James 1 dakika içinde yanıma geldi. Çok telaşlı görünüyordu. Bu kadar hızlı olmayı nasıl başarmıştı?
"Ariana, kolun!"
"James, b-b-ben gerçekten iyiyim. Sorun yok,"
"Gözlerin kan çanağına dönmüş, sen sorun yok diyorsun."
"James, önemli değil. Gerçekten, benim yüzümden sen de çok üzülüyorsun. İşte ben buna dayanamıyorum, " dedim ağlayarak. O da perişan haldeydi. "Neler olduğunu hemen bana anlat, hemen Ariana! "
Okulun park yerinin çevresinde bulunan banklardan birine oturduk.
"James, gerçekten arkadaş olmak istemiyorum sizinle," dedim yavaş yavaş. Ne kadar bağlanırsak, o kadar benim yüzümden üzülüyorlardı. Rose haklıydı. Herkesi büyülemiştim. Lanet olsun ki bunu becermiştim!
"Bak Ari, iyi ki arkadaşız, iyi ki buraya geldin, iyi ki seni tanıdık, iyi ki-" dedi James.
"Bak James, bunu sen de biliyorsun ki, benim başım beladan kurtulmuyor. Ya da sakarlığım veya dengesizliğim. Başım ne zaman dertte olsa, siz geliyorsunuz. Çözüm aramaya çalışırken harap oluyorsunuz. Ben böyle görüyorum. Lütfen, sizi gerçekten üzmek istemiyorum. Arkadaş olmak istemiyorum, "dedim hıçkırarak. Ve ekledim. "Beni sevdiğini biliyorum, Rose'a sakın yaklaşma ve sinek gibi gör. Lütfen, " dedim gözlerimi kısarak.
Ayağa kalktım. Beni durdurmak istedi, durmadım. Kolumun acısına arkadaş acısı eklenince simsiyah katran gölüne düştüm sanki. Bir türlü yüzeye çıkamıyordum. Ayaklarım titremeye başladı. Merak ediyorum da neden hala bayılmadım?
Normalde böyle şeyler olunca bayılırdım. James'e son kez bakmak için arkamı döndüm. Okul kapısında Lucas'ı gördüm. Lanet olsun, onun yüzünden acı çekiyordum. Arkamı döndüm ve yürümeye devam ettim. Yaklaşık 5 dakika sonrasında Jasper'i yanımda buldum. Aniden zıpladım yerimde.
Lucas bitti şimdi Jasper başladı. "Ariana, konuşabilir miyiz?"
Jasper'e bakmadan yürümeye devam ettim. Yolumun üstünden geçen ormanlık alan vardı. Orman da evime ulaşıyordu. Oradan gitmeye karar verdim.
Aniden karşımda Lucas'ı gördüm.
O da konuşmak istedi, ben konuşmaya yanaşmadım. Ve Jake'i bekledim ki takım tam olsun. Lucas, önümde dikilmiş, bana bakıyordu. Gözleri renk değiştirmişti. Kehribar rengi olmuştu. Bana öyle bakıyordu ki etkilenmemek elde değildi. Kör birisinin gözü açılınca güneşe bakması gibiydi. Güneş Lucas olurken, ben de kör oluyordum. "Özür dilerim, " dedi yavaşça ve kadifemsi bir sesle. Küçür bir tebbessüm ekledi. Karşı koyamadım, ben de tebessüm ettim.Ya Ariana, o senin kolunu incitti, sen ona gülüyorsun?!
Sen bir ölsene!
İç ses susunca aklım başıma gelmişti. Hemen yüzümde ki tebessümü silip kızgın bir maske yerleştirdim. Jasper kıkırdadı. Ona da gözlerim kısık bir şekilde baktım. Sustu.
"Jake nerde?" Diye sordum.
"Gelir birazdan," diye yanıtladı Jasper.
"Peki o zaman, takımınız tamamlanırsa benim burada işim kalmaz." Dedim. "Hatta ben gidiyorum," diye ekledim. Ormanın derinliklerine girdim. Lucas arkamdan bana "arkadaşlığını bitirmişsin?" Dedi. Yürümeye devam ettim. "Konuşmuyor musun?" Diye soru yöneltti. Yanıma hızlıca geldi. "Bu kadar hızlı olmayı nasıl beceriyorsun, atlet falan mısın?"
"Bu hız benim damarlarımda var,"
"İyi, lazım olunca kullan, şuan lazım değil çünki."
"Kim demiş lazım değil diye?!"
"Ben dedim az önce!" Dedim gözlerine bakarak. O da bana baktı ve gözlerinin içinde ki renkler hareket etti.
"Bayağı da sihirbazlığın var galiba?!"
Dedim başka yöne dönerek. Ona bakmaya devam edersem aptalca cevaplar verebilirdim. Kendine çevirmek için acıyan kokumu tuttu. "Ahhh!!!! Ne yapıyorsun?!" Diye çığlık attım. Neredeyse ağlayabilirdim.
"Çok çok özür dilerim, lütfen benimle gel," dedi. Artık üç kişilerdi. Jake de gelmişti.
"Gerek yok, tamamlandınız." Dedim.
Yoluma devam ederken yine yanıma ulaştı.
"Hızını kullanmasan?"
"Benimle gelene kadar belki kullanabilirim." Dedi. Çömeldim ve çimlere oturup bağdaş kurdum. Yalnız kalmak istiyordum.
"Beni yalnız bırakır mısınız?" Dedim.
Jasper omuzuma dokundu ve elektrik çarpmış gibi hissettim. Ve uykuya daldım. Ama benim uyumamam imkansızdı. Uykum bile yoktu. Acıyan kolumu tutuyorlardı. Birisi beni kaldırmıştı. Kadife sesten tanımıştım. Bu Lucas'tı. Şapşal!
Beni kucağına alıp hızlıca yürümeye başlamıştı. Rüzgar yüzümü yalıyordu. Nefesim kesilmişti. Tabi bu üçlü kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. "Kendi aranızda fısıldaşmak ayıptır," dedim yarı uykulu bir şekilde. "Jasper, " dedi Lucas. Bana yekrar dokundu ve uykuya daldım...
Gözümü açtığımda bir evdeydim. Hastane odasının içindeydim. Karşımda mutfak vardı. Güzel ve genişti. Gözlerimi kırpıştırdım. Karşımda bir doktor vardı.
"Uyandığına göre iyisin?" Dedi. Tepki vermedim.
"Nerdeyim?" Dedim sakin bir ses tonuyla. Nerdeydim ben?
Bir kız geldi. Saçı kumral ve aralarında maviler vardı. Kıvırcıktı. Yüzü yuvarlak ve biraz uzundu. Kaşları ince ve uzundu. Gözleri büyük ve kehribar rengindeydi. Lucas'ın gözlerinin bir bölümüydü. Değişkenli gözlere sahipti. Bunun nedenini merak etmiyor değildim. Kız mavi ispanyol paça giymiş ve üstünde beyaz bir gömlek giymişti. Şu alışveriş merkezlerindeki yardımcı danışmanlara benziyordu.
Arkasından Jake geldi. Kızın elini tuttu ve yanağına öpücük kondurdu.
Ne oluyor burda?! Ariana, ayıp bakma sen!Küçük müyüm! Kes sesini!!
Jake, "Bu benim sevgilim," dedi ve kıza döndü,"bu da Ariana." Dedi.
"Merhaba," dedi sevecen bir sesle. Bu kız, iyiydi sanırım. Tanışmaya açık değildim aslında.
"Ben Lara, " dedi yavaşça.
Kafamı sallamakla yetimdim. Doktor da kapıya doğru yönelmişti. Saat kaçtı? Kaç saat kalmıştım ya da baygındım? Ya babam? Kesin deliye dönmüştür!!
Bir hırşınla ayağa fırladım. Kapıya yöneldim. Başım dönüyordu. Derin bir iç çektim. Gözlerimi sıkıca yumdum ve açtım. "Benim gitmem lazım, çantam nerde?"
Çantamı Jasper getirdi. Çantamı alırken eline dokundum yanlışlıkla, çok sert ve çok soğuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor-¤-Beyaz
VampireGizemli bir o kadar da iyi... Hayaller bir o kadar da hayatlar... Mutlu, bir o kadar da üzgün... Mor, bir o kadar da Beyaz...