Multimedia : Çağlay Akaydın ve partide giydiği elbiseŞirketten bir hışımla çıktığım gibi eve gelmiş, kapıları ve camları kilitlemiş, elektrik şalterinide kapatmıştım.
Derin bir nefes alarak merdivenleri çıkmaya başladım. Topuğum merdivenin basamağına takılınca ellerimin üstüne düştüm. Bunada sinirlenerek ayakkabılarımı çıkartıp elime aldım.
Topuklu ayakkabının verdiği hisle yürüyemiyordum. Ayaklarım bir tuhaftı. Odama sarsak adımlarla girip kendimi yatağa attım.Atmaz olaydım. Sert bir şeyin üstüne atladığım için çığlık atarak yataktan düştüm. Odada biri var mı diye bakarken, yatağımın üzerindeki toz pembe kutuyu farketmemle, yataktan destek alarak ayağa kalktım. Kutunun yanına gidip yere bağdaş kurarak oturdum. Siyah kurdelesini çözüp kapağını kaldırdım.
Kutunun içindeki siyah şeyi elime aldım.
Elime alınca zaten açıldı. Ayağa kalkıp açılan elbiseye baktım. Evet evet kesinlikle elbiseydi. Kol ve göğüs detayları transparan, önü kısa arkası yerlere değecek kadar uzun hoş bir siyah elbiseydi.Pardon ? Az önce hoş mu demiştim. Lan göğüs detayları transparan diyorum. Ne diyorum ben ??
Bugünkü sinirlenme kotamı doldurulduğumu sanıyordum fakat yanılmışım kutunun içindeki küçük not kağıdı dikkatimi çekince elime aldım.
Bu elbisenin içinde muhteşem görüneceğine eminim.
Bulut Akel ÖztürkAlacaksın bu elbiseyi ona giydirip bacaklarına ağda yapacaksın. Daha sonra 41 yerinden bıçaklayıp İstanbul'un merkezine asacaksın. Üzerinede not olarak 41 kere maşallah yazacaksın.
Evet evet bunu yapabilirdim. Bence çok mantıklı ve gerçekçiydi. Elbiseyi kutunun üzerine atıp giysi odasına girdim. Üzerime rahat birşeyler geçirdim. Altıma pembe şort, üstüme de askılı beyaz bir tişört giydim. Saçlarımı dağınık bir şekilde toplayarak mutfağa indim.Karnım çok acıkmıştı ve benim için yemek önemli bir etkendi. Hafif kilolu biriydim. Çok az yemezdim, karnımı doyuracak kadar yer ek olarak atıştırmayla tamamlardım.
Kendime salam, kaşar, marul, zeytin, domates beşlisinden sandviç yaparak buzdolabından portakal çıkardım. Krem renkli tezgahın üzerinde duran meyve sıkacağına portakalı soyup koydum.
Ve işte hazıır.Afiyetle yedikten sonra geri odama çıktım. O partiye gitmeyecektim. Zaten saat 7'ye yaklaşıyordu. Laptopumu alıp yatağıma bağdaş kurarak oturdum.
Kapıları camları kilitlediğim için sıcak olmaya başlayan odayı soğutmak niyetiyle klimayı açacaktımki elektrik şalterini indirdiğim aklıma geldi. Kendime bininci kez söverek aşağı indim. Kapının arkasında kalan şalteri kaldırdım. Hangi akla hizmet şalteri kapatabilirdim ki ? Işıkları açmazdım olur biterdi.Odama geldiğimde klimayı açmış iyice kurulmuştum yatağıma. Bir yandan müzik açmış, araştırma yapıyordum.
Akaydın holdingin 2006 yılı ortaklarına dair herhangi bir bilgi aradım. Kendi sitemize girdim. Geçmiş gelmiş bütün ortakların listesinin olması gerekiyordu fakat sadece son beş yılın ortak listesi vardı. Kendi sitemizden çıkarak, haber sitesine girdim. 2006 yılı haberleri.
Sayfa yüklendi ve karşıma kardeşim çıktı. Bir sürü haber manşetleri bir bir yüklenirken gözlerim doldu. Hepsini teker teker okudum. Benim düşündüğümü poliste düşünmüş ve dosyayı öldü olarak kapatmıştı. Başımdan aşağı kaynar sular dökülürken kendimi daha fazla tutamayıp gözyaşlarımı serbest bıraktım.
Herkes onun öldüğünü düşünürken ailem ve ben bunu inkar etmiştik. Fakat bize bir yıl sonra Çağatay'a çok benzeyen bir çocuğun ölü bulunduğunu teşhis için adli tıbba gitmemiz gerektiğini söylemişlerdi. Gitmiştik. Annem ve babam inkar etselerde üzerindeki kıyafetler ona aitti. Ben ölmediğini hissediyordum. Sadece büyük bir oyunun içinde kaybolmuştuk.