14. Bölüm

10 3 0
                                    

      Beş duyu organımla camımdan avare bir şekilde içeri sızıp yüzüme kadar ulaşan güneşi, ve telefonumun çaldığını belirten melodiyi hissediyordum. Hafifçe doğruldum ve arayan kişiye baktım. Baktığım an gözlerim fal taşı gibi açıldı. Gizli numara arıyordu. Kim benim numaramı almıştı ve neden? Ayrıca niçin gizliden arıyordu? Tüm bu soruların cevabını öğrenebilmem için telefonu açmam gerekiyordu. Ve bende bana gerekli olan şeyi yapıp telefonu açtım. O kişi konuşmaya başladı. Sesi coşkulu geliyordu;

-Selam. Şaşırdın biliyorum. Beni daha sonra öğreneceksin. Bu nedenle gereksiz triplere girme. 

-Seni tanımıyorum. Sana nasıl iyi davranmamı beklersin. Kim olsa iyi davranmaz. Hem numaramı nereden aldın sen?

-En sonunda herşeyi öğreneceksin. O yüzden sana şimdi bir bilgi yok!

    Ve çat! Telefon yüzüme kapanmıştı. Yüzüme kapatmıştı. Bu ne cüretti böyle?! Bir şeyler hissediyordum. Sanki başım belaya çoktan girmişti.

    Kim olabilirdi?

-Babaaaa!

    Ay! Babamın evi dün ben gelmeden eşyalarını toplayıp terk ettiğini unutmuştum. İlk defa seslenişimde bir yıkımın altında kalmış yetimin sesindeki hüznü duydum. İçimde bir burukluğun sızısını hissettim. Gözümden bir yaş süzülmüş olabilirdi. Emin değildim çünkü yanaklarım kızardığından dolay yanıyordu ve ben pek ıslaklık hissedemedim. Odamdan çıkarak banyoya ilerledim. Yüzümü yıkayıp uzunca bir süre aynada kendime baktım. Ve aklımdan tek bir cümle yankılandı.

'Yağmurlu havayı seviyorum çünkü ağladığım zaman belli olmuyor.'

    Bunu internette okumuştum ama beynime kazınacağını tahmin bile edemezdim. Sosyal medyanın beni felsefe yapmaya yönlendirdiğine karar verdim. Ve bilinçsizce sosyal medyamı dondurup sildim. Uzun zamandır Beyza'dan haber alamıyordum. İş karıştırıyor olmalıydı çünkü böyle sessizce köşeye çekildiğinden hep benim aleyhime bir şeyler yapardı. Ama köşede kalıp onun işlerine karışmamaya karar verdim. Geleceği varsa göreceği de vardı.

    Banyodan çıkarak mutfağa gittim. İki dilim peynir, beş yeşil zeytin çıkardım. Aynı anda sucukları tavaya koymuştum ve onlar pişmeye başlamıştı. Ekmeğimi tost yapacak şekilde kestim. Su kaynattım ve sallama çay yaptım. Sucuklar pişmişti. Ekmeğimin arasına koydum ve yedim. Kahvaltı ederken kafam çok karışıktı. Bir şey düşünüyordum ama ne düşündüğümü bilmiyorum. Öyle bir duyguydu benimkisi. Karman çorman bir şeydi. 

     Kahvaltımı bitirdim ve topluyordum ki çay bardağım elimden kayıp yere düştü ve tuza buz  oldu. Onları toplayayım derken elimi kestim. Kan akarak halıyı ve camı kirletti. Babam bana hiç cam ellettirmezdi. Yani gerçekten hem maddi hem manevi babalık yaptığını sanan adamın. Bir gün erkek gibi futbol oynamaya kalkışmıştım ve topa şu çekince kasabın canıma denk gelip cam kırılmıştı. Ben cam parçalarını toplayıp orayı tamir edebileceğimi sanarken koca bir parça cam elimi kesmişti. Babam ise benim ağlamamı susturmak yerine bana vurmuştu ve daha sonrasında benim için endişelendiğinden dolayı bana vurduğunu açıklamıştı. Yalanmış. Yalandı. Benim görüşüm onu annem sevmediği için bana her fırsatta vururdu. Şimdi anlamıştım bana neden vurduğunu...

Terkedilmiş Bedenler👥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin