Louis okul üniforması ile önümde dikiliyordu. Sertçe bana bakıyor kilitlediğim kapıyı açmamı bekliyordu.
"Aç kapıyı."
"Çıkart üstündekileri" diye kıpırdanıp yediğim yemeğe döndüm. Okul üniformalarını nereden bulduğunu bilmiyordum ama bu işte çocukların parmağı olduğuna emindim.
Son iki gündür okula gitmek istediğini, derslerden geri kaldığını (?) Söylüyordu. Louisin çocukluğunu bilmesem belki bu yalana inanabilirdim ama Louis'in çocukken tek amacının dersleri asmak, çocuklara şaka yapmak ve kızlara asmakla geçtiğini çok iyi biliyordum. Ayrıca gidebileceği bir okul olmadığı da göz önüne alınınca Louis'i hiç bir yere bırakamazdım.
"Kapıyı açmazsan polisi arar ve beni burada zorla tuttuğunu söylerim." Dedi sinirli bir şekilde. İç çekip geriye yaslandım. İştahımı söndürmüştü resmen.
Son iki günde çok şey fark etmiştim. 10 yaşında ki Louis'in bana çok ısınamadığını, daha inatçı ve söz dinlemez olduğunu, ve polisi arayacağını söylediğinde yalan söylemediğini. Bir kaç kez tam polisi ararken yakalamıştım.
Onun düşündüğünün aksine ben onu zorla tutmuyordum. Gidecek yeri yoktu. Çocuklar da bakabilirdi ama çok iyi biliyordum çocukları mahvederdi.
Telefonumdan yükselen bildirim sesi ile Louis'i umursamamaya devam edip gelen mesaja baktım. Liam'ın mesajını okuyup onu aradım. İkinci çalışta açtığında sesi her zamankinden daha modsuzdu.
"Cenazeye gelecek misin?"
"Louis'i nasıl yalnız bırakayım?" Diye mırıldandım.
"Gelmezsen çok tepki çeker."
"Asıl tepki Louis oraya gitmediğinde olacak."
O an aklıma en kötü ama gerçekleşecek senaryo geldi. Louis kendi yaşına döndüğünde, ... ona annesinin öldüğünü nasıl söyleyecektik?
"Lanet olsun." Diye mırıldandım kendi kendime.
Liam hattın diğer tarafından iç çekti.
"Bir şekilde yarına kadar halletmeliyiz." Dedi. Görmeyeceğini bilsem de başımla onayladım. Başka çaremiz yoktu bir şekilde halledecektik. Telefonu kapatıp elimi alnıma attım. Ağlamamak için dudağımı ısırmak zorunda kaldım. Jay... iki gündür geceleri hep ağlıyordum. İkinci annemi kaybetmiştim ve bunu Louis'e belli etmemeye çalışıyordum. Hangisi daha zordu bilmiyordum.
Jay'in ölümün ağırlığı mı? Yoksa Louis'ten saklamanın ağırlığı mı? İkisi de birbirinden beterdi.
"Okul Harry okul!" Diye tekrar bağırdı Louis. Dolan gözlerimi çaktırmadan silip masadan kalktım. Tabağımı kaldırıp lavabonun içine koydum. Elimle saçımı düzeltip yukarıya çıktım. Odamda çekmecemde duran jay ve annemin fotoğrafını alıp sehbanın üzerine koydum. Yanımızda olabileceği tek şeyin bir resim olması canımı sıkıyordu. Yine de resmine bakınca huzurlu hissediyordum.
"Bakın beni alıkoyuyor." Diye bir ses duyunca kaşlarımı çatıp merdivenlerden aşağıya indim. Louis elinde telefonumla konuşuyordu.
Ev adresini verdiğini fark edince hızla telefonu elinden çekip kapattım.
"Hey!" Diye bağırdı sinirle. Polisi aradığını fark edince kaşlarım iyice çatıldı.
"Seni alıkoyuyorum demek." Diye mırıldandım. cevap vermeyip öylece bakıyordu.
"Okula gitmek istiyorsun ha?" Bileginden yavaşça tutup kapıya yöneldim. Kapının önünde durup kilidi açtım. Kapıyı sonuna kadar açıp sokağı gösterdim.
"Hadi git. Seni alıkoymayacak bir yer bul." O an fark edemesem de aşırı sert konuştuğumu sonradan algılamıştım. Louis ise sert tepkimden etkilenmeden direk dışarı çıkmış ve gitmişti. Kapıyı arkasından kapattıktan sonra banyoya gidip yüzümü yıkamış ve kendime gelmeye çalıştım. Belki de ilk olarak o an yaptığım şeyi fark etmiştim ama geri getirmek için çabalamamıştım.
Zorla getirmemin bir anlamı yoktu... kendi gelmeliydi belki de..
Cenaze bölümü tesadüf oldu daha bugün arkadaşımın annesi öldü ve yanındaydım. Sadece şunu demek istiyorum, anneniz, aileniz ne kadar kötü olursa olsun kötü davranmayın. Her zaman yanınızda olmuyorlar. Louis'in annesi ve arkadaşım buna örnek. Aile birdir, anneler tektir gidin ve onlara sarılın her zaman yanınızda olmayabilirler hayat bunun için çok kısa♡ fazla duygusal oldu duygusalım üzgünüm ♡