Mustafa

13 3 1
                                    

Bu cok sevdiğim bölümü Kbr_dark isimli cok sevgili kankime ve ikinci takipcime hitaf ediyorum... Nefesi nefesime değiyordu. İlki kadar sıcak değildi. Nefesini tutuyor gibiydi. Gözleri gözlerimi tarıyordu. Gözleri ellerime gelmişti. Çenesini sıkıyordu. Yoksa canınımı yakıyordum? Yüzünü buruşturdu. Ah olamaz! Canını yakıyordum tabii ya o bir yaralıydı!
Hemen kalktım. Heyecanla "ben çok çok özür dilerim gerçekten ah bugün sakarlığım üstüm-" sözümü tamamlamama izin vermedi. Eliyle susmamı işaret etti. "Önemli değil" dedi buz gibi bir sesle . O kadar soğuktur ki bana karşı donmuştum. Neden bana adımı sormuyordu ki? Hiç mi merak etmezdi bir insan bu kadar sakar bir hemşirenin adını? Ah ben ne diyorum? Ben çocuklu biriyim. Elalemin kocasına göz mü koyacaktım? Bir dakika o da ne yüzük yüzük yoktu! Evet evli değildi. Bir dakika belki canı takmak istemiyordu. Olamaz mıydı? Ama ister evli ister bekar olsun! Benim bir çocuğum vardı. Biz birbirimize yeterdik. Yeter miydik? Yoksa ben bu adama sevdalaniyor muydum? Belki de çoktan- hayır hayır saçmalama Miray!

"Adın ne senin?" Ne? Sormuştu! Evet adımı Sormuştu. Ama neden bu sekilde Sormuştu. Sanki beni şikayet edecekmişçesine! Of kafam yine allakbullak olmuştu! Başım dönüyordu. Ateş mi basmıştı ne!? Sonra birden fark ettim. Sorusu havada kalmıştı. Hemen yanıtladim. "Adım: Miray" mete yanıma gelmiş beyaz uzun eteğini çekiştiriyordu. Gözlerimin içine bakıyordu. Daha yeni yemek yemişti. Oyun oynamak istiyor olmalıydı. Kafasını okşadım. Mustafa'ya döndüm. "Oğlum,Mete" dedim. Mete'ye bakıp sımsıcak güldü. Sanki o burdaki adam gitmiş yerine sıcacık bir gelmişti. Mete ona güldü ve el salladı. Mustafa ona karşılık verdi. Bu inanılmaz bir şeydi çünkü Mete buraya geleli neredeyse benim dışımda kimseyle konusmamıştı. Bu beni hem mutlu etti hem şaşkın. Metenin kulağına eğildim. Ona bir sır verecekmişim gibi bakıyordu. Elimle ağzımı ve kulağını kapatarak konuştum. Birazdan yanına geleceğimi söyledim. O da kafasını sallayarak tekrar kendi köşesine geçti. Tekrar yılanı ile oynama başladı. Ben yerdeki ilaçları toplamaya başlarken Mustafa beni seyrediyordu. İlaçları tekrar tepsiye koydum ve tezgahin üstüne bıraktım. Mustafa tam o sırada bana dönerek "oğlun çok tatlıymış" dedi. Şaşılacaktır ki bu sefer onunla konuşurken hiç utanmamıştım. "Öyledir" dedim. Sonra tekrar işime döndüm. "Babası Asker mi o yüzden mi gelmek zorunda kaldın?"dedi. Bana karşı daha sıcakkanlı davranıyordu. Yada ben öyle sanmak istiyordum. Hemen büyük bir kararlılıkla cevap verdim. "Vatan işi zorla değil kalpten olur Mustafa bey" dedim. Çok ciddi ve dik duyuyordum. Gözlerinin içine bakıyordum. O da benim gözlerime. Birkaç saniye den sonra gözlerini kaçırdı. Sanki sonsuz bir bakışmaydi gibi . Ama o sırada yaralı askerler getirmeye başladılar. Ben Koreli bir askerin yanına giderek neyi olduğunu kontrol ettim. Karın boşluğunda 2 tane kurşun vardı. Hekimler hemşireler hekimler ve başhekimimiz içeri doluştu. Saysan 10-15 asker vardi. Ama sadece 3 tanesi baygındi. Biz tedavi ederken yeni 3 asker geldi onlardan biri daha ameliyatına başlayamadan şehit olmuştu.
Etrafta büyük bir kargaşa vardı. Saatler süren operasyonun ardından sadece 6 kişiyi kurtarabilmiştik. 8 şehidimiz vardı. Kiminin üstü Türk bayrağı ile örtülmüş kiminin üstü ise pikeler ile, çatışma sesleri kesilmişti belli ki şimdilik güvendeydik. Çatışma dağdan dağda oluyordu. Karşı dağda düşman cephe almıştı. Biz de hemen onun karşısında. Uçurumun kenarında mehmetçikler cephe almıştı. Önlerinde dolu çuvallar vardı. Onların arkasında bir orman vardı. askerler kolay yetiştirilebilsin diye ormanın az gerisinde konaklama çadırlarını ve ilk yardım çadırı vardı. Bulunduğumuz yer aslında ormanin küçük bir düzlüğüydü. Cepheye yakın olduğumuzdan tüm çatışma seslerini duyabiliyorduk. Bir askerimiz "ah!" Diyişini, birbirlerine seslerini her şeyini! Duyuyorduk. Ben akşamları onlara hoşaf götürürdüm. Arasıra mektup getirirlerdi çadıra bende askerlere götürürdüm. Yüzlerinde ki tebessüm paha biçilemezdi.
Mustafa, tüm bu karışıklık içinde sadece izlemiş hiç bir şey yapamamıştı. Mete mi? Mete bu durumlara alışıktı. Ona ne yapması gerektiğini öğretmiştim. Çadırın kupasına doğru dönmesini ve o şekilde eğlenmesini söylemiştim. O da dediğimi yapardı. Döner ve her zamanki gibi hiç sessiz oyun oynardı. Operasyon bitince hastaların sedyelerini kenara çekmeye başladık. Sonra gözüm Mete' ye takıldı. W şeklinde oturmuştu. Zorla tebessüm ettim.
Yanına gittim. Omzuna dokundum hemen ayaklarima sarıldı bu onun dilinde "gitme" demekti. "Gitmiycem" dedim başını okuyarak. Yanına oturdum biraz onunla oyun oynadık. Sonra "annem uykum geldi" dedi. Omzuna sarıldı. Belinden onu kavradim ve hemşirelerin kaldığı çadira götürdüm. Yer yatağına yatırıp üstünü örttüm. Yumuşak bir öpücük ile uyuttum. Hayatta kalma sebebim Mete'nin o benim her şeyimdi. O olmadan ben bir hiçtim. Ben olmadan da o. Hayattaki en büyük ve tek varlığım oydu benim.
    Çadırda geri döndüğümde Mustafa oturur pozisyondaydı. Hiç ses etmeden öylece işime koyuldum. Aradan bir kaç dakika geçmişti. "Özür dilerim" dedi bir ses. Bu Mustafa'ydı. Onun sesi. Anlamadığımı göstermek için kaşlarımı çattım. "Kocanla ilgili sorduğum soru için özür dilerim hemşire o anda anladım. Fakat ilgimi çeken bana senli-benli konuşmasiydi. Boyle konusmasi benim icin harikaydı ama ben onu bey diye seslendiren bana senli Benli konuşacak kadar gelen bu gereksiz özgüvende neyin nesiydi şimdi? "hemşire" de ne demekti? Her neyse fazla durmak istemedim. "Önemli değil mustafa bey" dedim ilgisizce. Hemen cevap verdi " bana lütfen bey diye seslenmeyin.  Benim sizden gayri bir üstünlüğü yoktur" peki anlamında başımı sakladım. Sonra sustu. Başımı her ona çevirdigimde bana bir şey söylemek istiyorum gibiydi. Ara sıra çatışma başlıyordu. Ve ben de Mete'nin uyanmamis olmasını diliyordum. Sonra pansuman için Mustafa'nın yanına gittim. Malzemeleri açtım. Bana bakıyordu. Ben de ona göz ucuyla. Bir ara ikimizde göz göze geldik. Sonra ikimizde tebessüm ettik. Bu çocuk yoksa benle cilveleşiyor muydu? Oy Miray ne kadar fesat anlayışlısin cevap tabii ki hayır.  Ben onu pansuman ederken o oturmaya ve sunmaya devam etti. Aslında bende susmaktan pek fazla bir şey yapmıyordum tam pansumani bittiği sırada konuştu. "Koçan nerde?" Dedi. Ben de saatlerdir söylemeye çalıştığı şeyin bu olduğunu duyunca hayal kırıklığına uğramıştım ne bekliyordum ki sanki!? Sinirlendim ve "bu seni ilgilendirmez" dedim. Çok fena tersledigimi yeni yeni fark ediyorum. Ondan uzaklaşmak istedim ve bunun için harekete geçtim. Yatakta onun yanında olan tepsiye eşyaları tekrar yerleştirdikten sonra elime aldım ve gitmek için adım açtığımda biri beni tutuyordu. Beni kolundan sıkıca kavramış olan gözlerimin içine bakarak bir cevap beklediğini belli etmek istiyordu. Kağretsinki çok tatlı görünüyordu. Ona karşı gelmek neredeyse imkansızdi. Bu kadar yakışıklı olmak zorunda miydi?  Gözlerinin içine dalıp gitmiştim. Ama kendime gelmem gerekiyordu. Hemen kafamı iki yana sakladım. Kendimi toparladı ve konuşmaya hazır olunca "bakın gerçekten özel bir durum söyleyemem"dedim. O beni bırakmak yerine aksine kolumu daha sıkı tuttu. Gitmeme izin vermiyordu. Beni kendine daha çok yaklaştırmıştı. Dizleri dizlerime değiyordu. Telaşa kapıldım ne demeliydim. "Olmaz söylemem" diye yineleyince o ayağa kalktı. Ve aramızda ki tüm mesafe yıkıldı aramızda artık mesafe kalmamıştı. Bu sefer nefesini ciddi anlamda hissediyordum.  Gözlerimi gözlerinden kaydırdım. Gözlerim sırayla o güzel burnuna sonra dudaklarına kaydı. En sonunda o gerim gerilen çenesi. Kafamı iyice ve tamamen büküp bir mucizenin beni bu tatlı adamın kollarından kurtarması için dua edip bekledim.

SAKURA (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin