METE VE MUSTAFA

10 3 0
                                    

   Gözlerinin içine bakıyordum. Yüzümden  bir damla aktığını hissettim. O o.... ölmüş müydü? Umutla istediğim haberi bekliyordum. Sonra birden beni hayata döndüren bir ses duydum. "Annem!" Kalbim artık atmaya akciğerlerim nefes almaya başlamıştı. Mete'ye döndüm. Kollarını açmış bana doğru koşuyordu. "Oğlum!" Diye bağırdım. Ona koştum. Ondan sadece bir kaç saattir ayrı olmama rağmen sanki yıllar geçmişti. Onu kollarıma aldım doyasıya öptüm. Kokusunu Derin derin içime çektim.  "Oğlumglum oğlum iyi misin?" Diye sorup durdum. Kafasını iyiyim anlamında salladı.  Anne olmak bir başkaydı. O koku başkaydı. Birinin Size anne demesi bambaşkaydi. Beni nasıl buldular umurumda değildi. Tek umurumda olan Mete idi. Ve o çok iyidi. O zaman ben de iyidim. Birlikte çadırda döndük. Orada bizi makbule derya ve başhekim karşıladı . Makbule ve Derya boynuma atıldı. "İyisin" dedi Derya "iyiyim iyi" dedim. Başhekime baktım. Bana hafif bir tebessümle bakıyordu. " geçmiş olsun" dedi. Güldüm.  Sonra kızlara döndüm. "Mete sizi nasıl buldu?" Dedim.  "Her şeyi anlatacahz gari sen çadırina geçesin biz az evvel gelirik. Hastalara bağmah gereh" dedi Makbule şivesiyle. Bende Mete'nin elinden tutup çadırina geçmek için davrandim. Tam çadırda girecekken Mustafa seslendi. "Hey" dedi. Döndüm. Mete'ye içeri geçmesi için konut verdim. O içeri girerken ben Mustafa'ya yaklaştım. Bu sefer gözlerim yerdeydi.  "Özür dilerim. Ve teşekkürler. " dedim sessizce. Sonra o konuştu. "Ben de özür dilerim" dedi.  Sonra elini uzattı. Eline ve ona baktım. "Ben Mustafa" dedi. Anlaşılan yeniden tanışmak istiyordu. İçten içe heyacanlanıyor ama bastırmaya çalışıyordum. Elini havada bırakmadım. "Miray" dedim sessizce. Utancımdan yere bakıyordum. Aslından bu Utancimdan mutluluğumun kanıtıydı. "Memnun oldum" dedim. O da kafasını salladı. "Ben gitmeliyim" dedi. Bende o giderken çadırda girdim. Hemen  yatağa oturdum. Gülerek yere bakıyordum. Mete'nin beni dürtüklemesi ile kendime geldim. Ona sıkı sıkı sarıldım ve öptüm.  Uzun bir süre öylece kaldık. 
    Günler geçiyordu. Ve her gün mustafa boş vakitlerinde çadırda geliyor Mete ile oyun oynuyordu. Mete ' de bundan hiç şikayetçi değildi aksine çok memnundu. Ben Mete'ye yemek götürdüğümde ise o yedirmek istiyordu. Günler böyle akıp giderken, cephede çatışma sesleri durmuyordu. Fakat sonra uzun bir süre Mustafa gelmemeye başladı. Hatta adı bile geçmez olmuştur. Sankim yer yarılmış içine girmiştir. Bekledim bekledim. Gözlerim gerçek anlamda onu arar olmuştur.  Mete' de sürekli sorup duruyordu. Hiçbir şey diyemiyordum. Sadece saçını okşayıp, susuyordum. Ne olmuştu bu oğlana? Gelip geçmezdi. Bir akşam geldi. Mete çadırda uyuyordu. İçeri girdi. Kolumu elledi. "Mete nerede?" Dedi. Hızlıca döndüm. Gözlerim gözlerine değdiğinde keskin bir dille konuştum. "Sanane" dedim. Sonra şaşırdı. "Anlayamadım" dedi. Sonra "nesini anlamazsin? Mete ile ilgilenmeni istemem" dedim. Sonra önüme döndüm. "Bunu neden daha önce demedin? Gayet memnun gözükürdün ne değişti?" Dedi. Hiç ona dönmeden "bunu 1 haftadır gelmezken düşuneydin" dedim.  O da hemen itiraz edercesine konuştu. "İşlerim vardı" dedi. "Çocuğuma umut verdin seni hep sordu. Böyle kaybolacak isen hep hiç ilgilenmeyesen" dedim. "Sen çıldırmışsin! Bilerek gelmemezlik yapmadım herhal! " sonra hemen işaret parmağımı havaya kaldırdım "sessiz ol burası dingonun ağırı değildir. Hastalari rahatsız etmektesin" dedim. Sonra tam o konuşucakken bir elimi tezgah dayadım ve gözlerimi kısarak ona baktım. "Hem sen onun babası bile değilsin ki nereden gelir bu özgüven?" Dedim. Dilim kopaydida demeyeydim. Kalbini kırdığı apaçık ortadır. Bana baktı. Yüzünde kızgınlık görünür. Utanırım. Yüzüm kızarır. Şu çenemi kapayaydım. Sonra "özür dilerim"dedim. O da kollarını iki yana açtı. "Yo yo. Özür dileme sen haklısın. Ben onun neyiyim ki?" Dedi ve hışımla çadırdan çıktı. Peşinden gitmek istedim ama çadırı bırakamazdım. Sadece arkasından bakmakla yetindim. Sonra yavaş yavaş eğildim. Sırtımı tezgaha dayadım ve, ağlamaya başladım. Sessizce ama uzun...
Haftalar geçmişti.  Onun sesini bile duymamıştım. Hasreti ağır gelirdi yüreğime. Bekledim bekledim belki belki çadırina önünden geçerken yüzünü görürdüm. Ela gözlerine bakardım. Sarılırdım. Onu bir daha göremeyecekmişim gibi doya doya içime çekerdim kokusunu. Saçlarını okşardım. Neler yapmazdım neler! Sonra cesaretle "ben sana sevdalanmışım."derdim.  Ama diyemedim çünkü onu hiç göremedim.
    Bir gün Mete denize gitmek istediğini söyledi. Patikadan indik ve onu denize götürdüm. O ayaklarını suya sokarken ben de denizi izliyordum. Dalgalar  ayaklarıma değiyordu. Sonra ayaklarıma baktım ve şok oldum. Ayaklarım kanlıydı. Suyun kenarları kandı. Gözlerim Mete'yi aradı. Mete yoktu! Mete diye bağırdım. Her yere baktım. Bulamiyordum. Denize  mi girmişti? Denize girse mutlaka fark ederdim. Sonra kumun üstünde sürüklenme izleri gördüm. Mete kaçırılmıştı! Ayaklarım sanki kırmızıya boyanmış gibiydi. Kum da koşuyor Mete diye bağırıyordum. Sonra koşarak çadıra baktım. Yoktu. Deliler gibi ağlayıp bağırmaya başladım. Ellerimle göğsüme vurdum. Neredeydi bu çocuk? Nerede?  O sırada Mustafa'nın yanıma geldiğini gördüm. Ona sarıldım seslice ağlamaya devam ettim. O ne olduğunu sorup duruyordu. "Mete! Mete yok" dedim. "Mete- Deniz- kan kan gördüm yoogğk o yok " diye bağırdım. Şaşkinca bana bakıyordu. "De- denize gittiğ. Yo- yok sonra yok ayaklarım da ayaklarımda kan var" dedim. Çok kötüydüm nefes alamiyordum. Sanki dünya üstüme geliyordu. Mustafa Kore'li bir komutanı çağırdı. Onlar etrafı aradı. Aradan bir saat geçmişti. Makbule bir örtüyü sırtıma verdi. "Gığ yapmeyasan ağlame bağ sağ salim geleceğ" diyordu. Ama beni avutmaya yetmiyordu. Sonra içeri bir asker içeri girdi. Gelin  anlamında el hareketi yaptı. Hemen onu takip ettik. Ormanda bir ağaç kavuğunda bulduk. Kanlar içindeydi.

SAKURA (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin