episode 10 «bağırış»

142 8 22
                                    


11.03.2019
Jimin'in Ağzından

"Buna nasıl izin verirsiniz! Göz göre göre ölüme gitmesine nasıl izin verirsiniz aklım almıyor!"

"Ne izninden bahsediyorsun sen? Bu konularda bizim fikrimizin bile bir önemi yok, iznimizin ne önemi olabilir Namjoon?!"

-

Gözlerimi başımın sancılarına inat açmaya çalışırken büyük bir efor harcıyordum. Vücudum çok bitkindi. Saat kaçtı, tam olarak bu hale gelmeden önce ne yaşamıştım, uykumdayken işittiğim bağırış sesleri de neyin nesiydi cidden kavrayamıyordum.

Gözlerimle girdiğim savaşı kazandığımda odanın loş olduğunu gördüm. Hava kararmıştı. Kenarıda duran abajur yanıyordu ve odanın açık kapısından giren ışık her şeyi görmemi sağlıyordu.

Yattığım yatağın karşısında ki büyük koltuklarda birbirlerine dayanarak uyuyan dostlarımı gördüğümde kendime lanet ettim. Jin ve Hoseok Hyung, Taehyung ile beraber kanepede uyuyorlardı. Yoongi Hyung da geniş sandalyede, onlardan biraz uzakta, kollarını önden birbirine dolamış uyuyordu. Bu manzara önceden de gördüğüm bir manzaraydı ve ben her seferinde onları bu duruma düşürmekten dolayı kendimden nefret ediyordum.

Yavaşça sırtımı yataktan ayırıp dik bir şekilde oturmaya çalıştım. Duvarda duran saate baktığımda gece yarısının çoktan geçtiğini gördüm. Odanın kapısına yakınlaşan adım sesleri duyduğumda kafam otomatikman o tarafa döndü.

"Evet efendim."

"Hayır büyük bir sorun yok. Uyandığında Doktor Lee durumuna bakıp bırakacağını söyledi."

"Tamam efendim. Haber ederim."

Namjoon Hyung'un telefonla konuşan sesini işittiğimde uykumda duyduğum garip konuşmalar zihnimde canlandı. Tam konuşmayı hatırlayamıyordum ama buraya geldiğimde doktorun yanında olan erkek -sanırım adı Newt'ti- ve Namjoon Hyung bağırarak konuşuyordu.

Neden?

Buna daha sonra kafa yormaya karar verdim, zira kafama devamlı saplanan ağrı düşünmemi bile engelliyordu.

Ayaklarımı yataktan sarkıttım ve kenarda duran düğmeye basarak Doktor Lee'ye buraya gelmesi gerektiğini belirttim. Buradan hemen gitmek istiyordum.

Dirseklerimi dizlerime koyarak, ellerimi başıma dayadım ve ağrıyan yerleri ovalamaya başladım.

"Jimin,"

Kafamı hafifçe yukarıya kaldırdım ve kapıdan giren doktoruma baktım. Doktorun buraya geldiğini ve benim uyandığımı farkeden Namjoon Hyung ve kenarıda oturduğunu tahmin ettimin Jungkook da doktorun arkasından odaya girdi.

"Hyung,"

Jungkook hızlı adımlarla hemen yanıma geldi ve elini omuzuma koyarak gözleriyle yüzünün her tarafını incelemeye başladı. Eğer hissettiğim gibi görünüyorsam bittik bir haldeydim.

"İyiyim."

Doktor Lee bana iyice yaklaştı ve azarlar gözlerle bakmaya başladı. Namjoon Hyung da kızan bakışlarıyla konuşmaya başlayacakken, o konuşmadan ben konuşmaya başladım.

"Evet, evet. Tamam. Aptallık ettim. Azarlamayın. O lanet ilaçlardan o kadar tiksiniyorum ve bittiğini bile farketmemişim. Ve evet bunu farkettiğimde de hemen size haber vermem gerekiyordu." dedim hepsine hitaben gözlerimi kaçırarak.

Yoongi Hyung da uyanmıştı ve kollarını karnından çekmiş, bana kötü bir şekilde bakıyordu.

"Size yükten başka bir şey değilim. Özür dilerim "

İçimden geçirmek istediğim şey ağzımdan fısıltı olarak dökülmüştü. Lanet olsun.

Omuzumda hâlâ duran Jungkook'un eli benim fısıltımdan sonra sertleşti.

"Sen ne diyorsun!"

Sinirli fısıltısından sonra gözlerimi kapattım, çünkü gözlerinde ki hayal kırıklığını görmek beni daha kötü yapardı. Ağlamak istemiyordum. Onu, onları çok yıpratıyordum biliyordum ve bu yüzden de ağlamak isteğim daha çok artıyordu.

Namjoon Hyung bize doğru yaklaştı ve elini Jungkook'un elinin üstüne koyarak gevşetmesini sağladı. Önümde göz göze gelebileceğimiz şekilde dizlerini kırdı. Ama gözlerine bakamıyordum. Odada ki herkes uyanmıştı ve bize bakıyordu ama ben hiçbirinin gözlerine bakamıyordum. Pes etmeme az kalmış gibi hissediyordum.

O lanet ilaçların bu kadar çabuk bitmesi de benim bitmemin yakınlığının göstergesiydi. Banyoda bayıldığım o günden sonra daha da kötüleşmiştim ve krizlerden, kâbuslardan kurtulmak için hep ilaçları içmiştim. Devamlı kusuyordum. Yemek yiyemiyordum.

Ben yok oluyordum.

Ben ablam gittiği günden beri yok oluyordum, ama artık sürem az kalmış gibi hissediyordum.

Bitmeme az kalmış gibi...

Konuşmadan yüzüme bakmaya devam eden Namjoon Hyung'un gözlerine korkarak baktım.

Gözlerinde her zaman olan bakışı vardı. Her zaman bizim yanımızda olacağını belirttiği o bakış. Herkes için öyleydi. Biliyordum, ama bazen ağzımdan çıkan şeyleri kendim yönetemiyor gibiydim. Bu konular önceden de milyon kere açılmıştı ve yine patlak vermeye devam ediyordu.

Gözümden bir yaş düşerken kafamı yavaşça salladım. Gözlerimizle anlatmıştık her şeyi zaten.

"Birkaç gün kendini çok yorma Jimin. Ve ilaçlarını çok zorlanmadıkça içme. Kan değerlerinden son zamanlarda çokca ilaç tükettiğin anlaşılıyor."

Doktor Lee'nin dediklerinden sonra kafamı onaylarcasına salladım. Bütün arkadaşlarım da kafalarını benimle birlikte sallamıştı. Buna içimden gülmek geldi. Benim ilaç içişlerime artık çokca dikkat edecekleri kesindi.

"LEE SUN!!"

Bütün koridoru titreten korku dolu bir bağırış sesiyle vücudumdan büyük bir ürperti geçti. Bu, sabah ki oğlanın -Newt'in- sesiydi. Korkuyla dikleşirken Doktor Lee koşarak odadan dışarıya çıktı ve Namjoon Hyung da hızla önümden kalkarak doktorun peşinden çıktı.

Çocukların gözlerine bakarken hepimizde aynı şaşkınlık ve korku ifadesi vardı.

Neler oluyordu?

Eveeeet merhabalar. Uzun bir zamandır yoktum, biliyorum, üzgünüm, affedin beni ^,^ Ama üç günde üç bölüm atarak belki biraz kendimi affettirmişimdir? 👐

Bu hikayeye karşı bir sorumluluk besliyorum içten içe. İki yıl önce aklımda hayal ettiğim gibi çıkmıyor bazı şeyler ama bu hikayeyi güzelce yazacağım ve bitireceğim. Bunun için size söz verebilirim. 2017 yazında yazmaya başladığım bu hikaye bir gün finali görücek. Dolu dolu fırsat bulduğum her vakitte size yeni bölümler atacağım. Lütfen hikayeyi ve beni çokça sevin/destekleyin 🙆💚

Bu satırların beğeniye, yoruma ve sevgiye ihtiyacı var 🌱

🌙

Smeraldo Çiçeği ' BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin