taegu'da ilk günler

50 4 0
                                    

    Ben Miray. Kore savaşı yıllarında  (1950) askerlere yardım için hemşire olarak taegu ya 20 Ekim 1950 tarihinde gittim. Aslında bu tarih önemli çünkü bu tarih hayat arkadaşımla tanışmamın başlangıcı olmuştu.  Mustafa'dan bahsediyorum. Mustafa Subay'dı. Onu ilk İskenderun limanın da gemi kalkarken gördüm.  Fakat tek kelam etmedim.
    Her günümü çadırda yaralılara bakarak geçiriyorum. İşimiz zordu. Onca silah sesi içinde biz önümüzdeki canı kurtarmaya odaklaniyorduk.
    Herkesin arkasında bekleyenleri vardı. Anası babası dayısı kocası. Benim ise küçük 7 yaşında bir oğlum vardı.  Mete. Bir babası yoktu. Babası Mete doğmadan bizi terk edip gitmişti. Ben de oğlumla bir başıma yaşıyordum. 

    Mete her gün yardım çadırında en köşesine oturur ona verdiğim deftere bir şeyler yazar yahut çoraplardan yaptığım yılanla oynardı. Sessiz sakin bir çocuktu. Sesini çıkarmazdı. Açıkltiginda yanıma gelir. Gözüme bakardı.  Neden bu kadar içine kapanışta bilmiyordum. Ama ikimizde birbirimizin sevgisine muhtaçtık. Silah sesinden korkuyordu. Ama belli etmiyordu. Yoksa odada kalmaliydı.
    Bir gün çok acil bir yaralı getirdiler. Ben o sırada Mete ile ilgileniyordum. Hemen ayağa kalktım. Koşarak sedyeye yaklaştım.  Bu o! Mustafa! Sol kolundan vurulmuştu. Kalbim sebepsizce hizlandi. Ama bunun elbette bir sebebi vardı. Ben kabul etmesemde, ona sevdalanmıştım.
    Hemen gömleğinin iliklerini çözdüm. Sol kolu kan Revan içindeydi.  Birden baş hekim geldi. Kurşunu çıkardı.  Şanslıydı ki çok ciddi bir durum yoktu. Baş hekim büyük bir ivedilikle kurşunu çıkarmıştı. Kolunu sarmak bana kalıyordu.  Ben kanları temizleyip dikişleri attım.  Kolunu sararken gözlerini araladı. Gözlerinin rengi elaydı.uzun kirpiklerini birbirine vurdu. Sarma işi bitince ona eğildim. "İyi misiniz? Ağrınız var mı?" Dedim. Gözlerini kapadı.  İyi değildi ama herkes gibi iyi olduğunu söylemişti.
    Elime bir kağıt aldım ve adını sordum. "Ne yapacaksın?"diye sorduğunda, neler his ettiğimi anlatayım mi? Gözlerinin içine baktım. Afallamistim. Ne anlamıştı? Kendimi toparladı gözlerimi ondan kaçırdım. "Kayıt için" dedim. Doğruldu. Bir anlik refleksle sırtından ona destek vermek istedim. Bir An göz göze geldik. Aramızda karislik mesafe yoktu. Nefesini his edebiliyordum. Sıcak. Kafamı çevirdim. "Mustafa Soylu" dedi. Evet adın öğrenmiştim artık onu tanıyordum. Kağıdı dosyaya yerleştirdim. Sonra yanına geldim konuşmaya başladım. "Bu aksam burda kalacaksınız" rahatiniza bakın." ben sözlerimi bitirip Mete' nin yanına giderken, o öksürdü. " gömleğim nerede?" Yüzüm kızarmıştı. Ben tam bir aptaldım. Nasıl unuturum? Yüzümün kızardığını his etmiştim. Çok utanmıştım. Hemen tezgah üstündeki gömleği aldım. Ona doğru uzattım. Gömleğe baktı. Sonra bana. Bir şey mi demek istiyordu? Eliyle kanlı yere dokundu. Sonra tekrar bana baktı.  "Temiz bir gömlek yok mu?" Dedi. Harika ! Yeni bir utanç kaynağı daha! Şimdi ne yapıcam ben? Tam bir utanç kaynağıydim. "Çok çok özür dilerim ben-"  lafını tamamlayamadan hemen arkama dönüp sandıktan kıyafet almaya gittim. İçimden tam bir aptal olduğumu söyleyip duyuyordum. Yeni bir gömlek aldım. Ona doğru gittim. Gömleği verdim. "Yardım edermisin?" Dedi . Yine afallamistım. Bu adam başımı döndürüyordu. "Tabii" derken sesim ne kadar sessizlik ben bile anlayamamıştım. Güldü. Gömleği kollarından geçirdim. Sonra o ilikledi. Bir yastık aldım ve sedyeye koydum. Sırtından tutarak sedyeye yatırdım. Ve yine aramızda boşluk yok. Ama bu sefer kısa sürmüştü.  Hemen kafamı geri çektim ve pikeyi üstüne örttüm. Ardından Mete'nin yanına gittim. Ona yemeğini yedirmeye devam ettim. İki de bir göz ucuyla ona bakiyordum. Uyuyor gibiydi. Sonra çadıra bir kaç asker girdi. Mustafa' nin yanına gittiler. Onun kenarına oturdular. Sessizce konuşuyorlardı. Uzunca orada durdular. Arasıra dönüp bana bakiyorlardı. Ne konustuklarını merak ediyordum. ve bir Anlık kararla yanlarına gittim. Bana bakmaya başladılar.  Kahretsin! Şimdi ne söyleyecektim? Hemen bir yalan bulmalıydım. "E hastanın kontrollerini yapmaya geldim de " ondan sonra içeri hızlıca bir asker girdi. "Komutanım çatışma var yetişin." Dedi. Onlar koşarak dışarı çıkarken ben hemen ilk yardım eşyalarını hazırlamaya gittim. Koşarak elimdeki tepsisi karşı tezgah götürdüm. Fakat tam o sırada Mustafa' nın sedyesine takıldım.  Mustafa beni tuttu. Fakat ikimizin arasında bu sefer sadece parmaklık mesafe kalmıştı.

SAKURA (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin