bölüm şarkısı: jon bellion- stupid deep
Calico Jack, Uçan Tayfa'nın bir diğer üyesidir. Vane ile sıkı fıkı dostlar ve aralarından su sızmaz. Vay kardeşim benim falanlar havada uçarken, Vane tayfasında serdümenken, Vane'nin bir İspanyol gemisine açmaması sonucu ''Bre korkak neden savaşmazsın'' diye isyan çıkarıp Vane'yi öldürdü deniliyor ama hayır. Herkes Jamayika'da onu kalbi sökülmüş bir şekilde bulana dek böyle biliniyordu. Peki neden herkes böyle biliyor? Vane, Jack'e siktiri çekip mürettebattan ayrılında Jack abimiz kendine yediremiyor ve kimsenin bunu bilmesini istemiyor, mürettebata onu öldürdüğünü söylemelerini istiyor.
Ayrıca parayla oynanan kart oyunları ya da para karşılığı oynanan zar atmalı oyunları gemisinde yasaklamıştır, oynayanın kellesi alınır. Çünkü onda göre bu oyunlar kara adamlarına göreymiş, deniz adamlarına göre değil. Şöhret aldı başını gidiyor, tabii. Bu sırada gemisi SİYAH İNCİ'yi kumarda kaybediyor ve tek gecelik ilişkilerinden birinin babası gemiyi alıp psikopat gibi gemiye koyuyor. Şişeye koyulan gemisini de aramaya çalışıyor, tek gecelik hatunun babasına çatıyor ve yakın dostu bacaksızı kaybediyor. En son onu denizlere açılırken gördük. Tabii bunların yanı sıra yanında kellesine milyarlar konması da var, tıpkı bizim gibi. Kraliyet donanmasında Mark'ın çıkardığı don savaşından, tüm askerleri öldürmesinden sonra Mark ve benim kellemize beş milyon altın konuldu. Ben daha yüzbinden sonrasını hayal edemezken beş milyon diye bir sayı duyuyorum. Vay be, diyorum, demek bazıları için bu kadar önemliyiz. Demek bu çöplükte, bir yerlerde bizi farkedenler var.
Jack'in akıl almaz ölmünden sonra kalan SİYAH İNCİ için ne kavgalar çıktı, inanın anlatamam ama en son gördüğümde gemiyi yaktılar. Güzelim gemi kül olup uçtu. İçim sızladı, içimdeki kazaların büyük çoğunluğu buna ağladı.
Şimdi ise Jack ve Vane, önümde yıllardır süren savaşa devam ediyorlardı. Kumun üzerine oturmuş ve yanımdaki kutuya sarılarak kafana tükereyim senin, puşt, şerefsiz ve daha bir sürü kelimelerin havada uçuştuğu kavgayı dinlemiyordum. Denize odaklanmış ve olanları anlamaya çalışıyordum. Gemi yoktu, sağımda sadece Mark vardı, solum boştu. Bu koca, bilinmez adada tek kalmıştık. Vay be, demek bu da oldu. Da Vinci'nin best kankisi, üçgenin oğlu, hayaletlerin dostu, yere bakan yürek yakan ve sağ yanağındaki yarada dünyaları barındıran Mark Lee ile koca, bilinmez adada yalnız kaldım. Bizi burda çiğ çiğ yerlerdi, ölümüzü bile bulamazlardı.
"Mark." Kolumla kumda yatan Mark'ı dürttüm. Bir şeyler zırvalayıp en sonunda yanağına tokatı geçirince birden doğrulmuştu. Üstü başı ıslak ve saçında kumlar vardı. Etrafına bakıp ayağa kalktı, "Kaybettim," dedi, "yine." Ellerini başına koyup saçlarını çekti. Ayağı ile altındaki kuma tekmeler attı ve sövdü. Buraya gelmemize sebep olan girdaba sövdü, madalyonlara sövdü, koca ahtapota sövdü. Yanımdaki Jack ve Vane bile savaşı bırakıp Mark'a dönmüştü. Sonra ise omuz silkip kaybolmuşlardı. Koca adada ise ben, o ve bu lanetli madalyonlar vardı.
"Çok yakındım. Bu sefer cidden çok yakınındaydım." Kendi kendine konuşmaya başlamıştı bu seferde. Yanıma oturmuş ve derin nefes almıştı. Benim ise aklımda abim vardı. Neredeydi, ne yapıyordu ve en önemlisi yaşıyor muydu?
"Geldiğimiz yeri biliyor musun?" Mark kaşlarını kaldırıp bana baktı. Neresi burası diye düşünüp etrafıma baktım ve "Hayır," dedim.
"Burası," dedi ve dudaklarını yaladı, "Atlantis." Tekrar etrafıma baktım. Normal bir adaya benziyordu. Uçan kuşlar, yüzen balıklar, sallanan yaprakların hepsi normaldi.
"Biliyorum, hepsi sana normal geliyor ama buna aldanmaman lazım çünkü bu ada kafanı karıştıracak, seni amansız uçurumlardan sallandıracak güce sahip."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you can run// markhyuck
Fanfictionmark lee hayatımda gördüğüm en manyak, lanetli gemiye sahip, da vinci sunbaenim ile haşır neşir ve kırk yıl can vermeye değer bir korsandı. [tiza tarafından, korsan!au, markhyuck]