O an her şeyin çizgisi değişti. Kalp atışımın çizgisi bile değişti. Sözcüklerin çizgisi değişti, zamanın çizgisi değişti... Hangi zamanda olduğumu kavrayamıyordum. Önümde sadece aklımdan çıkmayan kelimeler yer alıyordu. Raflarda duran kavanozlar birer birer yere düşüyor ve cam kırıkları ayağıma batıyordu. Kanıyordu ayaklarım ama o an kanayan ayaklarımdı ama o cam parçaları kalbime saplanıyordu. Gözükmeyen kan damlacıkları yine içime akıyordu.
Ve sen Sena Kayra Barlas, Ünlü iş adamı Fatih Barlas'ın kızı...
Rafta son bir tane kalan kavanozda yere düştü ve bu kez ayağıma batmak yerine kalbime saplanmıştı.
Ünlü iş adamı Fatih Barlas'ın kızı...
Onun babam olduğu gerçeği artık bana ait bir sır değildi bunu hiç bilmemesi gereken kişide biliyordu.
Ve sen Sena Kayra Barlas,
Ve bir gerçek daha ortadaydı. İsmimi yine bilmemesi gereken kişi biliyordu.
Yüzüme dokunan eller ile zaman çizgisinden çıkıp bütün kelimeleri öylece yerde bıraktı ve önüme şu anki zamanı getirdi.
Burak elini yüzüme atmış ve akan gözyaşlarımı siliyordu.
Burak gözyaşlarımı siliyordu,
Düşmanım gözyaşlarımı siliyordu.Elini hızla indirirken ona nefret dolu gözlerle baktım. Beni nereden vuracağını iyi biliyordu. Bunları nasıl öğrendi hiçbir fikrim yoktu. Diğer adıma kadar bilmesi tuhaf geliyordu ama Buraktı bu bir şeyleri bilmek isterse bilirdi.
"Sen nasıl öğrendin?" dedim titrek sesimle. Gözümden akan bir damla ile derin bir nefes aldım. Ağlama Sena ağlama sen güçlü bir kızsın ağlama.
"İnkar etmiyorsun." ona boş gözlerle baktım. O kadar her şeyimi bilirken nasıl inkar edebilirim ki?
"Ağlama. Bunu ağla diye söylemedim sana!" sert çıkan sesi sinirlerimi bozdu. Ağlamamam için söylememiş... Bla Bla...
"Ne yapayım 'Ay benim bütün geçmişimi öğrendin aferin sana' mı diyeyim?" sinirden saçmalıyordum ama beni buna o zorluyordu. Hiçbir şey demeden öylece bana baktı. Bende ona öylece bakarken aramızda tuhaf bir enerji vardı. Negatif bir enerji değildi ama pozitif bir enerji de değildi. O enerji bir türlü yolunu bulamıyordu.
"Şöyle birbirinize bakmayı kesin." bakışlarım hala onun üzerindeydi. Pes edip onun çekilmesini istiyordum ama böyle bir şey yapacak gibi durmuyordu.
"Ateş bacayı sarıyor. Bir şeyler yapmamız lazım." bakışlarım bunu söyleyen kişiye kayarken ona keskin bakışlarımı attım. Oda benim dönmüş olduğumu görünce nefesini dışarı üfledi. "Oh şükür ya!" gözlerimi devirip bakışlarım ellerime kaydı. Bu gerçeği hepsinin öğrenmesi iyi olmamıştı.
"Bunları kimseye söylemeyin. İsmimi söylemeniz umurumda değil ama babamın kim olduğunu söylemeyin." bakışlarımı hepsinde tek tek gezdirdim. Hepsinin yüzünde merak ifadesi vardı.
"Neden bilmelerini istemiyorsun?" bu kez bakışlarım Emre de durdu. Yüzümde bir sırıtış oluşurken deli olduğumu düşündüğüne emindim. Şu an kendi kendime gülüyordum. Emre'ye doğru masada biraz yaklaştım ve sadece onların duyacağı şekilde konuştum.
"İntikam... Onun babam olduğunu ben zamanı gelince söyleyeceğim." önüme koydukları sütü alıp, Emre'nin önüne koydum. Sandalyemi biraz arkaya itip ayağa kalktım. Masaya doğru eğilip son cümlelerimi söyledim. "Sizden tek ricam bu." doğrulup üzerime çeki düzen verdim ve masadan hızlı adımlarla uzaklaştım...