Cephaneler arası mesafe 8-10 metredir. Bir İngiliz komutan yaralanmış ortada yatmaktadır. Askerler hemen yüz başıyı çağırırlar ve durumu anlatırlar. Yüzbaşı hemen askerlere emir verir çabuk komutanınızı alın cepheye getirin. Ancak hiç biri çıkmaya cesaret edemez. Hepsi birbirine söyler "sen getir, bu getirsin, o getirsin..." Yüz başı daha çok bağırır "o sizin komutanınız hadi diye" ancak kimse çıkamaz.
Türk cephesinden bir mehmetcik silahının üzerine beyaz bir çamaşır bağlamış havada sallamaktadır. Ateş durur ve herkes dikkatle mehmetçiği izler.
İri yarı bir mehmetçik cepheden çıkar, kendinden emin ve ağır adımlarla yaralı komutananın yanına gider, kucağına alır kolunu omzuna koyar. Yine kendinden emin adımlarla düşman siperlerinin önüne bırakıp geri döner.
Devamını o esnada teğmen rütbesi olan Avustralya genel valisi Lord Cayes'in kaleminden okuyalım:
- İngiliz siperlerinde şaşkınlık devam ediyordu.
- Bu Türk askerine teşekkür bile edemedik...
- Savaş alanında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti, güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu.
Bu yiğit Türk çocukları keşke dostumuz olsaydı... Çanakkale'den Türk milletini tanıyıp, çok severek ayrıldık. Türk askerinin vatan sevgisi yanında, harp sahasında bile insan sevgisini, şefkat ve merhametini, onun asaletini görmüş ve tanımış olarak ayrıldık...
İşte "Mehmetçiğe Saygı" Anıtının açılışına, Türk milletine ve mehmetçiğe duyduğum bu sevgi için, seneler sonra bir dost olarak Çanakkale'ye geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çanakkale Mahşeri ve Unutulanlar
NonfiksiBir tarafta her türlü vesaitle pusatlanmış soğuk kanlı İngilizler, cesur İrlandalılar, yaygaracı Fransızlar, çevik Avustralyalılar, sporcu Yeni Zelandalılar; korkunç Senegalliler, diğer tarafta da sessiz ve gösterişsiz Türkler vardı. /Hüseyin Nihal...