derin bir nefes aldım. Ona ne yapacaklardı hiç bir fikrim yoktu.
"Onu hapise mi atacaksınız?" Memur bana döndüğünde başını olumsuz anlamda salladı. "Büyük bir suç değil ama insana zarar vermeden baya yüklü bir para ödeyecek." gözlerimi devirdim. Zenginlerin cezası ne olacaktı ki? O yüklü parayı öder kendini kurtarır peki benim canımı kim kurtaracak? "Biz gerekeni yapacağız. Helin ve Sen burada kalın sizlerde dışarı çıkın." odayı yavaşça boşaltırken, Helin bana öldürecek gibi bakıyordu. Sakin olmalıydım burada Polisler vardı bana zarar veremezdi. Burak'a olan korkumdan sonra bu kıza olan korkumda başlamıştı. İkinci korkacağım insanlar arasındaydı.
"Tatlım sen şu kağıtları önce bir imzala sonra çıkabilirsin. Helin sen burada kalıyorsun ailen gelince gereken cezayı veriyoruz sana." başımı sallayıp bana uzattığı kağıdı aldım ve kenardaki koltuğa oturdum. Uzattığı kalemide alırken kağıttakilere göz gezdirdim. Para cezası olan yerde gözlerim gezindi. 25000 TL para cezası...
Buna içimden güldüm. Bizim için yüksek bir paraydı ama zenginler için dilenciye bile verilecek paraydı. Ona ceza olmamıştı sanki. Buradan hemen çıkmak için daha fazla okumadan imza attım ve elimdekileri memura uzattım. "Sen çıkabilirsin." başımı sallayıp son kez Helin'e bakarak odadan çıktım. Hemen Can ve arkadaşları yanıma gelirken, kendimi kapısıdan uzaklaştırdım.
"Ne kadar para cezası verecekler?" başımı Nil'e çevirip gözlerimi bıkkınlıkla devirdim. "25000 TL." dedim. Şaşkınlıkla gözlerini kocaman açtı ve isyan ederek konuştu. "25000 TL para mı? Resmen ona demişler git bir daha böyle bir şey yap bu para cezası seni bozmaz." diğerleri de onu destekler gibi ses çıkardılar. Haklılardı onlar için sadece bir kaç kuruş... "Gidelim mi?" Can başını sallayıp beni kollarının arasına aldı. Karakolun koridorunda yürürken bakışlarım duvara yaslanmış Burak'a değdi. Tepkisizliğini hala koruyordu ve bu beni daha çok sinirlendiriyordu.