Yağmur sesi.
Yağmur sesiydi kulaklarında hüküm süren.
Huzuruna huzur katan bu ses kulaklarını kutsuyordu saatlerdir.Kollarında yatan sıska bedeni seyretmekten uyuyamamıştı, yine. Dışarıdan bakıldığında ne kadar romantik dursada aslında korkunçtu.
Her gece belli aralıklarla uyanık kalması, diken üstünde yatması ve dahası, gerçekten Chan için korkunç bir durumdu.
Bu yüzden istemsizce gerilip kollarının arasındaki bedeni, Baek'i, sıktığında Baek önce yerinde rahatsızca kıpırdamış sonra durmuştu.
Büyük ihtimalle uyanmıştı. Chan, sevgilisini uyandırdığı için üzülsede gözlerini göreceği için kalbi bir tık hızını arttırmıştı.
Şaşıyordu bazen, sevgisinin bu derece ileri boyutta olmasına.
Sessizliğini korudu, gözlerini kapadı ve nefes alışverişini belli bir düzene soktu.
Amacı Baek'e, saatlerdir uyanık olduğu için şişen göz altlarının nedeninin aslında çok uyumaktan olduğuna inandırmaktı.
Bir süre uyuma taklidi yaptı, Baek onun gerçekten uyduğunu sanıyor olmalıydı ki sesini çıkarmıyordu.
Tam yeni uyanıyormuş gibi yapacakken Baek derin bir iç çekti ve Chan'ın bedenini yatakta geriye doğru hızla itti. Chan korkuyla gözlerini kocaman açtı. Kollarından hızla ayrılıp onu kendinden uzaklaştıran Baek'e baktı.
Kaşları çatılmış, gözleri sinirle Chan'ın gözlerine bakıyordu. Chan'ın, gözlerine bakan gözlerin Baek'e ait olmadığını anlaması sadece bir kaç saniye sürmüştü.
"Ah..."
Ağzından yorgun bir nidanın çıkmasına engel olamamıştı.
Bu gözler Baek'e ait olamayacak kadar nefret barındırıyordu. Bu gözler Baek'in değil, Hyun'un gözleriydi.
"Sikeyim, beraber yatmak zorunda mısınız?"
Sıklıkla bu anı yaşayan Chan hafifçe doğrulttuğu bedenini yatağa geri attı ve kızarmış gözlerini kapadı. Gözleri yanıyor, başı ağrıyordu...
"Evet, zorundayız."
Yatakta oturur bir pozisyon almış olan Hyun, Chan'dan aldığı umursamaz yanıt üzerine gözlerini devirmiş ve yataktan kalkmıştı.
"Sikeyim sizin sevgililiğinizi."
Hyun'u duymazdan gelen Chan, yatakta alabileceği en rahat pozisyonu aldı ve gözlerini sıkıca yumdu.
"O hâlde, def olup git Hyun."
Hyun, dolabın önüne geçmiş siyah bir tişört çıkartırken kahkaha attı.
"Baek'i de götürürüm, çok ağlarsın sonra."
Artık üzerinde ki Baek'in zevkine ait olan bol gri polardan kurtulmuş üzerine siyah hafif bol tişört geçirmişti.
"Tişört giyme, hava soğuk."
Giyinmekte olan Hyun'u izlerken mırıldanmıştı, Chan.
"Benim için endişelendiğimi düşüneceğim, yapma Channie~"
Hyun, Chan'ı dalgaya alıp bileklerindeki sargıları çıkarmaya başlamıştı.
Bunu gören Chan, hızla yataktan kalkıp bileklerinde ki sargıları çıkarmaya çalışan Hyun'u durdu.
"Mikrop kapacak, henüz iyileşmedi."
Hyun, bileklerini Chan'dan kurtarıp bir kaç adım geriye gitti.
"İyileşmesini isteyen kim?"
Chan, uykusuzluğununda vermiş olduğu sinirle bağırdı.
"Ben! Ben iyileşmesini istiyorum! Şimdi kes şunu!"
Hyun, gülümserken bileklerinde ki sargıyı geri sardı.
"Ölecek olan birine neden bu kadar değer veriyorsun Chan?"
Yavaş yavaş üzerine yürümeye başladı.
"Baek ölecek, biliyorsun. Neden siktir olup gitmiyorsun?"
Sargılı bileklerini havaya kaldırdı.
"Bir gün yetişemeyeceksin, ve o gidec-"
"Aptal! O giderse sen de gidersin!"
Hyun, Chan'ın aksine büyük bir sakinlikle konuştu tekrar.
"Buradaki tek aptal sensin. Kabullen Chan, sen de hastanın tekisin."
↻
Bu kurgu bende ağlama isteği uyandırıyor, keşke bu kurgunun zihnimin içindeki halini sizde görebilseniz.