HAİNİN DÖNÜŞÜ

841 41 26
                                    

    Kızın önümdeyken bir anda durmasıyla az kalsın üstüne uçuyordum. Poseidon çocuğu olmanın avantajlarından biride suda istediğin gibi hareket edebilmen. Kız temkinli bir edayla etrafı kolaçan edip elini zemine koydu. Antik yunanca birkaç kelime söyleyince önümüzdeki kocaman duvar gibi kaya yana kaydı. Su altında böyle birşey olabileceği aklıma gelmezdi. Kaya sonuna kadar yana kayınca içerideki eli silahlı askerler bize silahlarını doğrulttular. Aralarından biri sert ses tonuyla konuştu.
- Bell bu kim ?
Kızın adını daha yeni öğreniyordum.
- Perceus Jackson. Kralımız.
Askerler aniden diz çökünce bu durum benim için abartılı hale geliyordu artık.
- Şunu yapmayı keser misiniz ? Ayağa kalkın lütfen. Ve bana ismimle hitap ederseniz sevinirim.
Askerler acemice ayağa kalkıp kenara çekildiler. Bell önden giderek bana yolu gösteriyordu. Devasa mağaranın içi küçük odacıklardan oluşuyordu. Her bölümde yirmiye yakın deniz canlısı vardı. Ben Bell ' in ardından ilerlerken herkes tuhaf ifadelerle bana bakıyordu. Bu merak ve ilgi yerin dibine girmeme sebep oluyordu. Bell durunca bende durdum. Bana dönerek önündeki kapıyı gösterdi.
- Kraliçe içerde.
Ona teşekkür edip kapıyı açtım. İçeride sade bir taht , tahtın iki yanında birer tane tekli koltuk vardı. Duvarlar sıra sıra raflardan ve kitaplardan oluşuyordu. Duvar diplerindeki parlayan mercanlar odaya ışık saçıyordu. Burası çok hoşuma gitmişti. Özelliklede mercanların hepsi mavi ışık yayarken. Gözlerim odada gezinirken tanıdık bir yüze denk geldim. Deniz yeşili gözleri ve kahverengi saçları hiç değişmemişti. Başındaki parıldayan taç güzelliğine güzellik katıyordu adeta. Üzerindeki sade beyaz elbise onu çok asil gösteriyordu.
- Elena...
Kardeşim şaşkınlıkla beni izlerken hızlıca ona doğru yüzdüm. Oda bana doğru yüzerken sonunda birbirimize kavuşmuştuk. Ona sıkıca sarıldım. Sanki her an kollarımdan çekip alacaklarmış gibi. Ayrılınca ellerini yüzümün iki yanına yerleştirip konuştu. Gözyaşlarını baş parmağımla sildim.
- Tanrılar aşkına ! Çok değişmişsin. Seni çok özlemiştim.
- Bende canım , bende. Sen hiç değişmemişsin.
Bir kez daha sarılıp ayrıldık. Onu gerçekten çok özlemiştim. Biz hasret giderirken birden sallantılar başladı.
- Percy ben sallantıları durduramıyorum.
- Tamam.
Fazla uğraşmadan sallantıyı durdurdum. Elena ' nın neden yapamadığını bilmiyordum ancak ben kolaylıkla yapabiliyordum.
Elena kolumdan sürükleyerek beni tahta götürdü. Ona anlamsız gözlerle bakarken sırıttı.
- Otur hadi.
- Neden ?
- Orası sana ait. Ben sadece emanete sahip çıktım.
- Hayır Elena , tahtı sana bıraktım.
- Percy sen o tahta oturup halkına sahip çıkmazsan çok yakında Atlantis ' i kaybedeceğiz.
- Sen neden bahsediyorsun ?
Elena ' nın yüzü asılınca ciddi birşey olduğunu anladım.
- Percy Enzo...
Elena cümlesini yarıda kesmişti. Ancak ne demek istediğini anlamıştım. Umarım yanlış düşünüyorumdur.
- Enzo ne ?
- Yaşıyor.
İçime öyle bir öfke çöktü ki Elena bile benden birkaç santim geriye gitti. Bana korku dolu gözlerle bakıyordu. Bense elimi yumruk yapmış gücümü kontrol etmeye çalışıyordum. Gözlerim seğirirken yerde hafif sallantılar başladı. Tavandan birkaç kaya yere düşerken Elena kolumu sıkıyordu.
- Percy dur ! Percy !
Sonunda kendimi kontrol altına almışken gözyaşlarıma hakim olamadım.
- Aptalın tekiyim ! Sevdiğimin intikamını bile alamadım !
Elena bana sarılarak yatıştırmaya çalıştı.
- Şşş sakinleş.
Bir süre sonra kendime gelmişken kafamda Enzo ' yu öldürmeyle ilgili senaryolar kuruyordum. Derken patlama sesleriyle mağara şiddetli şekilde sallanmaya başladı. Elena çoktan yetkiyi eline almış askerlere emir veriyordu. Bunun bir saldırı olduğu açıktı ancak saldıran kimdi ? Ben Elena ' yı beklemeyip saldırı yerine doğru yüzerken Elena peşime bir grup asker takmıştı bile. İçlerinde Bell ' de vardı. Bell ' e karşı anlamlandıramadığım bir yakınlık hissediyordum. Sanırım bu hissim onu Annabeth ' e benzetmemden kaynaklanıyordu. Sonunda savaş alanına vardığımızda askerler düzenli biçimde etrafıma dizildiler. Bende o sırada bize saldıranlara bakıyordum. Atlantis halkına benzeyen deniz canlılarıydılar. Ancak renkleri siyaha kaçan bir kırmızı rengiydi. Gözlerindeki altın sarılık insanı ürpertiyordu adeta. Atlantis askerleri ve bu yaratıklar savaşırken gözlerim onu buldu. Yüzündeki tiksinç gülümseme hiç değişmemişti. Saçlarını kazıtmış ve kafa derisine üç dişli yaba dövmesi yaptırmıştı. Kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Onu ellerimle boğmak istiyordum. O pislikte beni farkedince iğrenç gülümsemesi iyice arttı. Beni kışkırtmak için eliyle gelmemi işaret ediyordu. Önümdeki askerleri yararak üstüne doğru hücum ettim. O pisliğe varamadan karnıma mızrak girmişti bile. O bana kahkahalarla gülerken bilincimi yitirdim. Son duyduğum şeyse Elena ' nın adımla çığlık atmasıydı.
- Percy !
    Uyandığımda kendimi depo gibi biryerde buldum. Karnımda derin bir ağrı vardı. Ne zamandan beri su yüzeyindeydim bilmiyorum. Tişörtümü sıyırınca karnımdaki sargıyı farkettim. İyi sarılmış olmasına rağmen kan sızıyordu. Canım çok yanıyordu. Kafamı çevirince yine aynı pisliği gördüm. Düşünceli biçimde bana bakıyordu. Ani bir hareketle Enzo ' nun boğazına yapışmaya çalışsamda kalkmamla yatmam bir oldu. Karnımdaki yara yüzünden kalkacak halim yoktu.
- Seni yeniden görmek ne güzel kardeşim.
- Bana kardeşim deme ! Seni Tartarus ' a gömeceğim ! Cesedini bile bulamayacaklar !
Enzo ayağa kalkarak tepeme dikildi.
- Annabeth ' i özledin mi Percy ?
- Senin ben...
Kalkmaya çalıştığım sırada ayağını yarama bastırınca çığlık attım. Ben çığlık attıkça o daha da bastırıyordu. Ayağını çektiğinde acıdan daha fazla duramayarak bilincimi yitirdim.
    Gözlerimi açtığımda bana bakan bir çift deniz yeşili gözle karşılaştım.
- Baba ?
- Percy , iyimisin ?
- Sanırım.
Yerimde doğrulunca karnımdaki ağrının azalmış olduğunu farkettim. Tişörtümü sıyırıp baktığımda yaranın kapanmak üzere olduğunu gördüm.
- Baba neler oldu ?
- Enzo ' ya seni bırakmasını söyledim. Nöbetçilerim seni sarayın yakınlarında buldular. Ölmek üzereydin.
- Elena nerde ?
- Dışarıda uyanmanı bekliyordu en son.
Babam nöbetçilere çıkmalarını söyleyip tekrar bana döndü.
- Zeus bunları öğrenirse ilk işi seni öldürmek olur. Percy Orden kutularından uzak dur. Bu sana son nasihatim. Uzunca bir süre karşına çıkmayacağım.
- Neden peki ?
- Tanrıların melezlerin işlerine karışmaları yasak ve ben bu kuralı defalarca aştım. Zeus benden şüpheleniyor. Hoşçakal.
Bir anda tanrısal formuna dönerek ortadan kayboldu. Az kalsın ona tanrısal formuna dönerken bakacaktım ve bu bizim için ölüm demekti. Babam gidince içeriye Elena girdi. Yüzünden benim için endişelendiği anlaşılıyordu. Birlikte toparlanarak yüzeye çıktık. Kampa gidip kutuları bulmak için plan yapmamız gerekiyordu. Evet babam onlardan uzak durmamı tembih etmişti. Ancak ben halkımı yüzüstü bırakamam. Doğru duydunuz halkımı... Ben Percy Jackson , Poseidon ' un oğlu ve Atlantis kralı. Şimdiyse tek amacım Atlantis ' i kurtarmak ve intikam. Beni bu yoldan alıkoyacak tek şey ise ölüm.
   

POSEİDON ' UN İKİZLERİ : ATLANTİS KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin