Günlerden pazartesi. Nefret ettiğim tek gün. İş günü. Gözümün tekini açıp saate baktım.08.00
Şirkete gitmem gerekiyordu. Teyzem bu konuda çok ısrar etmişti. Kendisi anlamıyormuş sanki ben çok anlıyorum. Ne işletme okudum. Ne de en ufak bir fikrim var. Ada ve Deniz bana yardımcı olacaklarını söylediler fakat yinede büyük miktarda eksiğim vardı.
Teyzem üniversite okumam konusunda ısrarcı. Bende olumlu bakıyorum aslında. Israrla çalan telefonumu kapatıp yataktan kalktım. O kadar da kötü olmamalıydı. Yapabilirdim.
Elimi yüzümü güzelce yıkadıktan sonra ilaçlarımı içip hazırlanmaya başladım.
Asıl soru ne giymeliydim ? Siyah mı ? Lacivert ? Kahverengi ? Pantolon ceket mi, elbise mi ? Topuklu ayakkabı giyebilir miydim ? Off. En iyisi Ada'dan yardım almak yoksa hazırlanamayacağım.
Komidinin üzerinden telefonumu alıp Ada'yı aradım. Bir çaldı. İki çaldı. Üç çaldı. Dördüncüde sinirle kapatacakken açtı."Kapatıyordum bak. Ne varda açmıyorsun ki kızım kırk yılın başı aradık illaki. Kafana çorap geçirip boğacağım seni Ada. Ne güzel aynı evde kalıyorduk ne diye gittin. Ne giyeceğim ben şimdi ? "
" Öncelikle nefes almalısın. "
Telefondaki ses tuhaftı. Ve Ada'nın sahip olamayacağı kadar sert, otoriterdi.
" Canım sen boğazını falan mı üşüttün sesin hiç iyi gelmiyor valla"
"Ada'nın arkadaşlarının da kendisi gibi mal olmasına şaşırmamak gerek. Bu arada Ada'yı kesinlikle çorapla öldüreceksin çünkü seni sakar fare imdat! diye kaydetmiş. Sonunda ünlem var dikkatini çekerim. "
" Sakar fare mi ? Birde sonuna imdat ekleyip ünlem işareti mi koymuş. Kesinlikle o çorap varis çorabı olacak. Peki siz kimsiniz hırsız falan mı ? Yok artık! Ada'ya naptınız ? Bakın kaçırdıysanız benim içinde vurabilirsiniz hiç sorun olmaz, fidye falan isterseniz o işlerle ben değil babası Hasan amca ilgileniyor. Hani şu Öztürk holdingin sahibi hafif ton ton yanaklı biraz orta boylu, aramızda kalsın ama biraz falan değil baya baya kilolu olan Hasan Öztürk'ten bahsediyorum. Siz daha iyi bilirsiniz gerçi ay nefesim kesildi. "
Nefes alıp verip kendime geldim. Telefondan gelen kahkaha sesleriyle tekrar geri döndüm.
" Hırsız bey Ada'yı neden kaçırdınızki o mal hiç çekilmez eminim. Mesela ben birkaç gün önce hastahaneden çıktım her saat başı iyi misin diye soruyor. İyi olduğumu oda biliyorda işte formalite icabı. Bu arada bütün konuşma bana yazıyor neyse bu sefer benden olsun. Ne diyordum ben hah şirket diyordum şirkette nasıl giyilebilir biliyor musunuz ? "
" Hmm şimdi en kısa yoldan direk elbise giy gitsin kafana göre takıl işte. "
" İstediğim renk giyebilirim yani öyle mi ? "
" Tabiki fakat çok dikkat çekmemesi gerekebilir malum şirket birde ciddi durmanız önemli. Sen sormadan ben söyleyeceğim topuklu ayakkabı giyebilirsin. Saçlarınıda serbest bırak. "
" Hırsız mırsız olabilirsin ama tuttum seni ben çok teşekkürler. "
" Hırsızlar eşya çalar, insan kaçırmazlar neyse, Ada'ya bir mesajın var mıydı ? "
" Tabiki. Ölüm soğuk yenen bir yemektir. Bunu iletin lütfen "
" İntikam değil miydi o ? "
" Hayır ben öldüreceğim ya ondan"
"Pekala iyi günler sakar fare "
Ve telofon kapanır. İnsan bir cevap vermemi beklerdi değil mi ? Ama yok nerdee. Giysi odasına girip elbiselerimi tarayarak turuncu, düz, belimi ve kalçalarımı saran, dizimin beş parmak yukarısında, sade bir elbise, ne olur olmaz mor bir ceket ve mor platform ayakkabılarımı giyerek, hafif bir makyajla evden çıktım. Saçlarım mı ? Sadece taradım öylesine. Kendileri düz olduğu için pek sorun olmuyordu.
Başıma gelen araba faciasından sonra Deniz'in ödünç olarak birkaç günlüğüne verdiği gri Porsche'ye bindim.