1.4

107 12 0
                                    

Beyaz hastane koridorlarında bir o yana bir bu yana koşturan hemşire ve doktorları izliyordu Mavi, uçurumun kıyısına kadar inen paramedik ekibi Derin’in kalbini tekrar çalıştırarak hastaneye kaldırmışlardı.
Buzlu camın üzerine ‘Acil’ yazılı açılır-kapanır kapıya o kadar dikkatli bakıyordu ki üzerinde önceden oluşmuş çizikleri gözleri kapalı bile söyleyecek derece ezberlemişti.
Yaz sıcağına rağmen endişesinden buz kesmiş, kalbi yerde oturuyor olmasına rağmen koşuyormuş gibi atıyordu.
Dayanabilecek sabrı kalmamıştı, oturduğu yerden kalkarak kapıya ilerledi ki koridorda ağlayarak yere çöken kadın dikkatini çekti.
Acil bölümünün üst katı yanlış hatırlamıyorsa yoğun bakımdı, kadını kısa bir süre izledi. Kırk beş yaşlarında kadının dudaklarından ‘Gitti kızım, gitti!’ sözlerini işiterek yutkundu.
Kafasını tekrar acil kapısına döndürdü, ya onun da canı giderse? Kapı yüzüne açıldığında gülümseyen doktor ile karşılaştı.
“Derin Öztürk’ün yakını siz miydiniz?” Mavi zorda olsa kafasını salladı, intihara kalkışan bir kızın ne kadar neyi olabilirdi hiçbir fikri yoktu.
“Merhaba ben Doktor Fulden, hastamız gözlerini açtı paramedik ekibinden önce siz müdahale etmişsiniz doğru mu?”
“Evet sahilde koşuyordum o ara gördüm, yanına gittiğimde atladı…”
“Şanslı kızmış, suyun altında çok kalmadan çıkmış fakat fazla su yutmuş.”
“Onu, onu görebilir miyim?” Doktor karşısında ki kızın endişesini normal karşılayarak içtenlikle gülümsedi ve kafasını salladı.
Mavi koridorda ağlayan kadına tekrar baktı ve gözleri ile doktora da işaret etti “Acaba neler oluyor bilginiz var mı?” Doktor ağlayan kadına ardından kıza döndü. “Maalesef bilgim yok, sizin için öğreneceğim ama.” Mavi kafasını hafif sallayarak acil kapısına bir adım attı.
On yatağın bulunduğu acilde sadece beş yatağın arasını ayırmak için takılan perdeler kapalıydı, birkaç yatağı geçtikten sonra Derin’in yattığı yatağı bularak önünde durdu.
Kafasını sağ tarafa yaslayarak duruyordu; gözlerinde hala dalgın bakışlar hakimdi, sırılsıklam olmuş ceketi asılıyken, kahverengi kıvırcık saçlarını yukarıdan toplamış ve sol kolunda da serum iğnesi takılıydı. Mavi bakışlarını sağında ve solunda gezdirdi, Derin’in hiçbir yakını gelmemiş olacak ki etraf boştu.
Tereddütte kalarak bir adım attığında Derin bakışlarını Mavi’ye yönlendirdi, saçları ile uyumlu kahverengi gözleri kan çanağı olmuş durumdaydı.
“Merhaba-… Nasılsın Derin?” Sorulması gereken soru bu muydu? Mavi biraz utangaç olduğu için insanlarla konuşmaktan çekinirdi fakat durum şuan çok anormaldi. Hayatını kurtardığı kız uzun yıllarını beraber geçirdiği arkadaşıydı.
Derin iki elini de yatağın yanlarına yaslayarak destek aldı ve hafif şekilde doğruldu. “E-Elif?” Sesi küçüklüğüne göre fazla değişmişti ya da su yuttuğu için de olabilirdi.
Mavi gülümseyerek Derin’in yanına yaklaştı, oturmadan ayakta durarak yüzünü biraz daha inceledi. Yuvarlak yüz hatları büyümenin etkisi ile hafif dağılarak çene kemiklerini ortaya çıkarmış; mor ve pembenin karışımı dudakları dolgun halde yüzüne uyum sağlamıştı, badem şeklindeki gözlerine yakışan uzun kirpikleri şu an dağınık olsa da güzel duruyordu.
“Derin, Derin Öztürk. Kızımı görmek istiyorum nerede?”
İki kızda Derin adını duydukları zaman perdenin tarafına odaklandılar, Hülya Öztürk perdeyi hızlıca açtı fakat dona kaldı. Bir kızına bir Mavi’ye bakarak dudaklarını araladı.
“Derin canım, kuzum iyi misiin?” Klasik anne davranışı, kızının yanına oturarak elini tutarak saçlarını okşamaya başladı. “Hoş geldin Hülya Abla, Derin fotoğraf çekerken düştü de-… Sonuç olarak buradayız işte.” Doğrular şuan bu kadına ağır gelebilirdi.
“Eh be kuzum hiç dikkat etmiyorsun ne bu sendeki fotoğraf aşkı?” Hülya yanında dikilen kıza baktı, onun gerçekten Elif olduğunu anlaması zor olmuştu. “Eliif?” Mavi adının o olmadığını söylemektense gülümsemeyi tercih etti.
“Küçücüktün sen kocaman olmuşsun şimdi, Maşallah kızıma.” Hem kendi kızını severken hem Mavi’yi seven Hülya Hanım ikisine de tükürmeyi ihmal etmemişti.
“Teşekkür ederim, ben gitsem iyi olacak. İyi günler.” Mavi gitmek için adımı kaldırmıştı ki Derin’in kısık sesini fark etti. “Gitme-… Kalır mısın?” Kalır mısın demek değildi bu, sesi de cümlesi de yanımda ol dercesine çıkmıştı.
Mavi, anne-kıza doğru döndü “Tabi ki kalırım ama önce aileme haber vermem gerekli.” Derin kafasını sallayarak bakışlarını annesine çevirdi.
Anne kızı yalnız bırakmak için çıkmıştı fakat gerçekten ailesine haber vermeliydi, nereden telefon bulacağını düşünerek acil bölümünden çıktı. Kapıdan bir adım atmıştı ki üzerine bir kadın atlayarak sarıldı “Allah’ım şükürler olsun, Rabbim sana şükürler olsun!” sevinçli kadın geriye ayrılarak diğer insanlara da sarıldı.
Mavi kendisine sarılan kadının az önce koridorda ağladığını hatırladı, şuan önüne gelen herkese sarılıyor ise iyi şeyler oluyor diye düşündü.
Hasta kayıt bölümüne ilerleyerek telefonu kullanabileceğini sordu, hemşire kız kendi telefonunu uzatınca gülümseyerek aldı ilk saatte baktı, akşam altı olmak üzereydi, yapması gerekeni hatırlayarak annesinin numarasını tuşladı.
“Anne Mavi ben, telefonum suya düştü… Uzun hikaye anne yarın anlatırım, Derin burada-… Evet onunlayım, gelemeyiz şuan eve hastanedeyiz.” Hastane lafını duyan gibi soru yağmuruna tutan annesine cevap veremedi.
“Ben değil Derin ya Derin, o da iyi merak etme anne… Ben bu gece hastan-… Babamın ne dediği ya da diyeceği umurumda değil!” Büyük bir sakinlik ile aldığı telefonu sinirle masaya bırakarak acil kapısına yöneldi. Kızının ellerini tutarak ağlayan Hülya Hanım’ı görünce Derin’in içten içe çıldırdığını çok iyi biliyordu.
“Hülya ablaam, hadi sen eve git bak ben buradayım… Hem Derin’e de çok iyi bakarım ben burada merak etme sen.”
“Ah yavruum, sen iyi bakarsın da bu deli iyi bakmaz kendisine.”
“Hülya abla bak burada bir sürü hasta var, mikrop kaparsın maazallah-…” Kimsenin sıvısına bulanmadığı sürece kolay kolay mikrop kapmazdı fakat Hülya Hanım’ın titizlik hastalığı vardı… Mavi daha sözünü tamamlamadan ayaklanan Hülya Hanım ayaktaki kızın gülmesine yol açtı, dört-beş tembih ve beni ara laflarından sonra acilden kaçar gibi çıktı.
Mavi yatağın kenarına oturarak Derin’in yüzüne baktı “Neden atladın Derin?”
“Konuşmayalım olur mu Elif.” Mavi kafasını olumsuz şekilde salladı, sol eli ile Derin’in çenesini kavrayarak duraksadı. Kendisine oranla çok sıcaktı ya da Mavi gerçekten buz kesmişti.
Derin’in yüzünü kendine çevirerek elini indirdi. “Söyler misin demedim, neden atladın dedim direk.” Mavi kendisinin bir soruyu ikinci defa sormasından nefret ederdi. Derin karşısındaki kızı susarak biraz süzdü, küçüklüğüne göre boyu uzamış ve biraz kilo vermişti… Yaşının getirdiği kadınsı güzellik de gözünde yer edindi.
“Neye bakıyorsun Derin, cevap ver bana neden atladın.” Derin dudaklarını araladı fakat konuşamadı, koridorda kalın sesli adamın birisi ‘Elif’ ismini söyleyerek bağırıyordu. Yatağın kenarında oturan kız sesin babasına ait olduğunu fark ederek hızlı adımlarla koridora çıktı.
Ekrem Bey güvenlik görevlisinin yakasına yapışmış boğmak üzereydi, Mavi işte bu görüntüyü hayatında en çok korktuğu ilk 10 anın içine katabilirdi.
“B-Baba-… Buradayım.” Sesi içinden çıkan Mavi kaderine çoktan razı olmuştu bile…
Ekrem Bey sinirle güvenlik görevlisini itip kızının üzerine yürüdü, sol kolunu tutmak için uzattığı el başka birinin kolunu tuttu.
Derin hafif çatık kaşları ile baba-kızın arasında yerini alarak karşısındaki adamı süzüyordu, görmeyeli Ekrem Bey pek değişmemişti zaten.
“Hoş geldiniz Ekrem Bey, hastanemize ne güzel teşrif ettiniz ya.” Ekrem çatık kaşlarını daha çok çatabilirmiş gibi sıktı.
“Ne patavatsız bir kızsın sen, hasta falan dinlemem çekil!”
“Hastayım ama kafadan, al bakalım seni durduran etkeni de ortadan kaldırdım ne yapacaksın bana? Du’ bi düşüneyim” Gözlerini yukarıya dikerek düşünüyor gibi bekledi, Derin gerçekten sinir bozucu bir insandı.
“Valla bulamadım Ekrem abi ya, böyle kızın var sende böylesin… Valla bulamadım.” Ekrem sinirden Derin’in kolunu sıkıyordu fakat kız acı çekerek gülümsüyordu.
“Ne bu saatte esir tutuyorsun kızımı o zaman, evine neden gelmiyor bu kız? Sen mi bakıyorsun!”
Derin’in üç yıl boyunca duyup nefret ettiği cümleyi Ekrem Bey son yere takıştırınca kızın siniri zıpladı. Boşta kalan eli ile Mavi’nin elini kavrayarak görülebilecek şekilde tuttu, kolunu sertçe çekerek kurtardı ve elini tuttuğu kızla iki adım geriye gitti.
“Yaşına hürmeten ağzımı açmıyordum ama yetti! Gece yarısı sokakta gezmiyor kızın, arkadaşının yanında hastanede. Madem birilerine baktırmaya çok meraklısın ben bakarım dert etme!”
Ekrem Bey afallamış gözler ile kendisinden kısa kıza bakarken güvenlik görevlisi kollarını yakaladı ve yaka-paça dışarıya çıkardı.
“Senin ki de can çekişip ölmemek gibiymiş hatun.” Derin’in ağzına yakışan birisiydi hatun, en çok da Mavi’ye söylerken çok hoşuna gidiyordu.


Lacivert - 2804 -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin