SAVAŞ

714 36 6
                                    

Nico ' nun Ağzından...

Annabeth hala ağlarken onu sakinleştirmek için sarıldım. Percy ' yi en son 18 yaşında görmüştü haliyle şuanki karmaşık hisleri onu üzüyordu. Omuzumda sayıklamaya başladığında omuzlarından tutup kendine getirmeye çalıştım.
- O... O değişmiş... Çok değişmiş...
- Annabeth biliyorum değişti çünkü 3 yıl geçti. Hepimiz değiştik. Şimdi oraya gideceğiz ve sen onu kendine getireceksin. Sonrada beraber kaybettiğiniz yılları telafi edeceksiniz.
- Edeceğiz değil mi ?
- Edeceksiniz merak etme.
Annabeth sakinleşince birlikte saklandığımız yerden çıkıp kampa doğru ilerledik. Etrafımızı saran preatorlara rağmen yürümeye devam ediyorduk. Percy ' de bizi fark etmiş olacak ki olduğu yerde durmuş bizi izliyordu. Sonunda önüne gelince donuk şekilde Annabeth ' e baktığını farkettim. Hala şokta olmalıydı. Umarım sonunda kendine gelirde biter bu kabus.

Percy ' nin Ağzından...

Karşımda bana bakan bir çift fırtına grisi gözler nefes bile almamı engelliyordu sanki. Bu hissim beni mahfediyordu. Öte yandan bu kızı neden bu kadar önemsediğimi de anlayamıyordum. Ama gardımı asla düşürmemeye kararlıydım.
- Ölmek mi istiyorsunuz ?
Ben bunu kıza doğru söylemişken Nico araya girdi.
- Percy tanımadın mı , Annabeth. Olanları hatırla , 3 yıl önce kollarında öldü.
- Öyle birşey olmadı Angelo. Götürün şunları.
Annabeth denen kız ileri atılarak kolumdan tuttu. Kısık sesle bana birşey söyledi.
- Eğer birgün gidersen darılırım sana...
O bunu söylerken bende eşlik ettim. Bunu neden yapıyordum şimdi. Lanet olsun ! Neden birlikte hiç duymadığım bir sözü söylüyorduk ?
" Eğer birgün gidersen darılırım sana. Tut elimi hiç bırakma. Seninle güzel bu dünya. "
Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Lanet olsun bu kız tüm dengemi altüst ediyordu. Hala gözlerinin içine bakıyordum. Benden bir işaret bekler gibiydi. Ona bu işareti verecek miydim ? Aklıma gelen kesik kesik görüntülerle sendeledim. Bunlar... Bunlar Annabeth ile benim olduğum anılardı. Tartarus ' a düştüğümüz zaman , benim için bıçağın önüne atlaması , göğün altına girdiğimiz gün... Anılar bir bir beynime kazınırken bir yanım karşı koyuyordu. Başım ellerimin arasında , kendimle mücadeleye girmiştim.
- Çık artık kafamdan !
- Percy savaş onunla !
- Annabeth yardım et...
- Yanındayım. Başarabilirsin.
- Kutuları bozun !
Kafamın içindeki büyüden kurtulmaya çalışırken arkadaşlarımın büyüden kurtulduğunu görünce içime bir rahatlama geldi. Ancak ben kurtulamıyordum. Orden ' ın büyüsü beynimi bir virüs gibi sarmıştı. Burada kalıp arkadaşlarımı ve özellikle de Annabeth ' i tehlikeye atamazdım. Buradan bir an önce gitmeliydim. Aksi taktirde büyü beni yeniden ele geçirdiğinde tanrılara savaş açardım.
- Annabeth gitmeliyim.
Annabeth hala tuhaf tuhaf bana bakıyordu. Bilmiş kızımı o kadar çok özlemiştim ki yanından bir anlığına da olsa ayrılmak istemiyordum. Sonunda şaşkınlığını üstünden atıp cevap verebildi.
- Şimdide sen mi gideceksin ?
- Büyü beni yeniden ele geçirebilir. Siz kutuları bozun.
- Çok geç Percy.
Kafamı çevirince kutuları kucağında tutan Enzo ' yu gördüm. Ona en nefret dolu bakışlarımı atıyordum ki beni soldan sıfırda bırakacak kadar Annabeth ' in nefretle baktığını gördüm. Gerçekten onu hiç bu kadar nefretle bakarken görmemiştim. Gözlerim Annabeth ' in elinde beliren kılıca kaydı. Kılıç bana tanıdık geliyordu. Onu Annabeth ' in eski Yunan kitaplarından birinde görmüştüm ancak kime ait olduğu aklıma gelmiyordu. Annabeth hala elindeki kılıcın farkında değildi.
- Annabeth , kılıç.
Ona seslenmemle elindeki kılıcın farkına vardı.
- Buda ne ?
- Sana sormalı.
Enzo kutuları kurcalarken etrafa devasa güç dalgası yaydı. Kafamın içindeki büyüden kurtulmuştum sonunda. Ancak daha büyük bir tehlike vardı ki o da kutuların Enzo ' nun elinde olmasıydı. Ve yeni yeni farkına varıyordum , Enzo yalnız değildi. Bizim en az üç katımız kadar bir ordu kampın etrafını çeviriyordu. Savaşmak bile aptallık olurdu sanırım. Annabeth hızlıca yanıma geldi.
- Ne yapacağız ? Çok fazlalar.
- Bilmiyorum canım. Deprem bile kar etmez.
Durum gerçekten çok umutsuz görünüyordu. Annabeth ' e yeni kavuşmuşken bizi ayıran Enzo pisliği yeniden buluşmamızı bile süistimal ediyordu. Elena ' ya bağırdım , en azından denememiz gerekiyordu.
- Elena ! Bir deprem yaratacağım , bana eşlik et !
Başıyla onaylayınca aynı anda elimizi yere koyup deprem yarattık. Birlikte gerçekten çok güçlüydük. Karşımızdaki ordunun üçte biri yeraltını boylamışken kalanı saldırıya geçmişti bile. Annabeth ' te elindeki kılıçla çoktan birine atılmış pataklıyordu. Gözlerim ona dalmışken az kalsın canavarın birine yem oluyordum. Dalgakıran ' ı çekerek savaşa koyuldum. Benim gibi bütün arkadaşlarım savaşıyorlardı. Karşımızdaki ne olduğu belirsiz yaratıkları alt etmek zordu. Bir ara Piper ve Jason ' a yardıma gittim ancak fazla yardıma ihtiyaçları olmadığından geri dönüp Nico ' ya yardım ettim. Nico ile hem dövüşüp hem sohbet etmiştik.
- Hey Percy kesin olarak kurtuldun değilmi büyüden ?
- Seni öldürmek istemiyorum bu yüzden sanırım evet.
- Annabeth çok tuhaf davranmıyor mu ?
- Nasıl yani ?
- Mesela şu kılıç. Neyin nesi o öyle ?
- Bilmiyorum. Şey Nico sonra konuşsak odaklanamıyorum.
Nico sırıtarak başıyla onayladı. Bu durumda nasıl bu kadar neşeliydi anlayamıyordum doğrusu. Düşüncelerim beynimde dönerken Annabeth ' in kolundan yara aldığını gördüm. Gözümün dönmesiyle yanına koşmam bir oldu.
- Annabeth ! İyi misin !?
- Percy sakin ol iyiyim.
- İyisin değil mi ?
- Evet.
Onu yaralayan canavarın üstüne atlayarak yumruklamaya başladım. Canavar kendinden geçince bende kendime gelmiştim sonunda. Kılıcımı alıp Annabeth ' in önüne geçtim.
- Arkamda kal.
- Ne yapıyorsun yosun kafa ?
- Arkamda kal dedim sana !
Ona ilk kez bağırmıştım heralde. Ama tek isteğim güvende olmasıydı ve bu şekilde güvende olamazdı. Savaşırken canavarın birinin Annabeth ' e silah doğrulttuğunu gördüm. Şuanki tek seçeneğim silahın önüne atlamaktı. Bende öyle yaptım. Silahtan çıkan ufak enerji topu sırtıma çarpınca derin bir acı hissettim. Annabeth yanıma koştuğunda acıdan bilincimi yitiriyordum.
- Percy !
- Şşş iyiyim ben.
Bu son sözüm oldu. Derin bir uykuya daldım. Garip rüyalar zinciri beynimde dört dönerken gözlerimi açtım. Lanet olsun , arkadaşlarım canavarları bensiz savuşturmuştu. Yerimde doğrulacakken sırtıma bir acı dalgası yayıldı. Acıyla yüzümü buruşturup geri yattım.
- Annabeth.
Cevap yok.
- Çocuklar.
Cevap yok. Nerdeler bunlar ?

Annabeth ' in Ağzından...

Percy gittiğinden beri kafayı yemek üzereyim. Başına birşey gelmiş olabilir , biryerlerde acı çekiyor olabilir ve benim elimden hiçbirşey gelmiyor. Neden kavuşur kavuşmaz ayrılmak zorundaydık ki ? Neden ona doya doya sarılmadan ayrılmak zorundaydım ki ? Bu hiç adil değil , hemde hiç. Diğerleri oturmuş plan yapıyorlar. Percy ' nin başına ne geldiğini bilmedikten sonra plan yapmanın ne anlamı var ? Reyna ' yı kapıdan çağırıp konuştum. Yoksa bu böyle olmayacaktı.
- Ne oldu Annabeth ?
- Başına ne geldiğini bilmiyoruz , neyin planı bu ?
- Gruplara ayrılıyorduk. Arama çalışmaları başlayacak.
- Başlasın o zaman neyi bekliyoruz !?
- Annabeth sakin ol bu şekilde Percy ' ye yardım edemezsin.
- Ya biryerlerde acı çekiyorsa , ya da...
- Öyle birşey olmayacak. O gelmiş geçmiş en güçlü melez , bunuda atlatır. Şimdi burada bekle diğerlerini çağırayım.
Reyna diğerlerini çağırmaya girince bende etrafta dört dönüyordum. Oyalandığımız her saniye Percy ' nin aleyhine olabilirdi. Lanet olsun , başına ne geldiğini hala bilmiyorum.

Percy ' nin Ağzından...

Hala aval aval etrafıma bakınıyorum. Buraya nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yok. En son yanımda Annabeth vardı. O kadar çok bağırdım ki biri olsa ses verirdi heralde. Yavaşça kalkmaya çalıştım ama birtürlü kalkamıyordum. Sanki üstüme bir ağırlık çöküp duruyordu. Öte yandan Annabeth aklımdan çıkmıyordu. Başına birşey gelmiş olabilir miydi ? Bunu tekrardan kaldıramazdım. Etrafın bir anda kararmasıyla neye uğradığımı şaşırdım. Çocukluğumdan gelen karanlık korkum kendini göstermeye başlamışken tekrar seslendim.
- Kim var orada ?
Birkaç kıpırtıya rağmen cevap gelmedi. Birileri benimle cidden dalga geçiyordu.
- Kim var orada dedim !
Hala cevap yok. Korku yavaşça bedenimi sararken gözlerimi kapayıp babama seslendim. Bunu küçükken de yapardım. O zaman babamın beni duymadığını düşünürdüm ancak şuan biliyordum ki beni net bir şekilde duyabiliyordu.
- Baba , beni duyuyorsun biliyorum. Yine bir karanlık kriziyle baş başayım. Yardımı dokunacak herhangi birşey yapabilirsen lütfen yap.
Kendi kendime konuşurken etraf tekrardan aydınlandı. Karşımda bu yüzü görmeyi beklemiyordum.

POSEİDON ' UN İKİZLERİ : ATLANTİS KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin