17. Bölüm

11 3 0
                                    

          Yerde yatan kişi kan yığınında bir tablo misali serilmiş biriydi. Gençti. Yüzüstü yattığı için yüzü görünmüyordu. Onu çevirip yaşayıp yaşamadığını kontrol etmeliydim. Yere eğildim ve elimin parmak uçlarıyla hafifçe dokunarak çevirdim. Bu kişiyi tanıyordum. Giray... Orda, bana 7 saat öncesine kadar evimin yandığını bildiren şahsiyet. Nasıl olurdu bu? Ne ara içeri girmişti?

      Yaklaşık sabahın 12'sine kadar başına geçmiş bacaklarımı bükmüş çenemi dizimin üzerine koymuş ve ellerimi bacaklarıma sarmış Giray'a bakıyordum. Yanmıştı. Buğdayları andıran ten rengi yanmaktan çürük vişne gibi bir renk almış ölü bedeni şişmişti. Derken bir ses geldi kulağıma, işittim. Bu bir hırıltıydı. Olduğum yerden etrafıma baktım ve kimseyi göremeyince başımı tekrar dizime koydum. Bir tıkırtı geldi ve yine irkildim. Sanki biri beni korkutmak istiyormuş ve bununla da kalmayıp bana zarar verme niyetindeymiş gibi geldi. Ve ordan bir karaltı geçtiğini gördüm. İnsan, koşan, giyimli bir karaltı, gölge, hayal, kabus. Neydi bu? Derken bende isteksizce şarkı mırıldanmaya başladım;

-Bir küçücük...aslan..cık varmış...kırlarda ko..ko..koşar oynar..mış. Annesi o..nu çok çok severmiş...

        Küçükken de korkmamak için bu şarkıyı söylerdim. Kesik kesik... Yine öyle. İçimde bir çocuk vardı ve ne yaşarsam yaşayayım o çocuk ölmemişti. Ama o çocuğun hem eksileri hemde kazandıkları olmuştu tüm bu süreçte. Kazandıkları arasında iyi dostlar vardı, kaybettikleri arasında ise sevdiği adam. Birçok şeye göğüs germiştim. Küçük bir çocuk gibiydim. Tek farkım çok fazla şeye dayanmış olmamdı. Ve eğer kendimi şuan çocuk sayıyorsam, hayatımın en güzel günlerini yaşayamıyordum. Tüm yaşanılanlar beni olgunlaştırıyordu ama ben bunu istemiyordum. Bir çocuk kadar eğlenceli, bir kuş kadar özgür yaşamak istiyordum. İstiyordum ki tüm sıkıntımı kusup atabileyim. Olmuyordu, çok geçti.

        Tüm bu düşüncelerden beni sıyırıp kurtaran o tıkırtının önüme kadar gelip bana el uzatması oldu. Ve bana elimi tut gibi şeyler ifade etmeye çalıştı. Daha sonrasında cebinden bir kağıt çıkardı ve yazmaya başladı;

'Elimi tut. Sanal bir ziyaret yapalım seninle. Uyan bu derin uykudan, kabustan.'

      Ona anında güvenip, inanmıştım. İsteksiz olsa da elini tuttum. Ve ayağa kalktım. O ise gözlerini yumdu ve her tarafından beyaz ışık yaymaya başladı. Sonrasında her yer karanlık oldu ve kendimi cesedin başında buldum. Ama bu cesedin sahibi nasıl olurdu da değişebilirdi ki? Yerde yatan Giray değildi başkasıydı. O kadar karışık duygular içerisindeydim ki ağlasam mı gülsem mi bilemedim. Bir başkasının öldüğüne mi üzülmeliydim yoksa Giray'ın yaşadığına mı sevinmeliydim? Ve polisin geldiğini haber veren siren sesleri... Kapının sertçe çarpılarak açılıp polisin dibimde bitmesi... 

-Elini kaldırayım deme. Adam öldürmekten tutuklusun!

-Ama ben öldürmedim ben bu evin sahibiyim. Burada uyuyakalmışım. Daha yeni uyanmıştım. Ben yapmadım diyorum size. Çekiştirmeyin. Ya ben öldürmedim. Bırakır mısınız?

-Bizimle emniyete gelmek zorundasınız. Eğer suçsuzsanız ortaya çıkar. Fakat değilseniz en az 5 yıl. Şimdi bizimle geliyorsunuz. Bağırırsanız ağzınızı bantlamak zorunda kalacağım.

-Pekala! Bir suçsuz çıkayım. Karakoldan çıkarken benim için hazırladığınız dosyayı nasıl yüzüne çarpacağım göreceksin sen!

-Boş yapma da bin arabaya.

      Ölüm sessizliği ile karakola gittiğim dakikalarda sinirlenmiştim. Kadınlara ne kadar da kaba davranıyordu. Üstelik canımı yakmıştı. Yağmur da yağmaya başlıyordu. Kim bilir belki de gökyüzünü bu son görüşümdür. Belki de bu yüzden ağlıyordu bulutlar, benim için belki de bu damlalar. Sanki son kez görüyormuşçasına bakıyordum bulutlara. 

        15 dakika sonrasında istikamete gelmiştik. Yine polisler eşliğinde karakola girip nezarethaneye atılmıştım ve bana yaklaşık 2 saat beklememi söyleyip gitmişti. O polis görevlisi yanımda ayrılır ayrılmaz acı bir şekilde karşıma dikilmişti efkar...

Terkedilmiş Bedenler👥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin