Umarım bu bölüm hoşunuza gider! Her gün artan okunma sayısı için teşekkürler. x
-
Dışarıdan bakınca bile ne kadar büyük olduğu anlaşılan, çoğu gencin favori eğlence merkezi Six Flags'e girmiş, Justin'e kendim ödeyebileceğimi söylemiş sonradan cüzdanım ve telefonumun Deona'da kaldığını fark etmiş, benim biletimi de Justin'in almasına izin vermiştim.
Şimdi ise bekliyordum. Justin on dakikalık bir işi olduğunu söylemiş ve beni girişteki banka bırakıp gitmişti. Ne işi olduğunu merak ediyordum. Ve neden beni kapanmasına iki saat kalmış bir eğlence merkezine getirdiğini de merak ediyordum. Şu an neden Justin ile birlikte Six Flags'de olduğumu da merak ediyordum. Yani o Justin Bieber, okulun popüler kötü çocuğuydu. Tanışalı henüz bir-iki ay olmuştu ve beni buraya getirmişti.
Beraber vakit geçirmek için.
Pekala, sanırım benden hoşlanıyordu ve ben de ondan hoşlanıyordum. Hatta bırakın hoşlanmayı ona tapıyordum. Ama biz sevgili bile değildik.
Bir süre etrafıma göz attım. Saat geç olduğu için etrafta genelde bizim yaşıtlarımızda gençler vardı. Fakat yine de doluydu. Ee, kim güzel bir yaz gecesini evde oturarak geçirmek ister ki? Gençlik bir kere yaşanır, değil mi?
Yan yana dizilmiş oyun standları, oyuncak satan bir dükkan, dondurmacı, kahveci... Burası bana çocukken babamla gittiğim festivalleri çağrıştırmıştı. Annem bizimle gelmek istemezdi; çünkü gürültülü ortamlardan hoşlanmazdı. Annemin kulaklarıyla bazı sorunları vardı ve gürültülü ortamlar onun için riskliydi. Yani onu anlıyordum.
Annem ve babam...
Artık ayrıydılar.
Annem kendine Baltimore'dan bir ev kiralayacaktı ve ben babamla New York'ta yaşamaya devam edecektim. Aslında sadece babamla yaşayabileceğimi sanmıyorum. Annem olmadığı zamanlar babam bazen buzdan bir heykele dönüşüveriyordu ve bu hali tam anlamıyla tüylerimi diken diken ediyordu. Onu her gün buzdan bir heykel olarak görmeye dayanabileceğimi düşünmüyorum.
Belki de çocukken biriktirdiğim harçlıklarla kendime bir ev kiralamalıydım, ha?
"Ne düşünüyorsun?"
Birden bulanıklaşan dünyam eski hızına geri döndü. Kendi dünyama o kadar dalmıştım ki Justin'in yanımda oturduğu fark edememiştim.
Gözlerimi baktığım noktadan ayırmadan gözlerimi kıstım. "Sence New York'tan bir ev kiralamak ne kadara mal olur?" diye sordum. Çok ucuz olmadığını tahmin edebiliyordum, ancak bir işe girersem masraflarımı karşılayabilirdim. Yani, sanırım.
"İki bin dolardan aşağı bulman mümkün değil." Yüzünü bana döndüğünü ve neden böyle bir soru sorduğumu anlamaya çalıştığını fark ettim. Yine de odak noktamdan gözlerimi ayırmadım. İki bin dolar... Oldukça yüksek bir sayıydı. Aynı anda iki işte çalışsam bile en fazla bin beş yüz dolar civarı kazanabilirdim. "Ev kiralamayı mı düşünüyorsun?" diye sordu. Elini, kendine yakın olan bacağıma koydu ve birden elektrik şoku yayılmışçasına yerimden sıçradım. Justin bu tepkime güldü; ama elini çekmedi.
"Olabilir." Omzumu silktim. "Bir süre annem ve babamdan ayrı kalmak istiyorum." dedim ve gözlerimi Justin'e çevirdim. O da bana bakıyordu. "Annem Baltimore'a yerleşecek ve ben babamla kalacağım. Babam-"
"Ve babanla da kalmak istemiyorsun." Lafımı kesmesinden rahatsız olmuştum; ama cümlemi tam aklımdaki gibi tamamladığı için çıkışmadım. "Seni sandığından daha iyi tanıdığımı söylemiştim, Gomez." Elini bacağımdan çekti. Birkaç saniye önce elinin olduğu kısım birden üşümeye başlamıştı. Justin'in eli gerçekten sıcaktı ve iyi ısıtma görevi yapıyordu.
"Nereden biliyorsun?"
Sorumu duymamış gibi yaparak konuşmasına devam etti. "Sana bir şey söyleyeyim mi? New York'tan ev kiralayamazsın. Kiralasan bile en fazla bir bodrum katını kiralayabilirsin. Bu yüzden," gözlerini başka bir yöne çevirdi. "benimle kalabilirsin."
Teklifini sindirebilmem birkaç dakikamı aldı.
Onunla kalmamı önermişti.
Onun evinde.
"Ailen?" diye saçmasapan bir soru sordum. Sormam gereken en son soruyu sormuştum.
"Ailem yok." Dudaklarını birbirine bastırdı. Ailesi ölmüş müydü acaba? Bu soruyu sonra sormak üzere aklımın bir köşesine kazıdım. Şu an uygun bir zaman değildi. "Green Lantern'a binmek istiyorsundur umarım. Çünkü o şeye binmeden buradan gitmeyeceğim." dedi Justin çocukça bir tavırla ellerini çırparak.
Başımı salladım. Green Lantern... Hayalim.
Justin banktan kalkıp yürümeye başlamışken beni beklememesi biraz afallamamı sağlamıştı. Gerçi ne bekliyordum ki? 'Bayanlar önden madam.' deyip önümde eğilmesini ve bana öncelik vermesini mi? O tam bir öküzdü. Tabii ki beni beklemeyecekti.
Arka profilini incelerken bana sorduğu soruyu aklımda tartmaya başladım. Justin'in evinde kalmak. Pekala, bu kesinlikle harika bir fikirdi. Her gün onun yüzünü görmek için okula gitmem gerekmeyecekti. Hem de kira parası ödememiş olacaktım. Belki bu kadar zengin olmasa kesinlikle kira parasını verirdim; ancak çocuk tuvalet kağıdı niyetine para kullanıyor! Mutlaka eksi yönleri de vardır, ancak artı yönleri beynime o kadar doluşmuştu ki teklifini ağzım benden habersiz kabul etmişti.
"Evet. Seninle kalmak istiyorum."
-
Ah, Justin çok tatlı. Ama Selena malın teki. Justin Selena'yı nasıl seviyor anlamıyorum -.-
Okullar açıldığında hikaye yazmaya vakit bulamayacağım. Yb'ler gecikebilir. Zaten daha önceden de dediğim gibi final olacak.
Neyse öpüldünüz byeee!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşık Olmak Yasak (Jelena Fanfic) #düzenleniyor#
Fanfiction#düzenleniyor# Beni sarhoş kılıyordu. Onun yanında her şeyi unutup çıldırıyor duruma geliyordum. O aynı zamanda ilacımdı. Ne zaman negatif hissetsem kendimi onu düşünerek güçlendiriyordum. İşte acınası gerçek: Onu seviyorum... (Yasak Serisi #1) -Tü...