3. BÖLÜM: "ACIDAN OLUŞAN YIKIM"

83 66 7
                                    

İyi okumalar.

-

Bugünde uyandım. Ama sensiz, sesin olmadan, gülüşünü görmeden, günaydın deyişini duymadan.

Bunlar bir gün gerçekleşir değil mi?

Gerçekleşir sevgilim. Sen sadece iste beni. Sadece sev.

Bugün benim için farklı bir gündü sanki. Tuhaf bir şekilde huzurlu uyanmıştım. Dün olanlardan dolayı mı acaba? Kesinlikle o yüzden. Ve benim bu enerjimi resime yansıtmam gerekiyordu.

Süt ve gevrekle kahvaltımı yapıp hâlâ uyuklayan köpeğimin dün sanırım ben uyurken yediği mamasını tekrardan kabına döktüm. Ardından saçımı topuz yaparak kilitli küçük odaya girdim. Resim yaptığım bir yerdi ve duvarlarda sadece onu çizdiğim tuvaller asılıydı.

Resim çizmeyi kendimi bildim bileli severdim. Bir de çizdiğim insan, benim hayatımın merkeziyse... Ortaya bir sürü çizilmiş resim çıkmış oluyordu.

Yarım bıraktığım tuvalin önüne geçtiğimde resimden önce dikkatimi çeken yerdeki yer yer kurumuş kandı. Kaşlarım usulca çatıldığında sebebini düşündüm. Yanlışlıkla elimi kesmiş olabilirdim.

Fazla ilgimi çekmediği için yarım kalmış resmime baktım. O, uzağa bakıyordu. Kafasındaki siyah bere, boynunda kırmızının bordoyla karışmasından oluşmuş koyu renkteki atkı...

Tamamlanmamış yerlerini tamamlamak için boyaları ayarladım. Kırmızı rengindeki boyam bitmişti. Sanırım hepsini atkı için kullanmıştım. Olsun onun için değer.

Onu çizerken arkadan kafamı dağıtsın diye yavaş bir şarkı açtım.

Jason Walker, Down.

Şarkıyı tekrara alırken yaklaşık iki saatimi burada geçirdim. Şarkı sürekli tekrar ediyordu ama asla değiştirmiyordum. Bu şarkı tanıdıktı. Bu şarkı özeldi.

Saat on buçuğa gelirken yavaştan ayağa kalktım ve banyoya girdim.

Banyo yapacaktım. Ona kavuşacağım demiştim, bu yüzden güzel kokmam gerekiyordu. Hızlı bir duşun ardından odama geçip giyindim. Saçlarımı kurutmadım. Islaklık beynimi uyuşturuyor, düşüncelerimi susturuyordu bir nebzede olsa.

Soğuk hava, titrememi sağlarken balkona çıktım onu görebilme umuduyla. Güneş tüm ihtişamıyla yerinde duruyordu. Bu görüntü içimi ısıtırken bakışlarımı aşağıya çevirdim. Çok yüksek... Ve ben oldum olası yüksekten korkardım.

Saat on bire gelirken karşı balkonda bir hareketlilik meydana geldi ve direkt oraya baktım. Üzerinde gri bir kazak ve altında siyah pantolonu vardı. Aynı giyinmiştik, şaka gibi. Hem soğuktan hemde heyecandan titremem geçmezken bir süre kaçak göçek gözlerle birbirimize baktık. Bir yarım saat geçmiştir biz böyle duralı. Biz... Ne çok kullanır oldum bu kelimeyi. Rahatsız olduysan özür dilerim.

Benim düşüncelerimi hissetmiş gibi bakışları bana çevrildi. Ve dudaklarının aralandığı görmemle kalbimin aynı anda atmayı kesmesi bir oldu.

"Yıldız... İki saat sonra. Burada, balkonda ol, olur mu?"

İki saat sonra. Saat bir buçukta yani.

Nedenini sormadım. Direkt kabul ettim. O içeri girdi, ben onun yokluğunu izledim. İki saat nasıl geçer ki sevgilim? Balkondan çıkıp odama gittim ve bir müddet yatağımda oturdum. Saat on ikiydi. Bir buçuk saatim kalmıştı. Oturduğum yerden sıkılmaya başlayınca kalktım. Oldukça rahat gözüken tekli koltuğa geçmeden önce komodindeki çerçeveyi elime alıp uzun uzun inceledim.

KÜL GECESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin