Bir daha şarkı söylemeyecektim. Gerçekten de söylemeyeceğim.
...Eve geldiğimde babam balık kızartmaya çalışıyordu. Kıkırdadım. "Hoşgeldin Ari!" Dedi babam koca gülümsemesiyle. "Merhaba baba!"diye selamladım onu. "Baba, bu koku ne? Yoksa, aşçılığa mı terfi ettin?"dedim kıkırdayarak. "Bu akşam seni zehirlemezsem iyidir, şimdiden özür dilerim."dedi mahçupça. "Neyse, ver ben halledeyim."dedim yavaşça. "Pekala, sana güveniyorum"dedi.
Yemeği hallettiğimde masayı hazırlamaya koyulmuştum. Gerçi iki tabak ve iki tane de çatal bıçak vs. falan...
Yemeği bitirdikkten sonra babam kendi tabağını alıp yıkadı!
Tanrım, ölmeye hazır değilim!
Babama dönüp"baba sen ne yapıyorsun?"diye sordum. "Korkmana gerek yok, ölmeyeceksin ve," derin bir soluk alıp konuşmasına devam etti,"bundan sonra kendi kirlettiğim şeyleri ben temizleyeceğim."dedi. "Pekala, o zaman kolay gelsin"
...
Uyumak istiyordum. Ama bir türlü olmuyordu. Bu gün yaşanan problemi babama hissettirmemeye çalışıyordum. Bunda iyi rol yapmışım sanırım. Ikilemde kalmıştım. Babaannemlerden dönmemve iyiki buraya gelip burdaki arkadaşlara sahip olmam...
Eğer gelmeseydim belki de bugün yaşanan tatsızlık olmayacaktı. Ama babaannemlerde kalsaydım da babaannem her zaman beni gözü önünde tutmaya devam edecekti.
...Sabahın ışıkları uyandırır uyandırmaz kalkıp perdeleri çektim. Rahatsız olmuştum. Bu gün yağmurlar nerdeydi? Güneş neden geldi? Farkındayım, yanımda şuan arkadaşlarım olsa, şuan ne dediğimi anlayamamış olacaktı. Yatağıma geri döndüm. Sıcacık yatağım bana huzur vermişti. Koca bir oh çekmiştim. Babamın bana seslendiğini duymuştum. "Ariana, misafirin var! Aşağı gel." Dedi. Kim sabahın dokuzunda bize gelir ki? "Geliyorum baba," dedim. Hemen aynaya geçtim. Yüzümdeki ifadeyi güzelce ayarladım, taranmamış saçlarımı taradıktan sonra topuz topladım. Üstüme de kısakollu düz beyaz t-shirt ve tam diz kapağıma ulaşacak bir şekilde düz mor bir etek giymiştim. Hemen gözlerime turuncumsu far sürdüm. Göz pınarlarıma hafif highlighter dokundurdum. Elmacık kemiklerimi belirginleştirdim ve son olarak da şekerimsi bir koku bırakan parfümümü sıkıp işlemlerimi bitirdim. Hemen banyoya koştum ve dişlerimi fırçaladım. Aşağı koşa koşa inmiştim.
"Hey, James! Merhaba Jessica! Hoşgeldiniz." Dedim ve ikisine de sımsıkı sarılmıştım. "Hoşbulduk," dedi Jess. "Benim çıkmam lazım, biliyorsun polis şefiyim ben Ariana" dedi babam. "Pekala baba, görüşürüz!" Dedim. "Yumurta falan var mı sizde bir de tava falan?" Dedi James. "Ah, tabii ki var, biz de zaten yemek yemeye ihtiyaç duymuyorduk." Dedim kıkırdayarak. Dolapta ki yumurtaları gösterdim ve tavayı da. "Jess buraya gel!"dedi James,"ve sen de şuraya otur" diye ekledi kafasıyla sandalyeyi göstererek. "Olmaz öyle şey, lütfen izin verin, ben hallederim." Dedim.
Gerçekten çok iyi arkadaşlara sahibim
James bana kızgın bir ifade attı ve oturmamı emretti. Bende oturdum. Jess ile birlikte kahvaltı hazırlıyorlardı. "Bugün okulda istediğin gibi şarkı söyleyebilirsin, Pattinson'lar gitmişler; rahatsın yani," dedi James. "Ne?!" Dedim korku ve kaygı karışık bir durumla. "Sevinmişe benzemiyorsun, bakıyorum Ari? " dedi bana bakarak. "Ya James, neden sevinsin ki, sonuçta onlardan biri Ari'den hoşlanıyor, belki de Ari-" der demez konuşmasını böldüm. "Yok öyle bir şey, bu oldukça saçma, geçen gün benim yüzümden yaptığımız kavgayı hatırlayın, böyle bir şey olabilir mi sizce?" Dedim yüzüm kızararak. Jess güldü. Ben de gözlerimi kısarak. "Ne var?" Dedim boğuk bir sesle. "Sana ayna tutmamı ister misin?" Diye yanıtladı Jessica.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor-¤-Beyaz
VampireGizemli bir o kadar da iyi... Hayaller bir o kadar da hayatlar... Mutlu, bir o kadar da üzgün... Mor, bir o kadar da Beyaz...